Yavuz'u, o korkunç Sina çölünde bir arslan, Mısır'a girişte mütevazî, gözü yaşlı şükreden bir mü'min, Üsküdar'da kendisini bir nefs muhasebesiyle yönlendiren ilahî ve derûnî lezzetlere müstağrak bir derviş olarak görüyoruz. Hasan Can'a şu mısra'ları okuyordu:"Padişah-ı alem olmak, bir kuru kavga imiş,Bir velîye bende olmak cümleden a'la imiş!.."Yavuz'un lalası olan Hasan Can, Yavuz'un vefatını şu şekilde anlatır:"Sırtında şirpençe adı verilen bir çıban çıkmışta. Çıban kısa zamanda büyüdü bir delik haline geldi. Yaranın içinden Yavuz'un ciğerini görüyorduk. Kendisi çok muzdaripti. Yanına yaklaştım:"- Padişahım artık Allah (c.c.) ile beraber olmak zamanınız herhalde geldi!" dedim.Koca sultan döndü, yüzüme hayretle baktı:"- Hasan!.. Sen beni bu ana kadar kiminle zannediyordun?.. Bana bir Yasîn oku!" dedi. Ve Yasîn'in arasında ruhunu Rabbine teslîm etti.Dokuz senelik saltanatı boyunca kazandığı muazzam zaferler dünyaya ait üniformalar, fanilerin iltifatları kendisini sekre sürükleyip mağlûb edemedi. Daima rabbi ile beraber olabilmek, yanlız ona kulluk edebilmek ve yalnız ondan yardım istemek şuuru ile...Sevgili'de ifna olmakBir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor "Damardan kan almak gerek'" diyerek Mecnun'un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır;"-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan."Doktor Mecnun'a"-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?" diye sorar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.