Diyalog konusunda gündem değişti demeyin. Bu konunun ciddiyeti insana bir şeyler yazdırmayı vacip
kılıyor.
Herkesin bildiği gibi 1998'in Şubat ayında Papa'ya bir mektupla Türkiye'nin siyasetine yön verenler, Dinlerarası Diyalogu saklamaya bile gerek duymadılar. Diyalog mikrobunun o tarihten önce (1998) ve sonra, Türk milletine zarar vereceğini savunan bizlere, büyük baskılar yapılmış ve halk önünde itibarsızlaştırma çalışmaları en yüksek seviyeye çıkarılmıştı.
Dinlerarası Diyalog meselesi, şimdilerde şikâyet ettiğimiz FETÖ'nün başrolünü üstlendiği meseleydi. O dönem bazı güçler de FETÖ'yü canı gönülden desteklemişti. Ayrıca şimdilerde şikâyet edilen Batı Çalışma Grubu tarafından gizlice desteklendiği söyleniyordu.
İnsanoğlunun çok garip bir hafızası var. Bu mikrobun Türkiye'ye kanser gibi yayılacağını, Türk milletini ve devletini tehdit edeceğini bu sayfalardan ve ekranlardan defalarca uyardık. Bir tane insanoğlu insan çıkıp da "siz ne diyorsunuz, neyi savunuyorsunuz kardeşim" demedi. Sonra 15 Temmuz girişimi patlak verdi. Hem de öyle bir patlak ki herkes şok!
15 Temmuz'dan ders çıkarırlar zannettim doğrusu. Fakat hiçbir ders alınmadığını üzülerek söylüyorum. Ders alınmadığı gibi bu konuda hükümetin hâlâ ferasetsizliğinin devam ettiğini görüyorum. İlla ispat istiyorsak, bazı kurumlara, eskiden Diyalogun merkezi olan kişilerin seçilmesini örnek gösterebiliriz. İsim vererek hedef göstermek istemiyorum. Ne bizim misyonumuza ne de amacımıza uygun değil. Amacımız, bir 15 Temmuz daha olmasın meselesidir.
Fakat nedendir bilinmez, Diyalogun devam ettiğini ve bu konuda hiçbir ders çıkarılmadığını, ısrarla aynı yanlışa düşüldüğünü müşahede etmeye devam ediyoruz. Yani illa bu işi Fetullah Gülen yapınca mı Dinlerarası Diyalog sayılıyor. Başkası yapınca niye meşru? Bundan derhal vazgeçilmelidir. Bu formül yanlıştır, sonucu da yanlış olmaya mahkûmdur. İsterse buna, çok güçlü zannettiğimiz kurumlar ve kişiler karar versin fark etmez, sonuç belli. En azından şimdi dinleyin bari Prof. Dr. Haydar Baş'ı. Hiçbir şey kaybetmiş sayılmayız. Hatta tam da uçurumun kenarından dönecek bile olabiliriz.
2017'nin Aralık ayı bitmek üzere, ne yazık ki biz hâlâ diyalog konusunu yazıyoruz. İlla bir musibet gelecek, ondan sonra mı uyanacağız. Biz Türk halkını ve yetkililerini buradan yine bir kez daha uyarmış olalım. İnşallah çok geç olmaz, fakat hemen belirteyim şansımızı çok zorladığımıza inanıyorum. Hassas dönemden geçen Türkiye'nin artık yanlış yapma lüksü yoktur.
Gelgelelim Kudüs meselesine? Türkiye'nin düşmanlarını şu Kudüs meselesinde güldürdük. İsrail her konuda Türkiye ile anlaştıklarını kendi gazetelerinden ve dünyaya yaptıkları açıklamalardan açıkça duyurdu. Bizden bir tane yalanlama gelmedi. Yazıklar olsun. Anlıyorum ki kurbağa çoktan ısınmış, kaynamak üzere. Biz, "sıçra kurtul" dedikçe "kimse bizi uyarmadı" seslerini duyuyoruz. Bela olarak bu bize yeter. Allah bilir batılın zayi olacağı zamana doğru çok hızlı ilerliyoruz. Allah bizi duyuyor, biliyor. Bazılarının zannettiği gibi Allah yaratıp kenara çekilmemiştir. Hay'dır. İnanıyorum ki, manevi müdahale yakındır.
Buradan son kez Türkiye'yi uyaralım. Bu siyaset bizim sonumuz olur. Bu sefer de sakın, "kimse bizi uyarmadı" demeyin.
Dinlerarası Diyalog yaparak Kudüs ancak İsrail'in başkenti olur. Ama Müslüman Türk evladıyla diyalog yapılsa Mescid-i Aksa tüm Müslümanların başkenti olur. Bu bakış açısını niye sadece biz görüyoruz ya da fark ediyoruz. Böyle devam edilirse olay sadece toprak parçası savunması meselesi olarak kalır ve kaybedilir. Eğer bizim açımızdan bakılırsa o kutsal mekân zaten biz Müslümanlarındır.
kılıyor.
