Hiç kimsenin hal-hatırını sormak için kapısını çalmayız; kimsenin kapımızı çalıp bir bardak çay içmesine razı olmayız, sonra da; "Komşuluk bitmiş!" diye şikâyetleniriz!
Yahu! Komşuluk bitmedi, insanlık öldü!
İnsanlığı da, komşuluğun bitmesinden şikâyet eden biz öldürdük!
İnsanlığın katili biziz, biz!
Ramazan Mübareğin bir haftasını idrak ettik!
Allah nasip ederse, bu yazıyı yazarken Sekizinci Günün Sahurunu bekliyorum.
Geçirdiğimiz Yedi Ramazan gününde sadece bir akşam, Eşim ile yalnız iftar ettik ve çok rahatsız olduk.
Helâl soframız, sanki bize küsmüştü!...
İftardan hemen sonra, büyük Oğlumu (Evi yakın olduğu için) aradım ve "Ramazan'da, bütün iftarları berâber yapacağız" dedim...
Artık misafirim yoksa Oğlum-Gelinim ve torunlarımla paylaşıyoruz iftar soframızı...
Ve yıllardır çıkmış olmama rağmen, Soğumayan Yuvam Erzurum'u özledim bir daha ve tarifsiz...
Umarım yine aynıdır, eğer değilse nazım geçen bütün Erzurumlu Gönüldaşlarımdan, hemen bugünden itibaren tekrar hayata geçirmelerini yalvararak rica ediyorum.
Bizim gençlik ve olgunluk dönemlerimizin Erzurum'unda, Ramazan'ın ilk haftasından sonra iftar davetleri yapılırdı.
Önce davetlilerimizi alır, sonra iade-i ziyaret yapardık veya önce davetlere gider, sonra biz mukabele ederek davet verirdik...
Misafir gelecekse onun tatlı telaşı ile misafir gideceksek hazırlanma coşkusuyla günlerin nasıl geçtiğini anlamazdık bile...
Kocaman adamlar; İkindi Namazı sonrası Erzurum'um meşhur Cumhuriyet Caddesi'nde maytaplarla, çat-patlarla Ramazan şakaları yapardık!
Şakaya kızanlar olurdu! Kızan bağırıp-çağırdıkça şakayı yapan ve izleyen herkes kahkahalara boğulurdu. Kısa bir süre sonra şakanın muhatabı kızgın da, kahkaha atanlara karışırdı...
Guruplar halinde, Teravih namazlarından sonra sohbethanelerde toplanılır; dîni ve güncel konular enine-boyuna tartışılır ve dağılırken kocaman adamlar, "TIP!" oynardık..
"TIP", bir ekip başının en olmadık zamanda, "Tııp!" demesiyle başlar ve o anda oyuna katılan herkes bulunduğu yerde ve halde canlanmadan ve sessizce dururdu! İlk canlanan, halini bozan veya konuşan kaybeder cezalandırılırdı...
Ceza da genellikle oyuna katılanları, iftara almak olurdu ki, herkes buna gönüllüydü zaten..
Bütün arkadaşlar, birbirimizin her halimizi bilirdik. Dolayısıyla iftara alacak maddi durumu zayıf olan arkadaşımızın evine gün boyu, herkes yaptırıp hazırlattığı nimetleri yığardı. Böylece ne misafir sahibi bir eziklik duyar, ne de misafirlerin moralleri bozulurdu... Ve biliyor musunuz?
Vallahi içimizde dünyalığını sakınıp-saklayacak kadar cimri, "zengin yoksul" yoktu!
Ne güzel, ne bereketli, ne huzurlu günlermiş!
Kıymetini bilememişiz diyeceğim ama Dostlarıma, Arkadaşlarıma haksızlık olur! Yaklaşık yarım asırdır, 45 yıldır veya biraz daha fazla iftar sofralarıyla, sohbet muhabbetleriyle, TIP oyunlarıyla pekişen dostluklarımız hâlâ aynı tazeliğinde...
Hayat şartları ve geçim gailesinin yolunu gurbete düşürdükleri de var!
Meselâ ben, yıllardır uzağım Soğumayan Yuvam'dan ama şükürler olsun ki uzun mesafeler sadece bir; "Alo!" kadar yakın...
Aklıma düşen dostumu hemen ararım, ertelemem; aklına düştüğüm dostum da hemen arar Elhamdülillah..
Ayrı bir tad, ayrı bir yaşama zevki, ayrı bir muhabbet kaynağı, bir; "Alo!"...
Bazen tiryakisi olduğum meret gibi başıma vuranlar olur! Başıma vurduğu anda zaman uygun değildir diye, arayıp sesini duyuncaya kadar ne çektiğimi bir ben, bir de Yaratan'ım bilir...
