Ülkemizde, uzun zamandır kendisinden söz edilmeyen ve hafızalardan silinmiş gibi görünen bir kelime vardı. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz sebebiyle tekrar gündeme gelen, birçok siyasî tarafından kullanılan bu kelime, başlıkta gördüğünüz "manda" kelimesidir. Sözlüklerde bu kelimeye şu manalar verilmektedir:
1- Kendilerini yönetebilecek derecede bir örgütlenme düzeyine erişememiş ülke ve topraklara uygulanan rejim. Burada, mandater devlet, Milletler ;Cemiyetinin gözetimi altında, bağımsızlığa götürecek şartları hazırlamakla görevlidir.
2- Manda altındaki ülke veya toprak, yönetimi yabancı bir devlete bırakılmış olan ülke veya topraklar.
Sözlüklerin verdiği bu iki tarife dikkatli bir şekilde bakıldığı zaman her iki tarifte de bir devletin veya topluluğun kendini idare edemediği ve bu konuda acze düştüğü, bunun için de başka bir devlet veya devletlerce yönetilmesi gerektiği görülür.
Tarih boyunca hür ve müstakil yaşamış, bayrağı, ülkesi ve vatanı için her şeyi göze almış ve zamanı gelince de tekrar göze alabilecek olan bir millet için böyle bir yönetim şekline muhatap olmak gerçekten üzücüdür.
Burada şunu da belirtmemiz gerekir, günümüzde bu kelimeyi telaffuz eden siyasilerimiz, bunu böyle bir yönetimi istedikleri için değil, aksine birilerini tenkid maksadı ile kullanmaktadırlar. Nitekim bu ifade, daha ziyade muhalefet kanadı tarafından kullanılmaktadır. Zira onlara göre günümüzdeki kriz, iktidarın ülkeyi iyi idare edememesinden kaynaklanmıştır. Bu yüzden de sanki mandater bir yönetimin idaresinde imiş gibi IMF'nin her dediğini yerine getirme ihtiyacını duymaktadır.
İşte bu münakaşalar bize, manda ve mandacılık hakkında biraz bilgi vermemiz ve XX. asrın başlarındaki Türkiye'ye gitmemiz gerektiğini hazırlatmış oldu. Kaynakların ifadesine göre Birinci Dünya Savaşı sonrasında bazı Türk aydınları, Amerikan mandası altına girmemizi istiyorlardı. Bunu isteyenler, savaş sonrasında Türkiye'nin parçalanıp yoksullaşacağını düşünüyorlardı. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri gibi iktisadi bakımdan güçlü bir ülkenin mandası altında Türkiye'nin varlığını koruyabileceğini ileri sürüyorlar. ABD Başkanı Wilson'un ünlü 14 ilkesinden 12.'sinin Türklerin çoğunlukta bulundukları toraklarda bağımsız bir Türk devletinin kurulmasına uygun olduğu kanısıyla bir "Türk Wilsoncular Birliği" kurdular. Bu dernek, Halide Edip (Adıvar), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Ahmet Emin (Yalman), Dr. Celal Muhtar, Velid Ebuzziya, Ali Kemal, Celal Nuri, Necmettin Sadık (Sadak) ve Mahmud Sadık gibi kişilerin imzasıyla Başkan Wilson'a ABD mandası istemiyle 5 Aralık 1918'de başvurdu. Mayıs 1919'da da Ahmet İzzet, Cevat Paşa ve Çürüksulu Mahmut Paşa, İstanbul'daki Amerikan Kuruluna başvurarak ABD mandası istediler. İsmet (İnönü), Saffet (Arıkan) ve Kara Vasıf beyler gibi Kurtuluş Savaşı'na katılmış ve yararlıkları görülmüş olan komutanlar bile bu aşamada ABD mandasını Türkiye için tek çıkar yol olarak görüyorlardı.