Herkesin bildiği gibi 1998'in Şubat ayında Papa'ya bir mektupla Türkiye'nin siyasetine yön verenler, Dinlerarası Diyalogu saklamaya bile gerek duymadılar. Diyalog mikrobunun o tarihten önce (1998) ve sonra, Türk milletine zarar vereceğini savunan bizlere, büyük baskılar yapılmış ve halk önünde itibarsızlaştırma çalışmaları en yüksek seviyeye çıkarılmıştı.
Dinlerarası Diyalog meselesi, şimdilerde şikâyet ettiğimiz FETÖ'nün başrolünü üstlendiği meseleydi. O dönem bazı güçler de FETÖ'yü canı gönülden desteklemişti. Ayrıca şimdilerde şikâyet edilen Batı Çalışma Grubu tarafından gizlice desteklendiği söyleniyordu.
İnsanoğlunun çok garip bir hafızası var. Bu mikrobun Türkiye'ye kanser gibi yayılacağını, Türk milletini ve devletini tehdit edeceğini bu sayfalardan ve ekranlardan defalarca uyardık. Bir tane insanoğlu insan çıkıp da "siz ne diyorsunuz, neyi savunuyorsunuz kardeşim" demedi. Sonra 15 Temmuz girişimi patlak verdi. Hem de öyle bir patlak ki herkes şok!
15 Temmuz'dan ders çıkarırlar zannettim doğrusu. Fakat hiçbir ders alınmadığını üzülerek söylüyorum. Ders alınmadığı gibi bu konuda hükümetin hâlâ ferasetsizliğinin devam ettiğini görüyorum. İlla ispat istiyorsak, bazı kurumlara, eskiden Diyalogun merkezi olan kişilerin seçilmesini örnek gösterebiliriz. İsim vererek hedef göstermek istemiyorum. Ne bizim misyonumuza ne de amacımıza uygun değil. Amacımız, bir 15 Temmuz daha olmasın meselesidir.
Fakat nedendir bilinmez, Diyalogun devam ettiğini ve bu konuda hiçbir ders çıkarılmadığını, ısrarla aynı yanlışa düşüldüğünü müşahede etmeye devam ediyoruz. Yani illa bu işi Fetullah Gülen yapınca mı Dinlerarası Diyalog sayılıyor. Başkası yapınca niye meşru? Bundan derhal vazgeçilmelidir. Bu formül yanlıştır, sonucu da yanlış olmaya mahkûmdur. İsterse buna, çok güçlü zannettiğimiz kurumlar ve kişiler karar versin fark etmez, sonuç belli. En azından şimdi dinleyin bari Prof. Dr. Haydar Baş'ı. Hiçbir şey kaybetmiş sayılmayız. Hatta tam da uçurumun kenarından dönecek bile olabiliriz.
2017'nin Aralık ayı bitmek üzere, ne yazık ki biz hâlâ diyalog konusunu yazıyoruz. İlla bir musibet gelecek, ondan sonra mı uyanacağız. Biz Türk halkını ve yetkililerini buradan yine bir kez daha uyarmış olalım. İnşallah çok geç olmaz, fakat hemen belirteyim şansımızı çok zorladığımıza inanıyorum. Hassas dönemden geçen Türkiye'nin artık yanlış yapma lüksü yoktur.
Gelgelelim Kudüs meselesine? Türkiye'nin düşmanlarını şu Kudüs meselesinde güldürdük. İsrail her konuda Türkiye ile anlaştıklarını kendi gazetelerinden ve dünyaya yaptıkları açıklamalardan açıkça duyurdu. Bizden bir tane yalanlama gelmedi. Yazıklar olsun. Anlıyorum ki kurbağa çoktan ısınmış, kaynamak üzere. Biz, "sıçra kurtul" dedikçe "kimse bizi uyarmadı" seslerini duyuyoruz. Bela olarak bu bize yeter. Allah bilir batılın zayi olacağı zamana doğru çok hızlı ilerliyoruz. Allah bizi duyuyor, biliyor. Bazılarının zannettiği gibi Allah yaratıp kenara çekilmemiştir. Hay'dır. İnanıyorum ki, manevi müdahale yakındır.
Buradan son kez Türkiye'yi uyaralım. Bu siyaset bizim sonumuz olur. Bu sefer de sakın, "kimse bizi uyarmadı" demeyin.
Dinlerarası Diyalog yaparak Kudüs ancak İsrail'in başkenti olur. Ama Müslüman Türk evladıyla diyalog yapılsa Mescid-i Aksa tüm Müslümanların başkenti olur. Bu bakış açısını niye sadece biz görüyoruz ya da fark ediyoruz. Böyle devam edilirse olay sadece toprak parçası savunması meselesi olarak kalır ve kaybedilir. Eğer bizim açımızdan bakılırsa o kutsal mekân zaten biz Müslümanlarındır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Osman Baş / diğer yazıları
- EMPATİ (Buram buram merhamet) / 15.08.2020
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019