AKP kongresinin yankıları Suriye sınırındaki top sesleri eşliğinde devam ediyor. Kongreye geçmeden önce, Akçakale'ye, Suriye tarafından top mermileri düştü. Şehitler verdik. Halk aylardır tedirginliklerini dile getiriyordu. Ama Azrail gelmeden tövbeye yanaşmayan bir anlayışla yönetildiğimiz için sonucu hep vatandaş ödedi.
Bu olayın nedenleri ve niçinleri bir tarafa, bu olaydan ötürü ağzı kanlı haçlı emperyalistlerin suratlarını, Suriye'ye bir an önce müdahale etmek için çırpınan Ahmet Davutoğlu'nun kızgınlık arkasındaki mutluluğunu görüyorum. Artık 3. dünya savaşı için hiçbir engel kalmadı. Durmak yok. Kan Müslüman kanıysa akıtmaya devam!!!
Diğer taraftan "şerefsizlik" olarak tanımlanan Oslo sürecinin resmiyet kazanması ve yola devam edilmesi kararının ardından, çözümün ancak Öcalan önderliğinde olacağı ve çözüm için Öcalan'ın da muhataplar arasında olacağı kesinlik kazandı. Öcalan'da hemen devreye girdi. Suriye sınırına acilen 15 bin yetişkin PKK'lı yerleştirin, diye avukatıyla "barış" talimatı verdi. Artık yersin, yemesin… Sen bilirsin…
Kongreye dönersek; medya açısından 28 Şubat sürecini lanetle ananlar ve muhabbetle kucaklayanlar yer değiştirdiler. O dönem medyanın bazı kesimlerini Genelkurmay akredite etmiyordu. Şimdi ise iktidar tarafından aynı süreç devam ettiriliyor. Son örneğini AKP kongresinde gördük.
2 televizyon ve 6 gazete kongreye çağrılmamış. Hatta Başbakan yasak konulan bu TV ve gazetelerden gelen eleştirileri haksız bulmuş. Gerekçesi ise "Gayet netim. Burada herhangi bir savunma içerisinde değilim. Bize sürekli olarak hakaret eden, her türlü saygısızlığı sürekli olarak gösterenleri, ben de kendi özel böyle bir günümüze davet etmek zorunda değilim. Bundan dolayı da davet etmedik. Olay bu kadar basittir. Yani bu işi bu kadar seviyorlarsa zaten bunca televizyonlar yayınladılar. Oradan takip eder, gerekli değerlendirmeleri yine yaparlar. Yani sadece onların şeyi Arena'ya girememişlerdir, olay budur" diyor. Olay bu kadar basit, güç bende, iktidar bende, ben ne dersem o olur. O kadar.
Davet edilemeyen TV ve gazeteler ise isyan içerisinde. Demokrasi, basın özgürlüğü vs. söylemlerle iktidarı eleştiriyorlar. Ama ortada bir yanlış var. İğneyi hiç kullanmadan çuvaldızı almışlar ellerine. Haliyle inandırıcı da olamıyorlar. Neden?
Meltem TV, Türkiye'nin ilk ulusal kanallarındandır. Ama bugüne kadar ne sivil iktidarların, ne paşaların davet listelerine alınmamıştır. Yeni Mesaj gazetemiz, günlük ulusal yayın yapan bir gazetedir. Gazetemiz de iktidarların, paşaların davet listelerinde yer almadı. Davet etmeyenlerin niyetleri kendilerinde kalsın. Bugün, "bizi nasıl akredite etmezsiniz" diye isyan eden gazete ve televizyonlar neden bizi görmezden geliyor? Hani basın özgürlüğü, demokrasi filan diyorlar ya! Aynı mesleği, aynı işi yaptığımıza göre neden bizim adımızı sayfalarında yazmaktan çekiniyorlar?
Nedenleri çoğaltabiliriz ama nedene gelelim, neden? Bunun cevabını Erdoğan dolaylı olarak veriyor. Nasıl? Diyor ki: "Bize sürekli olarak hakaret eden, her türlü saygısızlığı sürekli olarak gösterenleri, ben de kendi özel böyle bir günümüze davet etmek zorunda değilim."
Başbakan'ın gerekçesi neymiş? Hakaret ve saygısızlık. Bizde hakaret ve saygısızlık da yok. Bizim gayemiz Hakk'ı anlatmak ve yaşamaktır. Tarihin başlangıcından kıyamete kadar birileri hep Hakk'ın sesini kesmek, susturmak, duyurmamak için bir gayret içine girmişlerdir. Ama her zaman Hak olan, Hakk'ın yolunda olanlar galip gelmiştir ve gelecektir.
Bu olayın nedenleri ve niçinleri bir tarafa, bu olaydan ötürü ağzı kanlı haçlı emperyalistlerin suratlarını, Suriye'ye bir an önce müdahale etmek için çırpınan Ahmet Davutoğlu'nun kızgınlık arkasındaki mutluluğunu görüyorum. Artık 3. dünya savaşı için hiçbir engel kalmadı. Durmak yok. Kan Müslüman kanıysa akıtmaya devam!!!
