FASL-I MUHABBET/ Ümit KAYAÇELEBİ
Yıllar önce İstanbul'u ziyaret eden bir İtalyan sanatçısı Süleymaniye camiinin içine girdiği zaman heyecandan titremeye başlamış, gözlerinden yaşlar akıtarak:
-Tanrım, ne büyük bir sanatkâr yaratmışsın. Derken, yine bir Fransız sanatçısı da şöyle söylemişti.
-"İstanbul'a gelmeden ve Süleymaniye'yi görmeden önce Mikelanj'ı dünyanın en büyük mimarı bilirdim. Meğer ne kadar yanılmışım" dediği Süleymaniye camiinin temelleri 1550 yılının Haziran ayının 13 ünde Cuma günü törenle atıldı. Törende Padişah, vezirler ilim ve din adamları hazır bulunmuşlardı. Temelin ilk taşını, Osmanlı tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Şeyhülislam Ebussuuf efendi koymuştu.
Yıllar geçti, entrikalar dönmeye başladı. Sinan'ın dostları olduğu kadar düşmanları da vardı. Veziriazam Rüstem Paşa Sinan'ı hiç sevmezdi. Onu hükümdarın gözünden düşürmek için adamları aracılığı ile şeyialar çıkartmıştı. Bunlar muazzam kubbenin durmasının şüpheli olduğunu ileri sürüyorlardı:
-Herif ona hayrandır. Hemen bütün gününü orada geçirir. Tedarikten kalmış cinnet geçirmiş olsa gerektir.
Diyorlardı. Sinan aleyhindeki söylentilere kulak asmıyordu:
-Onlar bir takım ahmaklardır. Bu kubbe nice yüzyıllarca mukavemet eyler. Kubbeye yükselen ehli islamın duası onu tutar.
Söylentiler yavaş yavaş Sultan Süleyman'ın kulağına kadar gitmişti. Fakat Padişah bunlara inanmak istemiyordu. Hatta veziri azamın:
-Ah efendimiz, halk camii şerifin kubbesi durmaz diye söylermiş.
Gibi sözlerine ehemmiyet vermemiş:
-Lâla, sen mimarlıktan anlar mısın?
Diye sormuş ve mimarbaşının işine karışmamasını ihtar etmişti. Bütün dedikodulara rağmen Süleymaniye yükseliyordu. Ancak başta Rüstem Paşa olmak üzere Sinan'ı çekemeyenler yine ortalığı karıştırmaktan geri durmuyorlardı. Mimarbaşının başka işlerle uğraştığı için camiin ikmal edilemediğini tekrarlıyorlardı. Veziriazam:
-Padişahım Sinan kulunuz galiba ömrünü burada geçirmek ister.
Gibi, Hükümdarı endişeye sevk edecek sözlere başlamıştı. Nihayet Kanuni bir gün inşaat yerine gitmişti. Yanında ağalarıda vardı. Sinan, mihrabın ve minberin tanzimi ile meşguldu. Padişah-ı kemali edeple selamladı:
-Saadetlü Padişahım, ben kulunuza şeref verdiniz.
Fakat Kanuni Sultan Süleyman celallenerek hiddetlice:
-Ne için benim camiim ile mukayyet olmayıp mühim olmayan nesnelerle tatil-i evkat eylersin? Ceddim Fatih Sultan Mehmet Han'ın mimarı sana nümune-i imtisal olarak kafi değil mi?
Demiş ve ilave etmişti.
-Bana bu bina ne zaman tamam olur, tez haber ver. Yoksa sen bilirsin.
Sinan biraz düşündü. Sonra şu cevabı verdi:
-İki ay sonra saadetlü Padişahımın himmeti ile camii şerif tamam olur.
Ağalar müdahale ettiler.
-Mimar ağa, bir düşün. Efendimiz ne der işitirmisin?
Sinan sözlerini tekrarladı:
-İki ay tamam olunca, bina dahi tamam olur.
Sinan sözünde durdu. İki ay sonra caminin inşaatı bitti. Mabedin anahtarlarını alarak saraya gitti. Padişahın iltifatlarına mazhar oldu:
-Berhudar ol Sinan, devrimde senin gibi bir mimarbaşı yetişmiş, olmasından dolayı iftihar ederim.
Mimar Sinan'ın gözlerinde sevinç gözyaşları tanelenmişti. Padişah bu kez odabaşına döndü. Memnun ve müftehirdi:
-Camii kim açsın?
Sinan'ın sanatına hayran olan odabaşı:
-Padişahım, mimarbaşı Sinan bir Pir-i azizdir. Bu bapta cümleden elyak o emektar kulunuzdur.
Tavsiyesinde bulundu. Hükümdarda aynı düşüncedeydi:
-Bu bina eylediğin beytullahın dua ile senin tarafından açılması evladır.
Mimar Sinan'ın gözlerinde biriken yaşlar ak düşmüş sakalına döküldü.
-Yarabbi, bana bu günleride gösterdin, sana bin şükür, Hamd-ü senalar olsun.
Diye dua etti. Ertesi gün, yani 7 Haziran 1577 pazartesi günü dünyanın en muazzam abidesi ibadete açıldı.
