"O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22)
Dîni türbanlayıp maske edinenler, lisanı da türbanlama gayretindeler!
Hemen itiraz etmez, tedbir almazsak geç kalırız!
Erzurum'dan bir Yerel Köşe Yazarı, yazdıklarıyla beni incitmişti!
"Millî Ses" dediğim Yerel Köşe Yazarları'nı okumaktan zevk alırım. Bazılarını çok önemserim. Benim de, Erzurum Hakikat Gazetesi'nden Yaygın Basın'ın tek millî yayın organı Yeni Mesaj Gazetesi'ne geçtiğimi asla unutmam, yeri geldikçe hatırlamak ve hatırlatmaktan onur duyarım...
Önemsediğim Yerel Köşe Yazarlarından biri ki, yerel konuşur-yazar. Ana diliyle yani Türkçe yazar!
Yine Türkçe yazmıştı ama Arap'ça, Baas'çıca, Kindar-Dindar'ca, dincilikten geçinenler gibi seslenip, Türkçe düşünüp, rüya gören, Türkçe konuşan birilerini meselâ beni inciteceğinin farkında olmamıştı!
Saldırısının direkt muhatabı olmadığım için fazla incinmemiş ama çok şaşırmıştım!
"Bu gürûh ... dini tartışır, namazı tartışır, ibâdetin yapılacağı dili tartışır, kurbanı tartışır, başörtüsünü tartışır ... Allah kendi gönderdiği kitapta kendisine Allah derken bunlar inatla ve kasıtla tanrı kelimesini kullanırlar. Yani Allah'ın kendi kendine koyduğu ismi bile değiştirmeye çalışırlar" diye dilbilgisi dersi vermeye heveslenmişti!
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Belki bir ibadet Müslümanı değildim ama ben bir Cihât Müslümanıydım" sözünü ilk defa yayınladığımda da, benim söylediğimi zannederek itiraz etmiş ama sözün sahibinin Atatürk olduğunu söyleyince de sükût etmişti sağ olsun. "Desem dile düşürürler, demem adını adını!" Türk sırdaşlığı, gönül ketûmiyeti ile bilmeyenlerce hakarete maruz kalarak haksızlık yapılmasın diye adını yazmayacak ve kendisini sevmeye, izlemeye devam edeceğim!
Benzer şekilde; yazılı-yandaş basında bu konuda ahkâm kesen bir sürü vuvuzelâ olduğu için, kim alınırsa üzerine kalsın diye sözü, ortaya söyleyeceğim!
Dinden geçinenlerin, Allah İle Aldatanlar'ın, sahne starı gece güllerinin, serçelerin ve "muhafazakâr eşcinseller"in rehberlikleri ile tabana indiklerini söyleyen siyaset duayenlerinin, buna benzer söylenmelerini o kadar dinledim ki tam alıştım derken Erzurum'dan gelen bu sese şaşırdım!
Bu sesi önemsiyorum çünkü!
Bu ses yerel ve bana göre millî çünkü!
Mahalle baskısına direnememiştir diye hem O'nu, hem de kendimi tesellî etmek istedim ama kendimi iknâ edemedim!
"... Yani Allah'ın kendi kendine koyduğu ismi bile değiştirmeye çalışırlar" demeseydi; Arâmice Alâha, Süryânice Lâha, Farsça Hüdâ, Arapça İlâh, İngilizce God, Almanca Allmächtige-Gott, Fransızca (Le) Dieu-Le Créateur denilmesinden rahatsız olmayıp sâdece Türkçe Tanrı denilmesine itirâzı, görmezden gelebilirdim, yapamadım!
Bazı kişisel davranışlar vardır; taklit edilerek yapanlar çoğaldıkça çevreyi de etkiler ama kimsenin karışma hakkı yoktur!
Meselâ; kimi başını örter, kimi örtmez!
