Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "barışmak istiyoruz" şeklindeki açıklamalarından cesaret alan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Davutoğlu'nu hiçbirşey olmamış gibi görüşmek için Kudüs'e davet etti
İsrail Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman, "İsrail'in Türkiye ile açık ve dürüst bir diyalog istediğini" belirterek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu, "iki ülke arasındaki ve daha geniş bir bölgeyi ilgilendiren tüm konuları görüşmek amacıyla Kudüs'e veya herhangi bir başka yerde buluşmaya" davet etti. Jerusalem Post gazetesine yazdığı yarım sayfalık makalesinde Lieberman, ayrıca "Türk Hükümeti İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini gerçekten arzuluyorsa, bahaneler aramaktan ya da ön koşullar sıralamaktan vazgeçmelidir. İsrail, Türkiye'de haziran ayındaki genel seçimler için bir propaganda malzemesi yapılmamalıdır" görüşünü dile getirdi. Karmel yangınının ardından Davutoğlu'nun ilişkilerin onarılması konusunda ümit verirken, Türk hükümetinin, İsrail'le arasındaki, İsrail'de 800 Türk işçisine çalışma olanağı sağlayan ticaret anlaşmasını yenilemeyi reddettiğini ifade eden Lieberman, "Bir anlam veremediğimiz iptal tek taraflı ve uyarı yapılmadan gerçekleştirildi" diye yazdı.
Hem suçlu hem güçlü...
Lieberman, "Türk Hükümetinin, bir yandan kendini yeniden yakınlaşmaya istekliymiş gibi gösterirken bir yandan da samimiyetsiz bir davranış sergilediğini" öne sürdü. Mavi Marmara'nın İstanbul'a dönüşündeki karşılanmasına da değinen Liebermen, İsrail'e karşı "nefret ve tahrikin" burada da sürdüğünü ve geminin 100 bin kişi tarafından cihat sloganları ve "İsrail'e ölüm" naraları ile karşılanarak bunun doruğa ulaştığını savunarak, resmi Türk kaynaklarından buna herhangi bir kınama gelmediğini belirtti. Lieberman, "Bu, bizim itidalli davranmamızı son derece güçleştiriyor. Yumruklanan bir kum torbası olmaya niyetimiz yok ve her egemen devlet gibi biz de, bu hakaretlere ve kötü muameleye tepki göstereceğiz" ifadesini kullandı. Lieberman, yazısında, Türkiye ile mevcut krizin "dün ve kesinlikle mayıs ayındaki filo kriziyle birlikte başlamadığını, krizin çok daha önceden, bugünkü İsrail hükümeti kurulmadan önce başladığını" belirterek, krizin gerçek başlangıç noktası olarak Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasındaki Davos toplantısını gösterdi. Türkiye'nin İran'la yakınlaştığına değinen ve son birkaç ayda İsrail'e karşı tahriklerin daha da arttığını öne süren Lieberman, Erdoğan'ın Lübnan ziyareti sırasındaki söylemlerinden örnek verdi. İsrail'in Türkiye ile ilişkilerinde bir değişiklik aramadığını, ilişkilerdeki tek taraflı değişikliğin İsrail'den kaynaklanmadığını ve Türkiye'nin iç politikalarının neticesi olduğunu belirten Lieberman, hatta ilişkilerde Davos öncesi düzeye dönülmesinin her iki ülkenin de çıkarına olduğu görüşünü taşıdıklarını ifade etti. Liberman, yazısını şu cümlelerle tamamladı: "Eğer Türk Hükümeti İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini gerçekten arzuluyorsa, bahaneler aramaktan ya da ön koşullar sıralamaktan vazgeçmelidir.
İsrail Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman, "İsrail'in Türkiye ile açık ve dürüst bir diyalog istediğini" belirterek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu, "iki ülke arasındaki ve daha geniş bir bölgeyi ilgilendiren tüm konuları görüşmek amacıyla Kudüs'e veya herhangi bir başka yerde buluşmaya" davet etti. Jerusalem Post gazetesine yazdığı yarım sayfalık makalesinde Lieberman, ayrıca "Türk Hükümeti İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini gerçekten arzuluyorsa, bahaneler aramaktan ya da ön koşullar sıralamaktan vazgeçmelidir. İsrail, Türkiye'de haziran ayındaki genel seçimler için bir propaganda malzemesi yapılmamalıdır" görüşünü dile getirdi. Karmel yangınının ardından Davutoğlu'nun ilişkilerin onarılması konusunda ümit verirken, Türk hükümetinin, İsrail'le arasındaki, İsrail'de 800 Türk işçisine çalışma olanağı sağlayan ticaret anlaşmasını yenilemeyi reddettiğini ifade eden Lieberman, "Bir anlam veremediğimiz iptal tek taraflı ve uyarı yapılmadan gerçekleştirildi" diye yazdı.
Hem suçlu hem güçlü...
Lieberman, "Türk Hükümetinin, bir yandan kendini yeniden yakınlaşmaya istekliymiş gibi gösterirken bir yandan da samimiyetsiz bir davranış sergilediğini" öne sürdü. Mavi Marmara'nın İstanbul'a dönüşündeki karşılanmasına da değinen Liebermen, İsrail'e karşı "nefret ve tahrikin" burada da sürdüğünü ve geminin 100 bin kişi tarafından cihat sloganları ve "İsrail'e ölüm" naraları ile karşılanarak bunun doruğa ulaştığını savunarak, resmi Türk kaynaklarından buna herhangi bir kınama gelmediğini belirtti. Lieberman, "Bu, bizim itidalli davranmamızı son derece güçleştiriyor. Yumruklanan bir kum torbası olmaya niyetimiz yok ve her egemen devlet gibi biz de, bu hakaretlere ve kötü muameleye tepki göstereceğiz" ifadesini kullandı. Lieberman, yazısında, Türkiye ile mevcut krizin "dün ve kesinlikle mayıs ayındaki filo kriziyle birlikte başlamadığını, krizin çok daha önceden, bugünkü İsrail hükümeti kurulmadan önce başladığını" belirterek, krizin gerçek başlangıç noktası olarak Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasındaki Davos toplantısını gösterdi. Türkiye'nin İran'la yakınlaştığına değinen ve son birkaç ayda İsrail'e karşı tahriklerin daha da arttığını öne süren Lieberman, Erdoğan'ın Lübnan ziyareti sırasındaki söylemlerinden örnek verdi. İsrail'in Türkiye ile ilişkilerinde bir değişiklik aramadığını, ilişkilerdeki tek taraflı değişikliğin İsrail'den kaynaklanmadığını ve Türkiye'nin iç politikalarının neticesi olduğunu belirten Lieberman, hatta ilişkilerde Davos öncesi düzeye dönülmesinin her iki ülkenin de çıkarına olduğu görüşünü taşıdıklarını ifade etti. Liberman, yazısını şu cümlelerle tamamladı: "Eğer Türk Hükümeti İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini gerçekten arzuluyorsa, bahaneler aramaktan ya da ön koşullar sıralamaktan vazgeçmelidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.