ABD'nin Irak'a saldırı bahanesi, var olmadığı BM silah deneticileri tarafından dahi kabul edilen kimyasal silahlar. Oysa ABD'nin tıpkı Irak gibi ŞER eksenine dahil ettiği Kore, ABD'ye meydan okuyor.
ABD, Kore'ye karşı sesini yükseltemezken Ortadoğu'yu kuşatma altına alıyor.
ABD'nin, sahip olduğu kitle imha silahlarıyla Irak'tan daha tehlikeli olan Kuzey Kore'ye karşı takındığı yumuşak tavrın, özellikle İslam dünyasında ABD karşıtı duyguların daha da artmasına sebep olacağı kesin. Nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlara sahip Kuzey Kore'nin nükleer bir enerji santralını yeniden faaliyete geçirmesi, büyük bir meşruiyet tartışması içinde Irak'la savaşa hazırlanan ABD'yi diplomatik alanda daha da zor durumda bıraktı.
ABD, elinde kimyasal silah bulunmadığını göstermek amacıyla BM ile işbirliği yapan Irak'a karşı Körfez'e büyük bir askeri yığınak yaparken, K. Kore'nin nükleer tehditlerine karşılık ise diplomatik yolları sonuna kadar kullanacağını ifade ediyor. ABD Başkanı George W. Bush, önceki gün yaptığı açıklamada Saddam Hüseyin için sayılı günlerin bittiğini belirtmiş, K. Kore sorununun ise diplomatik yollardan çözüleceğine emin olduğunu belirtmişti.
Batı kamuoyunda da Kuzey Kore ve Irak'ın ABD için ne tür bir tehdit oluşturduğu örneklerle ifade ediliyor. Bu örneklerden bazıları şunlar:
ABD, Irak'a operasyon için uluslararası terör gerekçesine dayanmak istedi, ancak El Kaide ile bir bağlantı kuramayınca Bağdat'ın kitle imha silahlarına sahip olduğunu öne sürdü. ABD'nin öne sürdüğü deliller uluslararası toplumu tatmin etmedi.
Kuzey Kore ise 1994'te faaliyetini durdurduğu nükleer enerji santralını yeniden çalıştırarak ABD ve müttefiklerine meydan okuyor. Kimyasal Silah Konvansiyonu'nu imzalamayan Kuzey Kore, elindeki plütonyum ile en az iki nükleer silah yapabilecek kapasitede. Ayrıca Kuzey Kore dünyanın en büyük kimyasal silah üreticileri arasında gösteriliyor. Bu ülkenin 1980 yılından beri antrax, veba bakterisi ve bazı zehirli maddeleri de içeren pek çok biyolojik silaha sahip olduğu tahmin ediliyor.
Bağdat BM ile
işbirliği yapıyor
Irak, BM'nin 1441 sayılı kararını kabul ederek silah denetçileriyle işbirliği yapmasına rağmen, ABD bölgeye asker yığıyor.
Kuzey Kore ise Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) iki personelini geçtiğimiz hafta sınır dışı ederek, uluslararası toplum ile işbirliği yapmayacağını göstermesine rağmen, BM herhangi bir girişimde bulunmadı.
Irak'ın elinde en fazla iki düzine kısa menzilli Scud füzesi bulunduğu belirtiliyor. Bu füzelerin tehdit ettiği İsrail ise, Scud'lara karşı Patriot ve Arrow füzesavar bataryalarını topraklarına konuşlandırıyor. Kuzey Kore ise kendisi ürettiği 1.300 km menzilli yaklaşık 100 adet Nodong füzesini Güney Kore sınırına yerleştirmiş durumda. Kuzey Kore ayrıca nükleer başlık takılabilen kıtalararası Taepodong-1 füzesinin denemesini de başarıyla gerçekleştirdi.