Allah'ın nasibiyle bir "Gönül Adam"ın, gönül izinden; "Tevhîdin Merkezi Ehl-i Beyt" diyerek bir Sevgi Akını'na çıktık...
Dün gece üşenmedim telefonumdaki ve sosyal medyadaki kayıtlı; Dost-Arkadaş-Yâren-Ahbap-Tanıdık listemi tek tek gözden geçirdim. İki saatten fazla sürdü, çünkü her isimde mutlaka bir kaç saniye hatıraları andım tek başıma...
Bir şeyi fark ettim ki; Vallahi kimseyi eskitmemişim! Vallahi hiç kimseden vazgeçmemişim!
Hatta, benden vazgeçtiklerini bildiğim, bana kızgın Arkadaşlarımı bile silememişim, silmemişim; Billahi silmeyeceğim de!
Talebe Mustafa, Militan Mustafa, Kara Mustafa, Karslı Mustafa olarak yeniden bu kadar dostu, arkadaşı, yâreni, ahbabı edinebilmek için, elli sene daha yaşamam lazım ki, buna şansım ve imkânımın olmadığını biliyorum..
Mevcut Dostlarımın, Arkadaşlarımın, Yârenlerimin ömürlerine bereket olsun.. Rabbim en kısa zamanda yollarımızı bir kavşakta kesiştirsin!
Ayrı yollardan aynı hedefe yürüdüğümüzü biliyorum ki, üzüntüm dostlarımın yanlış yoldan giderek zahmet çekmelerine... Onların da benim için aynı düşüncelerde olduklarından eminim...
Allah'ın izni ve nasibiyle yollarımızın bir gün, bir kavşakta kesişeceğine de eminim...
"Ameller niyetlere göre..." ise, Dostlarımın niyetlerini de bildiğime göre, çileleri inşallah niyetlerine göre amellerle beslenir... Ömürleri inşaallah kendilerini olduran/olgunlaştıran amellerle süslenir...
Bağışlayın! Duygusallaştım!
Komşuluğu tekrar diriltmeden; ne huzûru, ne insanlığı, ne de Dâvâ Adamlığını yeniden canlandırmak mümkün değil!
Allah rızası için deneyin, göreceksiniz ki, Vallahi zor değil...
Hatta çok kolay; yapacağımız sadece; "Sevdiklerinize, sevdiğinizi söyleyin" Peygamber (s.a.a.) Buyruğu'nu uygulamak...
Selâmlaştığım herkes, tanıştığım-biliştiğim herkes; hepinizi çok seviyorum; "Alooo!"...
"İNSAN GÖNÜLDÜR, GÖNÜL!" Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...
Yahu! Komşuluk bitmedi, insanlık öldü!
İnsanlığı da, komşuluğun bitmesinden şikâyet eden biz öldürdük!
İnsanlığın katili biziz, biz!
Ramazan Mübareğin bir haftasını idrak ettik!
Allah nasip ederse, bu yazıyı yazarken Sekizinci Günün Sahurunu bekliyorum.
Geçirdiğimiz Yedi Ramazan gününde sadece bir akşam, Eşim ile yalnız iftar ettik ve çok rahatsız olduk.
Helâl soframız, sanki bize küsmüştü!...
İftardan hemen sonra, büyük Oğlumu (Evi yakın olduğu için) aradım ve "Ramazan'da, bütün iftarları berâber yapacağız" dedim...
Artık misafirim yoksa Oğlum-Gelinim ve torunlarımla paylaşıyoruz iftar soframızı...
Ve yıllardır çıkmış olmama rağmen, Soğumayan Yuvam Erzurum'u özledim bir daha ve tarifsiz...
Umarım yine aynıdır, eğer değilse nazım geçen bütün Erzurumlu Gönüldaşlarımdan, hemen bugünden itibaren tekrar hayata geçirmelerini yalvararak rica ediyorum.
Bizim gençlik ve olgunluk dönemlerimizin Erzurum'unda, Ramazan'ın ilk haftasından sonra iftar davetleri yapılırdı.
Önce davetlilerimizi alır, sonra iade-i ziyaret yapardık veya önce davetlere gider, sonra biz mukabele ederek davet verirdik...
Misafir gelecekse onun tatlı telaşı ile misafir gideceksek hazırlanma coşkusuyla günlerin nasıl geçtiğini anlamazdık bile...
Kocaman adamlar; İkindi Namazı sonrası Erzurum'um meşhur Cumhuriyet Caddesi'nde maytaplarla, çat-patlarla Ramazan şakaları yapardık!
Şakaya kızanlar olurdu! Kızan bağırıp-çağırdıkça şakayı yapan ve izleyen herkes kahkahalara boğulurdu. Kısa bir süre sonra şakanın muhatabı kızgın da, kahkaha atanlara karışırdı...
Guruplar halinde, Teravih namazlarından sonra sohbethanelerde toplanılır; dîni ve güncel konular enine-boyuna tartışılır ve dağılırken kocaman adamlar, "TIP!" oynardık..
