Bugün Türkiye'nin önünde duran en temel meselelerden biri, tam bağımsızlık iradesinin nasıl ortaya konulacağıdır. Bu yalnızca bir söylem meselesi değil; gerçek karar anlarında nasıl davranıldığıyla ölçülen bir kararlılıktır. Mesela, Kürecik Radar Üssü'nün kapatılıp kapatılamayacağını tartışıyoruz. Ancak çoğunluğun verdiği cevap aynı: "Kapatamayız."
Peki, neden kapatamıyoruz?
Çünkü Kürecik'te kurulan radar sistemi, 2012 yılında NATO'nun füze kalkanı projesi kapsamında inşa edildi. ABD'nin bölgesel güvenlik ağına entegre şekilde çalışıyor. Hukuken bize ait gibi görünse de fiilen NATO denetiminde. Yani kapatmak, sadece bir karar meselesi değil; uluslararası ittifaklara karşı güçlü ve net bir duruşu gerektiriyor. Bu da ciddi bir siyasi irade ister. Bugün o irade zayıf.
Oysa milli menfaatlerimiz ve devlet aklı, Türkiye'nin bu gibi meselelerde kendi çıkarını merkeze almasını gerektirir. Anlaşmalar, ittifaklar elbette önemlidir ama bir devlet için esas olan; kriz anlarında milletinin çıkarını öncelemektir. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Lozan'da bize madenlerimizi verin dediklerinde, "Vermezsek sınırlarınızı tanımayız" tehdidiyle karşılaştık. Ama o tehdit karşısında geri adım atılmadı. Madenler verilmedi ve Türkiye egemenliğinden vazgeçmedi.
Bugün de benzer tehditlerle karşı karşıyayız. Ancak o günkü net duruşu bugün sergileyemiyoruz. Çünkü mesele sadece fiziki bir radar üssü değil; bir zihniyet meselesidir. Güçlü devlet olmak, elindeki tüm jeopolitik kartları sahaya sürmekle mümkündür. Türkiye'nin boru hatları, boğazları, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki varlığı, Türk bozkırından Akdeniz'e uzanan jeopolitik derinliği ve Orta Koridor üzerindeki lojistik gücü stratejik üstünlük alanlarıdır. Ama bu avantajlar, sadece haritada görünen unsurlar değil; akılla, kararlılıkla ve milli stratejiyle desteklenirse anlam kazanır.
Ortadoğu'da oyun kurucu olmak için artık kukla değil, merkez ülke gibi davranmak zorundayız. Emperyalizme karşı kalkan olmak, bir tercihten öte, bir zorunluluktur. Ama bu kalkan ABD için değil, Türk milleti için inşa edilmelidir.
Bugün İsrail "Yükselen Aslan" adıyla operasyonlar yapıyor. Biz de bu coğrafyada ses getiren bir duruş ortaya koymalıyız. Anadolu'nun uykuda bekleyen asaletini uyandırmak, milletin ruhunu harekete geçirmek gerekiyor. Diplomatik atılımlar, ekonomik bağımsızlık ve askeri caydırıcılık birlikte işletilmelidir. Gerçek bağımsızlık, sadece sözle değil; iradeyle olur.
Bu noktada, 1994 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Körfez Savaşı sonrası yaptığı bir konuşmayı hatırlamakta fayda var. O günkü uyarıları, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Diyor ki:
"Tavsiyem, milli bütünlüğümüzü korumaktır. Bunu diri tutmaktır. Millet ve devlet kaynaşmasını temin etmektir. Milletin bir merkez etrafında, devlet iradesinin sarsılmaz merkezi etrafında varını yoğunu seferber edecek nitelikte bir iman aksiyonuyla, aşk noktasında harekete geçmesi lazım. Birbirine sarılması lazım. Artık dargınlıklar, küskünlükler kalkması lazım. Devlet milletinden, millet devletinden endişe etmemesi lazım. Her ikisi de birbirine itimat etmesi lazım. Her ikisi de birbirini kucaklaması lazım. Sakın ola da birbirine hesap sorma aşkına düşmemesi lazım. Ama şu anda ben bunu göremiyorum. Bunun olması şart. Devlet de millet hesaplaşmaya yüz tuttuğu zaman Allah muhafaza eylesin. Hadisenin boyutları çok derinlemesine uzar ve burada her iki kurum kuruluş da zarar eder. Biz devletle milleti ne olursa olsun barıştıracağız."
Ve Haydar Hoca devam ediyor:
"Bunun da tek çaresi, bizim milletimiz elhamdülillah Müslüman bir millettir. İslam'ı ihya etmekle, ona sarılmakla, hatta teşvik edecek devlet bizi. 'Buna gelin sarılalım' diye göreceğiz. Şu çözülmez gibi görülen problemler bir yılda çözülmezse, çok samimi konuşuyorum, bileklerimi tamamen keserim. Değil mi?"
