Mehmet Ali Talat bile Rumlarla taraf olamıyor ve onlara bir türlü yaranamıyor. Halbuki ise Talat bey, Rauf Denktaş'a karşı Rumların bazı düşüncelerine çok daha yakın görülmekteydi.
Kıbrıs seçimlerini yine Mehmet Ali Talat kazandı. Hem de oyların % 44.5'ini alarak.
Aldığı oylarla şimdi kendi gücünü tam on puan artırmış oldu. Şimdi 50 sandalyelik Kıbrıs Meclisi'nde tam 24 sandalyesi (temsilcisi) var. Fakat bu kendi başına hükümet kurması için yetmemektedir.
Kıbrıs'taki durum eskisi gibi. Halk herhalde bütün yapılan haksızlıklara rağmen hala M. Ali Talat'ın yolundan şaşmadı. Yine onun idaresinden ve ABD ile AB'den medet ummaktadır. Yine o kitlelerin katmerli yalanlarına kanmakta ve onlardan umut beklemektedir. Bazı konumlar var ki insanları kendi öz düşüncelerinden uzaklaştırmakta ve etraftan, başkalarından hatta kendi düşmanlarından yardım beklemeye itmektedir. İşte Kıbrıs'taki kardeşlerimiz de bu hastalığa adeta yakalanmış ve bir türlü kurtulamamaktadır. Ama acaba bunun nedenleri nerelerde gizilidir? Neden Kıbrıs'taki kardeşlerimiz bu berbat akıntıya kendilerini kaptırdılar?
Bir milletin gençliği kolay yetişmez. O milletin büyüklerinin gençler üzerinde büyük çaba sarf etmesi ve eğitimlerini doğru yolda yapması gerekmektedir. Önce gençliğe kendi kimlikleri hakkında bilgi verilmelidir. Bunun içinde tarih - inanç- milli bilgiler ve özellikleri hakkında köklü, yeterli ve inandırıcı bilgiler verilmelidir.
Günümüzdeki dünyada kültür emperyalizmi hakimiyetini gittikçe arttırmaktadır. Her tarafımızda onların lisanı, onların kültür ve yaşam sistemi, onların giyim ve kuşamları, onların davranış ve yaşama sistemi, onların firma isimleri, yabancılaşmış kavramlar ve şirket adları ile kendi adetlerimizden gelenek ve göreneklerimizden hatta dini inançlarımız ve milli duygularımızdan uzaklaşmalar ve yabancılaşmalar dikkat çekmektedir.
Geçmişimizi ve milli tarihimizi gençlerimiz ya hiç bilmiyor veya başkalarının hatta bizim bazı yabancı hayranlarımızın ve neredeyse satılmış beyinlerin çizdikleri yönde verilen yanlış bilgilerden tamamen hatalı bilgilendirmeye esir edilmişlerdir.
Atatürk Türkiye'si ve Batı
Türkiye'deki Osmanlı'yı kötüleme, yıkma ve milletimizi aşağılık duygularını aşılama kampanyaları, Osmanlı'nın zamanında, yıkılmadan daha 200 yıl önce başlamış ve Osmanlı'nın yıkımına kadar devam etmiştir. Ancak Atatürk bunlara karşı kesin ve başarılı bir savaş açmış ve hayatı boyunca Milletimize kimlik ve benlik aşılamaya çalışmıştır. Ancak ömrü vefa etmemiştir ve genç yaşta aramızdan ayrılmıştır.
Atatürk'ün aşıladığı milliyetçilik de daha sonra gelenler tarafından çabuk söndürülmüştür denebilir. Mesela: Bir Türk dünyaya bedeldir, ey Türk övün-çalış-güven deyimleri, hala bazı ağızlarda mevcuttur ama gençliğimiz arasında bu duygular neredeyse unutulmuş duruma gelmiştir. İlk ve orta dereceli okullarda hala sabahları milli marşımız okunmakta ve bayrağımız göndere çekilmektedir. Hala milli duyguların coşkulu tezahürleri öğrencilerimize verilmeye ve milli özellikleri dile getirilmektedir. Ama sanki bunlar okuldan çıktıktan sonra kendileriyle beraber gelememekte, sanki tüm bu özellikler okul duvarları arasında kalmaktadır. Hele bazı TV istasyonları içine bu milli duygular sanki hiç girmemekte. Sanki o TV istasyonları Türkiye'ye hizmet getirmek için değil de, yabancılara hizmet için kurulmuşlardır!
Hele inanca karşı açılan derin ve oldukça etkili bazı kampanyalar çok daha tahrip edici olmaktadır. Mesela nüfus kağıtlarının muhtevasını değiştirmek kampanyaları yapılmaktadır. Nüfus kağıtlarımızın içindeki "dini İslam'dır" ibaresi bugünlerde silinmek istenmektedir. Böylece kimin hangi dinden olduğu belli olmayacaktır. Kısacası bir nevi insanların önce kimliklerinden, sonra da benliklerinden din kelimesini ve inanç mefhumunu bir nevi unutturmak mı istenmektedirler?
Bunun yanında, eşlerin ve özellikle kadınların evlilik dışı ilişkilerine "ZİNA" denmesi ve yasalara aykırı olması boşanmaya sebep olarak görülmesi ve cezalandırılması isteği de şiddetle reddedilmiştir. Böylece aile yapısı bu zihniyetle adeta dinamitlenmiştir. Ama bunun önemi ve Türkiye'nin geleceği ve Türklüğün istikbalinin aile yapısına bağlı olduğu özelliğini bazı siyasilerimiz ve bürokratlarımız pek farkına varamamışlardır. Ancak, bu durum vahim sonuçlarla istikbalde, aile yapısının çözülmesi yolunda çok büyük gedikler açabilecektir!