Kimi kadınlar, bedenini sade ama şık kıyafetlerle art niyetli bakışlardan korur; kimileri ise başını sıkı sıkıya dürümler, bedenini dar giysilerle streç pantolonlarla çıplaktan daha dikkat çekici hâle sokar, kime ne?
Kim, kendini nasıl ifâde etmek, nasıl rahat etmek istiyorsa onu yapar, kime ne?
Varsa ebeveynlerinin ve eşlerinin -o da münasip bir lisanla- uyarmalarından başka kimin müdahale hakkı ve şansı var?
Bütün bu işleri, kendini istediği gibi ifâde etmek isteyen kadınlar yapar ama çok gariptir ki, münakaşasını erkekler yapar!
Sadece kadınları ilgilendiren bu konuyu, "muhafazakâr eşcinsel"ler yapsa yine kabul edebilirim ama Allah'ın Kur'ân'da; "Ya Eyyühennâs!" diye seslenirken kadın-erkek diye ayırmadığı insanların kılık-kıyâfetiyle ilgilenen muhafazakâr adam(!)ların; türbandan başlayıp Türkçe "Tanrı" denilmesine itirazlarına itirâz etmezsem çatlarım!
Türk yarattığının, Türkçe düşünüp Türkçe konuşmasına; "Rûm-22"de izah ederek ruhsat veren; Ulu Tanrı'nın, Görklü Çalab'ın, Allah Azîm-üş'şân'ın hikmetini sorgulamayı mahâret sanan idrâk özürlülere itirâz etmesem patlarım!
Sözümün muhatabının, haberi olursa bu dostâne uyarımı dikkate alarak incittiği Müslüman Türk gönüllerden özür dileyeceğine de inandığımı;
"Türklüğün vicdânı bir
Dîni bir, vatanı bir
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir!" diye Ziya Gökalp'çe seslenerek tekrarlamazsam olmazdı...
"AKIL, BİR ARAÇTIR. İNSAN GÖNÜLDÜR, GÖNÜL.."
Selâm, sevgi, dua...
Dîni türbanlayıp maske edinenler, lisanı da türbanlama gayretindeler!
Hemen itiraz etmez, tedbir almazsak geç kalırız!
Erzurum'dan bir Yerel Köşe Yazarı, yazdıklarıyla beni incitmişti!
"Millî Ses" dediğim Yerel Köşe Yazarları'nı okumaktan zevk alırım. Bazılarını çok önemserim. Benim de, Erzurum Hakikat Gazetesi'nden Yaygın Basın'ın tek millî yayın organı Yeni Mesaj Gazetesi'ne geçtiğimi asla unutmam, yeri geldikçe hatırlamak ve hatırlatmaktan onur duyarım...
Önemsediğim Yerel Köşe Yazarlarından biri ki, yerel konuşur-yazar. Ana diliyle yani Türkçe yazar!
Yine Türkçe yazmıştı ama Arap'ça, Baas'çıca, Kindar-Dindar'ca, dincilikten geçinenler gibi seslenip, Türkçe düşünüp, rüya gören, Türkçe konuşan birilerini meselâ beni inciteceğinin farkında olmamıştı!
Saldırısının direkt muhatabı olmadığım için fazla incinmemiş ama çok şaşırmıştım!
"Bu gürûh ... dini tartışır, namazı tartışır, ibâdetin yapılacağı dili tartışır, kurbanı tartışır, başörtüsünü tartışır ... Allah kendi gönderdiği kitapta kendisine Allah derken bunlar inatla ve kasıtla tanrı kelimesini kullanırlar. Yani Allah'ın kendi kendine koyduğu ismi bile değiştirmeye çalışırlar" diye dilbilgisi dersi vermeye heveslenmişti!