O günün şartları ve bütün dezavantajlara rağmen Erzurum Kongresi'nde yayımlanan beyannamede, himaye ve mandanın kabul edilmeyeceği (7. Madde) açıkça belirtilmişti.
1- Kendilerini yönetebilecek derecede bir örgütlenme düzeyine erişememiş ülke ve topraklara uygulanan rejim. Burada, mandater devlet, Milletler ;Cemiyetinin gözetimi altında, bağımsızlığa götürecek şartları hazırlamakla görevlidir.
2- Manda altındaki ülke veya toprak, yönetimi yabancı bir devlete bırakılmış olan ülke veya topraklar.
Sözlüklerin verdiği bu iki tarife dikkatli bir şekilde bakıldığı zaman her iki tarifte de bir devletin veya topluluğun kendini idare edemediği ve bu konuda acze düştüğü, bunun için de başka bir devlet veya devletlerce yönetilmesi gerektiği görülür.
Tarih boyunca hür ve müstakil yaşamış, bayrağı, ülkesi ve vatanı için her şeyi göze almış ve zamanı gelince de tekrar göze alabilecek olan bir millet için böyle bir yönetim şekline muhatap olmak gerçekten üzücüdür.
Burada şunu da belirtmemiz gerekir, günümüzde bu kelimeyi telaffuz eden siyasilerimiz, bunu böyle bir yönetimi istedikleri için değil, aksine birilerini tenkid maksadı ile kullanmaktadırlar. Nitekim bu ifade, daha ziyade muhalefet kanadı tarafından kullanılmaktadır. Zira onlara göre günümüzdeki kriz, iktidarın ülkeyi iyi idare edememesinden kaynaklanmıştır. Bu yüzden de sanki mandater bir yönetimin idaresinde imiş gibi IMF'nin her dediğini yerine getirme ihtiyacını duymaktadır.
İşte bu münakaşalar bize, manda ve mandacılık hakkında biraz bilgi vermemiz ve XX. asrın başlarındaki Türkiye'ye gitmemiz gerektiğini hazırlatmış oldu. Kaynakların ifadesine göre Birinci Dünya Savaşı sonrasında bazı Türk aydınları, Amerikan mandası altına girmemizi istiyorlardı. Bunu isteyenler, savaş sonrasında Türkiye'nin parçalanıp yoksullaşacağını düşünüyorlardı. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri gibi iktisadi bakımdan güçlü bir ülkenin mandası altında Türkiye'nin varlığını koruyabileceğini ileri sürüyorlar. ABD Başkanı Wilson'un ünlü 14 ilkesinden 12.'sinin Türklerin çoğunlukta bulundukları toraklarda bağımsız bir Türk devletinin kurulmasına uygun olduğu kanısıyla bir "Türk Wilsoncular Birliği" kurdular. Bu dernek, Halide Edip (Adıvar), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Ahmet Emin (Yalman), Dr. Celal Muhtar, Velid Ebuzziya, Ali Kemal, Celal Nuri, Necmettin Sadık (Sadak) ve Mahmud Sadık gibi kişilerin imzasıyla Başkan Wilson'a ABD mandası istemiyle 5 Aralık 1918'de başvurdu. Mayıs 1919'da da Ahmet İzzet, Cevat Paşa ve Çürüksulu Mahmut Paşa, İstanbul'daki Amerikan Kuruluna başvurarak ABD mandası istediler. İsmet (İnönü), Saffet (Arıkan) ve Kara Vasıf beyler gibi Kurtuluş Savaşı'na katılmış ve yararlıkları görülmüş olan komutanlar bile bu aşamada ABD mandasını Türkiye için tek çıkar yol olarak görüyorlardı.
O günün şartları ve bütün dezavantajlara rağmen Erzurum Kongresi'nde yayımlanan beyannamede, himaye ve mandanın kabul edilmeyeceği (7. Madde) açıkça belirtilmişti.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001