Burada tarif edilen, herhangi bir etnik ya da mezhep temelli ümmetçilik değil; Türk milletinin manevi ve tarihi değerleriyle bütünleşmiş bir milli kimliktir. Çünkü Haydar Baş'a göre çözüm; devletiyle barışık, inancıyla barışık, birliği ve dirliği sağlamış bir milletin yeniden ayağa kalkmasıdır.
Ve nihai çözüm önerisini şu ifadeyle veriyor:
"İman bir mıknatıstır. Herkesi kendine çeker ve toplar. O zaman kavmiyetçilik iddiası da memleketimizden kalkar. Şu veya bu iddialar kendiliğinden sönüp gider. Tek irade, millet iradesi o zaman gerçek anlamda hâkim olur. Evet bunu diyorum, bunu tavsiye ediyorum efendim."
Bu sözler, sadece geçmişin değil bugünün de reçetesidir. Çünkü Haydar Hoca'nın ortaya koyduğu fikir, laikliği dışlayan değil; dini değerleri milletin birliğini pekiştiren bir yapı taşı olarak gören özgün bir milli modeldir.
Ve hep vurguladığı gibi:
"Milli bütünlüğümüz, dini bütünlüğümüzdür. Dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür."
Ahkâm-ı Hatime
Bugün karşımızda duran meseleler ne kadar karmaşık görünse de çözüm, bu milletin ruh kodlarında saklıdır. İrade gösterildiğinde, milletle devlet aynı hedefte buluştuğunda, dış baskılar yalnızca birer detay olur. Türkiye'nin bağımsızlığı; sadece sınırlarını korumak değil, kendi kararlarını kendi veren bir akılla yürümektir.
Egemenlik, sözde değil; kararlı iradede başlar.
Peki, neden kapatamıyoruz?
Çünkü Kürecik'te kurulan radar sistemi, 2012 yılında NATO'nun füze kalkanı projesi kapsamında inşa edildi. ABD'nin bölgesel güvenlik ağına entegre şekilde çalışıyor. Hukuken bize ait gibi görünse de fiilen NATO denetiminde. Yani kapatmak, sadece bir karar meselesi değil; uluslararası ittifaklara karşı güçlü ve net bir duruşu gerektiriyor. Bu da ciddi bir siyasi irade ister. Bugün o irade zayıf.
Oysa milli menfaatlerimiz ve devlet aklı, Türkiye'nin bu gibi meselelerde kendi çıkarını merkeze almasını gerektirir. Anlaşmalar, ittifaklar elbette önemlidir ama bir devlet için esas olan; kriz anlarında milletinin çıkarını öncelemektir. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Lozan'da bize madenlerimizi verin dediklerinde, "Vermezsek sınırlarınızı tanımayız" tehdidiyle karşılaştık. Ama o tehdit karşısında geri adım atılmadı. Madenler verilmedi ve Türkiye egemenliğinden vazgeçmedi.
Bugün de benzer tehditlerle karşı karşıyayız. Ancak o günkü net duruşu bugün sergileyemiyoruz. Çünkü mesele sadece fiziki bir radar üssü değil; bir zihniyet meselesidir. Güçlü devlet olmak, elindeki tüm jeopolitik kartları sahaya sürmekle mümkündür. Türkiye'nin boru hatları, boğazları, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki varlığı, Türk bozkırından Akdeniz'e uzanan jeopolitik derinliği ve Orta Koridor üzerindeki lojistik gücü stratejik üstünlük alanlarıdır. Ama bu avantajlar, sadece haritada görünen unsurlar değil; akılla, kararlılıkla ve milli stratejiyle desteklenirse anlam kazanır.
Ortadoğu'da oyun kurucu olmak için artık kukla değil, merkez ülke gibi davranmak zorundayız. Emperyalizme karşı kalkan olmak, bir tercihten öte, bir zorunluluktur. Ama bu kalkan ABD için değil, Türk milleti için inşa edilmelidir.
Bugün İsrail "Yükselen Aslan" adıyla operasyonlar yapıyor. Biz de bu coğrafyada ses getiren bir duruş ortaya koymalıyız. Anadolu'nun uykuda bekleyen asaletini uyandırmak, milletin ruhunu harekete geçirmek gerekiyor. Diplomatik atılımlar, ekonomik bağımsızlık ve askeri caydırıcılık birlikte işletilmelidir. Gerçek bağımsızlık, sadece sözle değil; iradeyle olur.