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Belki bir ibadet Müslümanı değildim ama ben bir Cihât Müslümanıydım" sözünü ilk defa yayınladığımda da, benim söylediğimi zannederek itiraz etmiş ama sözün sahibinin Atatürk olduğunu söyleyince de sükût etmişti sağ olsun. "Desem dile düşürürler, demem adını adını!" Türk sırdaşlığı, gönül ketûmiyeti ile bilmeyenlerce hakarete maruz kalarak haksızlık yapılmasın diye adını yazmayacak ve kendisini sevmeye, izlemeye devam edeceğim!
Benzer şekilde; yazılı-yandaş basında bu konuda ahkâm kesen bir sürü vuvuzelâ olduğu için, kim alınırsa üzerine kalsın diye sözü, ortaya söyleyeceğim!
Dinden geçinenlerin, Allah İle Aldatanlar'ın, sahne starı gece güllerinin, serçelerin ve "muhafazakâr eşcinseller"in rehberlikleri ile tabana indiklerini söyleyen siyaset duayenlerinin, buna benzer söylenmelerini o kadar dinledim ki tam alıştım derken Erzurum'dan gelen bu sese şaşırdım!
Bu sesi önemsiyorum çünkü!
Bu ses yerel ve bana göre millî çünkü!
Mahalle baskısına direnememiştir diye hem O'nu, hem de kendimi tesellî etmek istedim ama kendimi iknâ edemedim!
"... Yani Allah'ın kendi kendine koyduğu ismi bile değiştirmeye çalışırlar" demeseydi; Arâmice Alâha, Süryânice Lâha, Farsça Hüdâ, Arapça İlâh, İngilizce God, Almanca Allmächtige-Gott, Fransızca (Le) Dieu-Le Créateur denilmesinden rahatsız olmayıp sâdece Türkçe Tanrı denilmesine itirâzı, görmezden gelebilirdim, yapamadım!
Bazı kişisel davranışlar vardır; taklit edilerek yapanlar çoğaldıkça çevreyi de etkiler ama kimsenin karışma hakkı yoktur!
Meselâ; kimi başını örter, kimi örtmez!
Kimi kadınlar, bedenini sade ama şık kıyafetlerle art niyetli bakışlardan korur; kimileri ise başını sıkı sıkıya dürümler, bedenini dar giysilerle streç pantolonlarla çıplaktan daha dikkat çekici hâle sokar, kime ne?
Kim, kendini nasıl ifâde etmek, nasıl rahat etmek istiyorsa onu yapar, kime ne?
Varsa ebeveynlerinin ve eşlerinin -o da münasip bir lisanla- uyarmalarından başka kimin müdahale hakkı ve şansı var?
Bütün bu işleri, kendini istediği gibi ifâde etmek isteyen kadınlar yapar ama çok gariptir ki, münakaşasını erkekler yapar!
Sadece kadınları ilgilendiren bu konuyu, "muhafazakâr eşcinsel"ler yapsa yine kabul edebilirim ama Allah'ın Kur'ân'da; "Ya Eyyühennâs!" diye seslenirken kadın-erkek diye ayırmadığı insanların kılık-kıyâfetiyle ilgilenen muhafazakâr adam(!)ların; türbandan başlayıp Türkçe "Tanrı" denilmesine itirazlarına itirâz etmezsem çatlarım!
Türk yarattığının, Türkçe düşünüp Türkçe konuşmasına; "Rûm-22"de izah ederek ruhsat veren; Ulu Tanrı'nın, Görklü Çalab'ın, Allah Azîm-üş'şân'ın hikmetini sorgulamayı mahâret sanan idrâk özürlülere itirâz etmesem patlarım!
Sözümün muhatabının, haberi olursa bu dostâne uyarımı dikkate alarak incittiği Müslüman Türk gönüllerden özür dileyeceğine de inandığımı;
"Türklüğün vicdânı bir
Dîni bir, vatanı bir
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir!" diye Ziya Gökalp'çe seslenerek tekrarlamazsam olmazdı...
"AKIL, BİR ARAÇTIR. İNSAN GÖNÜLDÜR, GÖNÜL.."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017