"TIP", bir ekip başının en olmadık zamanda, "Tııp!" demesiyle başlar ve o anda oyuna katılan herkes bulunduğu yerde ve halde canlanmadan ve sessizce dururdu! İlk canlanan, halini bozan veya konuşan kaybeder cezalandırılırdı...
Ceza da genellikle oyuna katılanları, iftara almak olurdu ki, herkes buna gönüllüydü zaten..
Bütün arkadaşlar, birbirimizin her halimizi bilirdik. Dolayısıyla iftara alacak maddi durumu zayıf olan arkadaşımızın evine gün boyu, herkes yaptırıp hazırlattığı nimetleri yığardı. Böylece ne misafir sahibi bir eziklik duyar, ne de misafirlerin moralleri bozulurdu... Ve biliyor musunuz?
Vallahi içimizde dünyalığını sakınıp-saklayacak kadar cimri, "zengin yoksul" yoktu!
Ne güzel, ne bereketli, ne huzurlu günlermiş!
Kıymetini bilememişiz diyeceğim ama Dostlarıma, Arkadaşlarıma haksızlık olur! Yaklaşık yarım asırdır, 45 yıldır veya biraz daha fazla iftar sofralarıyla, sohbet muhabbetleriyle, TIP oyunlarıyla pekişen dostluklarımız hâlâ aynı tazeliğinde...
Hayat şartları ve geçim gailesinin yolunu gurbete düşürdükleri de var!
Meselâ ben, yıllardır uzağım Soğumayan Yuvam'dan ama şükürler olsun ki uzun mesafeler sadece bir; "Alo!" kadar yakın...
Aklıma düşen dostumu hemen ararım, ertelemem; aklına düştüğüm dostum da hemen arar Elhamdülillah..
Ayrı bir tad, ayrı bir yaşama zevki, ayrı bir muhabbet kaynağı, bir; "Alo!"...
Bazen tiryakisi olduğum meret gibi başıma vuranlar olur! Başıma vurduğu anda zaman uygun değildir diye, arayıp sesini duyuncaya kadar ne çektiğimi bir ben, bir de Yaratan'ım bilir...
Allah'ın nasibiyle bir "Gönül Adam"ın, gönül izinden; "Tevhîdin Merkezi Ehl-i Beyt" diyerek bir Sevgi Akını'na çıktık...
Dün gece üşenmedim telefonumdaki ve sosyal medyadaki kayıtlı; Dost-Arkadaş-Yâren-Ahbap-Tanıdık listemi tek tek gözden geçirdim. İki saatten fazla sürdü, çünkü her isimde mutlaka bir kaç saniye hatıraları andım tek başıma...
Bir şeyi fark ettim ki; Vallahi kimseyi eskitmemişim! Vallahi hiç kimseden vazgeçmemişim!
Hatta, benden vazgeçtiklerini bildiğim, bana kızgın Arkadaşlarımı bile silememişim, silmemişim; Billahi silmeyeceğim de!
Talebe Mustafa, Militan Mustafa, Kara Mustafa, Karslı Mustafa olarak yeniden bu kadar dostu, arkadaşı, yâreni, ahbabı edinebilmek için, elli sene daha yaşamam lazım ki, buna şansım ve imkânımın olmadığını biliyorum..
Mevcut Dostlarımın, Arkadaşlarımın, Yârenlerimin ömürlerine bereket olsun.. Rabbim en kısa zamanda yollarımızı bir kavşakta kesiştirsin!
Ayrı yollardan aynı hedefe yürüdüğümüzü biliyorum ki, üzüntüm dostlarımın yanlış yoldan giderek zahmet çekmelerine... Onların da benim için aynı düşüncelerde olduklarından eminim...
Allah'ın izni ve nasibiyle yollarımızın bir gün, bir kavşakta kesişeceğine de eminim...
"Ameller niyetlere göre..." ise, Dostlarımın niyetlerini de bildiğime göre, çileleri inşallah niyetlerine göre amellerle beslenir... Ömürleri inşaallah kendilerini olduran/olgunlaştıran amellerle süslenir...
Bağışlayın! Duygusallaştım!
Komşuluğu tekrar diriltmeden; ne huzûru, ne insanlığı, ne de Dâvâ Adamlığını yeniden canlandırmak mümkün değil!
Allah rızası için deneyin, göreceksiniz ki, Vallahi zor değil...
Hatta çok kolay; yapacağımız sadece; "Sevdiklerinize, sevdiğinizi söyleyin" Peygamber (s.a.a.) Buyruğu'nu uygulamak...
Selâmlaştığım herkes, tanıştığım-biliştiğim herkes; hepinizi çok seviyorum; "Alooo!"...
"İNSAN GÖNÜLDÜR, GÖNÜL!" Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017