Yıllar önce İstanbul'u ziyaret eden bir İtalyan sanatçısı Süleymaniye camiinin içine girdiği zaman heyecandan titremeye başlamış, gözlerinden yaşlar akıtarak:
-Tanrım, ne büyük bir sanatkâr yaratmışsın. Derken, yine bir Fransız sanatçısı da şöyle söylemişti.
-"İstanbul'a gelmeden ve Süleymaniye'yi görmeden önce Mikelanj'ı dünyanın en büyük mimarı bilirdim. Meğer ne kadar yanılmışım" dediği Süleymaniye camiinin temelleri 1550 yılının Haziran ayının 13 ünde Cuma günü törenle atıldı. Törende Padişah, vezirler ilim ve din adamları hazır bulunmuşlardı. Temelin ilk taşını, Osmanlı tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Şeyhülislam Ebussuuf efendi koymuştu.
Yıllar geçti, entrikalar dönmeye başladı. Sinan'ın dostları olduğu kadar düşmanları da vardı. Veziriazam Rüstem Paşa Sinan'ı hiç sevmezdi. Onu hükümdarın gözünden düşürmek için adamları aracılığı ile şeyialar çıkartmıştı. Bunlar muazzam kubbenin durmasının şüpheli olduğunu ileri sürüyorlardı:
-Herif ona hayrandır. Hemen bütün gününü orada geçirir. Tedarikten kalmış cinnet geçirmiş olsa gerektir.
Diyorlardı. Sinan aleyhindeki söylentilere kulak asmıyordu:
-Onlar bir takım ahmaklardır. Bu kubbe nice yüzyıllarca mukavemet eyler. Kubbeye yükselen ehli islamın duası onu tutar.
Söylentiler yavaş yavaş Sultan Süleyman'ın kulağına kadar gitmişti. Fakat Padişah bunlara inanmak istemiyordu. Hatta veziri azamın:
-Ah efendimiz, halk camii şerifin kubbesi durmaz diye söylermiş.
Gibi sözlerine ehemmiyet vermemiş:
-Lâla, sen mimarlıktan anlar mısın?
Diye sormuş ve mimarbaşının işine karışmamasını ihtar etmişti. Bütün dedikodulara rağmen Süleymaniye yükseliyordu. Ancak başta Rüstem Paşa olmak üzere Sinan'ı çekemeyenler yine ortalığı karıştırmaktan geri durmuyorlardı. Mimarbaşının başka işlerle uğraştığı için camiin ikmal edilemediğini tekrarlıyorlardı. Veziriazam:
-Padişahım Sinan kulunuz galiba ömrünü burada geçirmek ister.
Gibi, Hükümdarı endişeye sevk edecek sözlere başlamıştı. Nihayet Kanuni bir gün inşaat yerine gitmişti. Yanında ağalarıda vardı. Sinan, mihrabın ve minberin tanzimi ile meşguldu. Padişah-ı kemali edeple selamladı:
-Saadetlü Padişahım, ben kulunuza şeref verdiniz.
Fakat Kanuni Sultan Süleyman celallenerek hiddetlice:
-Ne için benim camiim ile mukayyet olmayıp mühim olmayan nesnelerle tatil-i evkat eylersin? Ceddim Fatih Sultan Mehmet Han'ın mimarı sana nümune-i imtisal olarak kafi değil mi?
Demiş ve ilave etmişti.
-Bana bu bina ne zaman tamam olur, tez haber ver. Yoksa sen bilirsin.
Sinan biraz düşündü. Sonra şu cevabı verdi:
-İki ay sonra saadetlü Padişahımın himmeti ile camii şerif tamam olur.
Ağalar müdahale ettiler.
-Mimar ağa, bir düşün. Efendimiz ne der işitirmisin?
Sinan sözlerini tekrarladı:
-İki ay tamam olunca, bina dahi tamam olur.
Sinan sözünde durdu. İki ay sonra caminin inşaatı bitti. Mabedin anahtarlarını alarak saraya gitti. Padişahın iltifatlarına mazhar oldu:
-Berhudar ol Sinan, devrimde senin gibi bir mimarbaşı yetişmiş, olmasından dolayı iftihar ederim.
Mimar Sinan'ın gözlerinde sevinç gözyaşları tanelenmişti. Padişah bu kez odabaşına döndü. Memnun ve müftehirdi:
-Camii kim açsın?
Sinan'ın sanatına hayran olan odabaşı:
-Padişahım, mimarbaşı Sinan bir Pir-i azizdir. Bu bapta cümleden elyak o emektar kulunuzdur.
Tavsiyesinde bulundu. Hükümdarda aynı düşüncedeydi:
-Bu bina eylediğin beytullahın dua ile senin tarafından açılması evladır.
Mimar Sinan'ın gözlerinde biriken yaşlar ak düşmüş sakalına döküldü.
-Yarabbi, bana bu günleride gösterdin, sana bin şükür, Hamd-ü senalar olsun.
Diye dua etti. Ertesi gün, yani 7 Haziran 1577 pazartesi günü dünyanın en muazzam abidesi ibadete açıldı.