HİÇ YEMEDEN ÜÇ GÜN ORUÇ
Hazreti Hasan ve Hüseyin (R. Anhüma) hastalanmışlardı. Hazreti Ali ve Fatıma validemiz, çocuklarının iyileşmesi halinde üçgün oruç tutmayı adadılar. Çok geçmedi hastalar şifaya kavuştu, baba ve anne de oruçlarına başladılar. Birinci gün sahura kalkıp niyet ettiler ve akşama arpa ekmeğinden iftarlıklarını hazırladılar. Akşam oldu, tam iftar edecekleri sırada, bir fakir gelip: Allah için bana bir yiyecek verin. Acım, dedi. Onlar yemeye hazırlandıkları yemeklerini hiç başlamadan tamamını o fakire verdiler. Tabi bu durumda gece yiyecekleri bir şey bile kalmamıştı. Akşam bir şey yemedikleri gibi, sahura da kalkmadan oruçlarına devam ettiler. Sabahtan akşama kadar iftarlık bir şeyler hazırlamışlar ve iftara hazırlanıyorlardı. Bu sefer de bir yetim gelip: Allah için bir şey, dedi. Onlar yine ağızlarına almadan önündekilerinin tamamını yetime verip, su ile iftar ettiler. İftarsız sahursuz oruçlarına devam ediyorlardı. Üçüncü günün akşamı olup yine iftara hazırlandıkları bir sırada bu sefer de bir esir geldi. O da aç olduğunu söyleyip onlardan bir miktar yiyecek istedi. Hazreti Ali ve Fatıma validemiz, yiyeceklerinden bir lokma bile almadan tamamını verip gönderdiler. İftarlarını yine su ile yapmışlardı ama, oruçları da bitmişti artık.
Onların bu hali, yani yokluk içinde cömert olmaları Cenab-ı Allah'ın çok hoşuna gitti. Haklarında ayet inzal ederek Hak Teala onlardan razı olduğunu bildirdi.
SÖZÜNDE DURMAK
Peygamberimize henüz peygamberlik gelmemişti. Mekke'de Muhammed-ül Emin olarak bilinirdi. Birgün bir arkadaşıyla buluşmak üzere bir mahal tesbit etmişlerdi. Ta'yin edilen yere Muhammedül emin ta'yin edilen saatte vardı. Fakat arkadaşı verdiği sözü unutmuştu. İki gün sonra arkadaşı sadece verdiği sözü yerine getirmek için tayin edilen yere geldiğinde, Muhammed-ül Emin'i orada bekler vaziyette bulup hayretler içinde kaldı. Adam Hazreti Muhammed (S.A.V.) den özür dilemek istediğinde, O :
- Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir diye üzülmüştüm, diyerek onun gönlünü aldı ve ismine layık olduğunun bir kere daha ispat etti.
Hazreti Hasan ve Hüseyin (R. Anhüma) hastalanmışlardı. Hazreti Ali ve Fatıma validemiz, çocuklarının iyileşmesi halinde üçgün oruç tutmayı adadılar. Çok geçmedi hastalar şifaya kavuştu, baba ve anne de oruçlarına başladılar. Birinci gün sahura kalkıp niyet ettiler ve akşama arpa ekmeğinden iftarlıklarını hazırladılar. Akşam oldu, tam iftar edecekleri sırada, bir fakir gelip: Allah için bana bir yiyecek verin. Acım, dedi. Onlar yemeye hazırlandıkları yemeklerini hiç başlamadan tamamını o fakire verdiler. Tabi bu durumda gece yiyecekleri bir şey bile kalmamıştı. Akşam bir şey yemedikleri gibi, sahura da kalkmadan oruçlarına devam ettiler. Sabahtan akşama kadar iftarlık bir şeyler hazırlamışlar ve iftara hazırlanıyorlardı. Bu sefer de bir yetim gelip: Allah için bir şey, dedi. Onlar yine ağızlarına almadan önündekilerinin tamamını yetime verip, su ile iftar ettiler. İftarsız sahursuz oruçlarına devam ediyorlardı. Üçüncü günün akşamı olup yine iftara hazırlandıkları bir sırada bu sefer de bir esir geldi. O da aç olduğunu söyleyip onlardan bir miktar yiyecek istedi. Hazreti Ali ve Fatıma validemiz, yiyeceklerinden bir lokma bile almadan tamamını verip gönderdiler. İftarlarını yine su ile yapmışlardı ama, oruçları da bitmişti artık.
Onların bu hali, yani yokluk içinde cömert olmaları Cenab-ı Allah'ın çok hoşuna gitti. Haklarında ayet inzal ederek Hak Teala onlardan razı olduğunu bildirdi.
SÖZÜNDE DURMAK
Peygamberimize henüz peygamberlik gelmemişti. Mekke'de Muhammed-ül Emin olarak bilinirdi. Birgün bir arkadaşıyla buluşmak üzere bir mahal tesbit etmişlerdi. Ta'yin edilen yere Muhammedül emin ta'yin edilen saatte vardı. Fakat arkadaşı verdiği sözü unutmuştu. İki gün sonra arkadaşı sadece verdiği sözü yerine getirmek için tayin edilen yere geldiğinde, Muhammed-ül Emin'i orada bekler vaziyette bulup hayretler içinde kaldı. Adam Hazreti Muhammed (S.A.V.) den özür dilemek istediğinde, O :
- Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir diye üzülmüştüm, diyerek onun gönlünü aldı ve ismine layık olduğunun bir kere daha ispat etti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.

















































