Bağdat, Amerika için hiçbir zaman tehdit unsuru olmadı
Bağdat yönetimi sahip olduğu öne sürülen silahlarla bile ABD'nin bölgedeki üsleri ve ABD toprakları için tehdit unsuru değil. Dünyanın 5. büyük nükleer gücü İsrail'i tehdit ettiği yönündeki iddialar da gerçekçi bulunmuyor; çünkü İsrail, her türlü saldırı ve savunma amaçlı silaha sahip durumda.
Kuzey Kore ise elindeki füze ve kitle imha silahlarıyla başta Güney Kore ve Japonya olmak üzere ABD'nin Alaska kıyılarını bile vurabilecek kapasitede.
Saddam Hüseyin 1980-88 yılları arasındaki İran-Irak savaşı sırasında ve 1990'daki Kuveyt'i işgaline kadar Batı'nın en güvenilir müttefikiydi. Bu dönemde Irak'a her türlü kimyasal ve biyolojik silah yardımında bulunuldu.
Kuzey Kore ise 1950-53 yılları arasındaki savaştan beri ABD'nin düşmanı. Tüm silahlanma politikasını ABD'ye karşı geliştiriyor. Elindeki silahları ABD ve müttefiklerine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini vurguluyor.
Irak'ın her an ABD'ye ve müttefiklerine yönelik bir saldırı gerçekleştirebileceğini öne süren ABD, yeni geliştirdiği önleyici müdahale (preemptive strike) doktrini çerçevesinde hareket edeceğini açıklıyor.
Kuzey Kore de izlediği politikalarla hem Amerika hem de Güney Kore ile savaş pozisyonunda bulunuyor. 1950-53 yılları arasında dar kapsamlı bir dünya savaşına sebebiyet veren Kuzey Kore, sürekli olarak ABD ve bölgedeki müttefiklerini tehdit ediyor.
Dünyaya kapalı tek ülke olarak kalan Kuzey Kore, ideolojik olarak Çin ile çok yakın ilişkiler içinde. Sovyetler Birliği'nin mirasçısı olarak da Rusya ile yakın ilişkileri bulunan Kuzey Kore, ABD'nin muhtemel bir saldırısının bölgede diğer ülkelerin de katılmasıyla genişleyeceği tehdidinde bulunuyor. Irak'ı ise uluslararası arenada savunacak hemen hemen hiçbir ülke kalmadı. Rusya ve Fransa gibi ülkeler tamamen kendi ulusal ekonomik çıkarları çerçevesinde Irak'ı destekliyor.
Irak, Suudi Arabistan'ın ardından dünyanın ikinci büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi. Ayrıca dünya petrol rezervlerinin de yüzde 70'i Ortadoğu'da bulunuyor. Kuzey Kore'nin ise ekonomik olarak ABD'nin dikkatini celb edecek hiçbir kaynağı yok. Uzun vadeli olarak Kuzey Kore'de rejimin değişmesiyle bu ülke, Çin'i çevreleme politikası için önemli bir halka olabilir.
Bush yönetimi Saddam Hüseyin'in devrilmesi ve bu rejimin yıkılmasını istiyor. Bu ise uluslararası hukukun çiğnenmesi olarak ifade ediliyor. Uluslararası hukuka göre hiçbir ülke başka bir ülkedeki rejimin değişmesi gerektiğini talep edemez.
Ancak bu durumda dünyanın en kapalı ülkesi olarak kabul edilen K. Kore'deki rejimin değişmesi kaçınılmaz. Dünyadaki pek çok antidemokratik rejimin de yıkılması gerekiyor.
Sahi ABD, Irak gibi Kore'yi de işgal edebilir mi?
Hele hele ABD Savunma Bakanın Rumsfeld'in esip gürlediği gibi her iki cephede aynı anda savaş ilan edebilir mi?
Yoksa buna cesaret edemeyeceği için on yıldır kapana kıstırdığı Saddam'a vurarak gözdağı vermek mi istiyor? Böylece düşmanlarının yanısıra dostlarını da sindirmeyi mi hesap ediyor? Bakalım evdeki hesap çarşıya uyacak mı?