Kıbrıs seçimlerini yine Mehmet Ali Talat kazandı. Hem de oyların % 44.5'ini alarak.
Aldığı oylarla şimdi kendi gücünü tam on puan artırmış oldu. Şimdi 50 sandalyelik Kıbrıs Meclisi'nde tam 24 sandalyesi (temsilcisi) var. Fakat bu kendi başına hükümet kurması için yetmemektedir.
Kıbrıs'taki durum eskisi gibi. Halk herhalde bütün yapılan haksızlıklara rağmen hala M. Ali Talat'ın yolundan şaşmadı. Yine onun idaresinden ve ABD ile AB'den medet ummaktadır. Yine o kitlelerin katmerli yalanlarına kanmakta ve onlardan umut beklemektedir. Bazı konumlar var ki insanları kendi öz düşüncelerinden uzaklaştırmakta ve etraftan, başkalarından hatta kendi düşmanlarından yardım beklemeye itmektedir. İşte Kıbrıs'taki kardeşlerimiz de bu hastalığa adeta yakalanmış ve bir türlü kurtulamamaktadır. Ama acaba bunun nedenleri nerelerde gizilidir? Neden Kıbrıs'taki kardeşlerimiz bu berbat akıntıya kendilerini kaptırdılar?
Bir milletin gençliği kolay yetişmez. O milletin büyüklerinin gençler üzerinde büyük çaba sarf etmesi ve eğitimlerini doğru yolda yapması gerekmektedir. Önce gençliğe kendi kimlikleri hakkında bilgi verilmelidir. Bunun içinde tarih - inanç- milli bilgiler ve özellikleri hakkında köklü, yeterli ve inandırıcı bilgiler verilmelidir.
Günümüzdeki dünyada kültür emperyalizmi hakimiyetini gittikçe arttırmaktadır. Her tarafımızda onların lisanı, onların kültür ve yaşam sistemi, onların giyim ve kuşamları, onların davranış ve yaşama sistemi, onların firma isimleri, yabancılaşmış kavramlar ve şirket adları ile kendi adetlerimizden gelenek ve göreneklerimizden hatta dini inançlarımız ve milli duygularımızdan uzaklaşmalar ve yabancılaşmalar dikkat çekmektedir.
Geçmişimizi ve milli tarihimizi gençlerimiz ya hiç bilmiyor veya başkalarının hatta bizim bazı yabancı hayranlarımızın ve neredeyse satılmış beyinlerin çizdikleri yönde verilen yanlış bilgilerden tamamen hatalı bilgilendirmeye esir edilmişlerdir.
Atatürk Türkiye'si ve Batı
Türkiye'deki Osmanlı'yı kötüleme, yıkma ve milletimizi aşağılık duygularını aşılama kampanyaları, Osmanlı'nın zamanında, yıkılmadan daha 200 yıl önce başlamış ve Osmanlı'nın yıkımına kadar devam etmiştir. Ancak Atatürk bunlara karşı kesin ve başarılı bir savaş açmış ve hayatı boyunca Milletimize kimlik ve benlik aşılamaya çalışmıştır. Ancak ömrü vefa etmemiştir ve genç yaşta aramızdan ayrılmıştır.
Atatürk'ün aşıladığı milliyetçilik de daha sonra gelenler tarafından çabuk söndürülmüştür denebilir. Mesela: Bir Türk dünyaya bedeldir, ey Türk övün-çalış-güven deyimleri, hala bazı ağızlarda mevcuttur ama gençliğimiz arasında bu duygular neredeyse unutulmuş duruma gelmiştir. İlk ve orta dereceli okullarda hala sabahları milli marşımız okunmakta ve bayrağımız göndere çekilmektedir. Hala milli duyguların coşkulu tezahürleri öğrencilerimize verilmeye ve milli özellikleri dile getirilmektedir. Ama sanki bunlar okuldan çıktıktan sonra kendileriyle beraber gelememekte, sanki tüm bu özellikler okul duvarları arasında kalmaktadır. Hele bazı TV istasyonları içine bu milli duygular sanki hiç girmemekte. Sanki o TV istasyonları Türkiye'ye hizmet getirmek için değil de, yabancılara hizmet için kurulmuşlardır!
Hele inanca karşı açılan derin ve oldukça etkili bazı kampanyalar çok daha tahrip edici olmaktadır. Mesela nüfus kağıtlarının muhtevasını değiştirmek kampanyaları yapılmaktadır. Nüfus kağıtlarımızın içindeki "dini İslam'dır" ibaresi bugünlerde silinmek istenmektedir. Böylece kimin hangi dinden olduğu belli olmayacaktır. Kısacası bir nevi insanların önce kimliklerinden, sonra da benliklerinden din kelimesini ve inanç mefhumunu bir nevi unutturmak mı istenmektedirler?
Bunun yanında, eşlerin ve özellikle kadınların evlilik dışı ilişkilerine "ZİNA" denmesi ve yasalara aykırı olması boşanmaya sebep olarak görülmesi ve cezalandırılması isteği de şiddetle reddedilmiştir. Böylece aile yapısı bu zihniyetle adeta dinamitlenmiştir. Ama bunun önemi ve Türkiye'nin geleceği ve Türklüğün istikbalinin aile yapısına bağlı olduğu özelliğini bazı siyasilerimiz ve bürokratlarımız pek farkına varamamışlardır. Ancak, bu durum vahim sonuçlarla istikbalde, aile yapısının çözülmesi yolunda çok büyük gedikler açabilecektir!
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006