Diğer taraftan "şerefsizlik" olarak tanımlanan Oslo sürecinin resmiyet kazanması ve yola devam edilmesi kararının ardından, çözümün ancak Öcalan önderliğinde olacağı ve çözüm için Öcalan'ın da muhataplar arasında olacağı kesinlik kazandı. Öcalan'da hemen devreye girdi. Suriye sınırına acilen 15 bin yetişkin PKK'lı yerleştirin, diye avukatıyla "barış" talimatı verdi. Artık yersin, yemesin… Sen bilirsin…
Kongreye dönersek; medya açısından 28 Şubat sürecini lanetle ananlar ve muhabbetle kucaklayanlar yer değiştirdiler. O dönem medyanın bazı kesimlerini Genelkurmay akredite etmiyordu. Şimdi ise iktidar tarafından aynı süreç devam ettiriliyor. Son örneğini AKP kongresinde gördük.
2 televizyon ve 6 gazete kongreye çağrılmamış. Hatta Başbakan yasak konulan bu TV ve gazetelerden gelen eleştirileri haksız bulmuş. Gerekçesi ise "Gayet netim. Burada herhangi bir savunma içerisinde değilim. Bize sürekli olarak hakaret eden, her türlü saygısızlığı sürekli olarak gösterenleri, ben de kendi özel böyle bir günümüze davet etmek zorunda değilim. Bundan dolayı da davet etmedik. Olay bu kadar basittir. Yani bu işi bu kadar seviyorlarsa zaten bunca televizyonlar yayınladılar. Oradan takip eder, gerekli değerlendirmeleri yine yaparlar. Yani sadece onların şeyi Arena'ya girememişlerdir, olay budur" diyor. Olay bu kadar basit, güç bende, iktidar bende, ben ne dersem o olur. O kadar.
Davet edilemeyen TV ve gazeteler ise isyan içerisinde. Demokrasi, basın özgürlüğü vs. söylemlerle iktidarı eleştiriyorlar. Ama ortada bir yanlış var. İğneyi hiç kullanmadan çuvaldızı almışlar ellerine. Haliyle inandırıcı da olamıyorlar. Neden?
Meltem TV, Türkiye'nin ilk ulusal kanallarındandır. Ama bugüne kadar ne sivil iktidarların, ne paşaların davet listelerine alınmamıştır. Yeni Mesaj gazetemiz, günlük ulusal yayın yapan bir gazetedir. Gazetemiz de iktidarların, paşaların davet listelerinde yer almadı. Davet etmeyenlerin niyetleri kendilerinde kalsın. Bugün, "bizi nasıl akredite etmezsiniz" diye isyan eden gazete ve televizyonlar neden bizi görmezden geliyor? Hani basın özgürlüğü, demokrasi filan diyorlar ya! Aynı mesleği, aynı işi yaptığımıza göre neden bizim adımızı sayfalarında yazmaktan çekiniyorlar?
Nedenleri çoğaltabiliriz ama nedene gelelim, neden? Bunun cevabını Erdoğan dolaylı olarak veriyor. Nasıl? Diyor ki: "Bize sürekli olarak hakaret eden, her türlü saygısızlığı sürekli olarak gösterenleri, ben de kendi özel böyle bir günümüze davet etmek zorunda değilim."
Başbakan'ın gerekçesi neymiş? Hakaret ve saygısızlık. Bizde hakaret ve saygısızlık da yok. Bizim gayemiz Hakk'ı anlatmak ve yaşamaktır. Tarihin başlangıcından kıyamete kadar birileri hep Hakk'ın sesini kesmek, susturmak, duyurmamak için bir gayret içine girmişlerdir. Ama her zaman Hak olan, Hakk'ın yolunda olanlar galip gelmiştir ve gelecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İran, İsrail ve biz / 16.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025
- İran uyanacak ve uyandıracak mı? / 14.06.2025
- Bakan Şimşek’ten korkutan açıklama: ‘En kötüyü geride bıraktık’ / 13.06.2025
- Gerçekler ve yalanlar / 12.06.2025
- MHP’de gömlek değiştirdi / 11.06.2025
- Mafya dönemi bitti organize suçlar dönemi başladı / 09.06.2025
- Devlet bağımsız ise yargı da bağımsızdır / 08.06.2025
- Baba devlet / 07.06.2025
- Adalet varsa zulüm, zulüm varsa adalet yoktur / 06.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025
- İran uyanacak ve uyandıracak mı? / 14.06.2025
- Bakan Şimşek’ten korkutan açıklama: ‘En kötüyü geride bıraktık’ / 13.06.2025
- Gerçekler ve yalanlar / 12.06.2025
- MHP’de gömlek değiştirdi / 11.06.2025
- Mafya dönemi bitti organize suçlar dönemi başladı / 09.06.2025
- Devlet bağımsız ise yargı da bağımsızdır / 08.06.2025
- Baba devlet / 07.06.2025
- Adalet varsa zulüm, zulüm varsa adalet yoktur / 06.06.2025