Bu noktada, 1994 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Körfez Savaşı sonrası yaptığı bir konuşmayı hatırlamakta fayda var. O günkü uyarıları, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Diyor ki:
"Tavsiyem, milli bütünlüğümüzü korumaktır. Bunu diri tutmaktır. Millet ve devlet kaynaşmasını temin etmektir. Milletin bir merkez etrafında, devlet iradesinin sarsılmaz merkezi etrafında varını yoğunu seferber edecek nitelikte bir iman aksiyonuyla, aşk noktasında harekete geçmesi lazım. Birbirine sarılması lazım. Artık dargınlıklar, küskünlükler kalkması lazım. Devlet milletinden, millet devletinden endişe etmemesi lazım. Her ikisi de birbirine itimat etmesi lazım. Her ikisi de birbirini kucaklaması lazım. Sakın ola da birbirine hesap sorma aşkına düşmemesi lazım. Ama şu anda ben bunu göremiyorum. Bunun olması şart. Devlet de millet hesaplaşmaya yüz tuttuğu zaman Allah muhafaza eylesin. Hadisenin boyutları çok derinlemesine uzar ve burada her iki kurum kuruluş da zarar eder. Biz devletle milleti ne olursa olsun barıştıracağız."
Ve Haydar Hoca devam ediyor:
"Bunun da tek çaresi, bizim milletimiz elhamdülillah Müslüman bir millettir. İslam'ı ihya etmekle, ona sarılmakla, hatta teşvik edecek devlet bizi. 'Buna gelin sarılalım' diye göreceğiz. Şu çözülmez gibi görülen problemler bir yılda çözülmezse, çok samimi konuşuyorum, bileklerimi tamamen keserim. Değil mi?"
Burada tarif edilen, herhangi bir etnik ya da mezhep temelli ümmetçilik değil; Türk milletinin manevi ve tarihi değerleriyle bütünleşmiş bir milli kimliktir. Çünkü Haydar Baş'a göre çözüm; devletiyle barışık, inancıyla barışık, birliği ve dirliği sağlamış bir milletin yeniden ayağa kalkmasıdır.
Ve nihai çözüm önerisini şu ifadeyle veriyor:
"İman bir mıknatıstır. Herkesi kendine çeker ve toplar. O zaman kavmiyetçilik iddiası da memleketimizden kalkar. Şu veya bu iddialar kendiliğinden sönüp gider. Tek irade, millet iradesi o zaman gerçek anlamda hâkim olur. Evet bunu diyorum, bunu tavsiye ediyorum efendim."
Bu sözler, sadece geçmişin değil bugünün de reçetesidir. Çünkü Haydar Hoca'nın ortaya koyduğu fikir, laikliği dışlayan değil; dini değerleri milletin birliğini pekiştiren bir yapı taşı olarak gören özgün bir milli modeldir.
Ve hep vurguladığı gibi:
"Milli bütünlüğümüz, dini bütünlüğümüzdür. Dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür."
Ahkâm-ı Hatime
Bugün karşımızda duran meseleler ne kadar karmaşık görünse de çözüm, bu milletin ruh kodlarında saklıdır. İrade gösterildiğinde, milletle devlet aynı hedefte buluştuğunda, dış baskılar yalnızca birer detay olur. Türkiye'nin bağımsızlığı; sadece sınırlarını korumak değil, kendi kararlarını kendi veren bir akılla yürümektir.
Egemenlik, sözde değil; kararlı iradede başlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Kürecik, NATO ve Türkiye / 24.06.2025
- “Hedef Türkiye” söylemi: Gerçek mi, algı mı? / 23.06.2025
- KCK açıklamasından İran krizine Orta Doğu’nun yeni haritası / 22.06.2025
- Üç öküz masalından terörsüz Türkiye’ye / 21.06.2025
- İran-Türkiye gerilimi üzerinden büyük oyuna dikkat! / 20.06.2025
- Ortadoğu’daki güç gösterisi / 19.06.2025
- Gazze unutturuluyor, hedef: İran ve yeni cizye düzeni / 18.06.2025
- Ortadoğu’da kritik savaş ve Türkiye’nin rolü / 17.06.2025
- İsrail’in mesajı ve Ortadoğu’nun kaderi / 16.06.2025
- Yükselen Aslan: Sadece İran’a mı? / 15.06.2025
- “Hedef Türkiye” söylemi: Gerçek mi, algı mı? / 23.06.2025
- KCK açıklamasından İran krizine Orta Doğu’nun yeni haritası / 22.06.2025
- Üç öküz masalından terörsüz Türkiye’ye / 21.06.2025
- İran-Türkiye gerilimi üzerinden büyük oyuna dikkat! / 20.06.2025
- Ortadoğu’daki güç gösterisi / 19.06.2025
- Gazze unutturuluyor, hedef: İran ve yeni cizye düzeni / 18.06.2025
- Ortadoğu’da kritik savaş ve Türkiye’nin rolü / 17.06.2025
- İsrail’in mesajı ve Ortadoğu’nun kaderi / 16.06.2025
- Yükselen Aslan: Sadece İran’a mı? / 15.06.2025