Hazreti Mevlânâ da:"Cesedi yakmadan, ilâhî aşk ve muhabbet lezzetine vâsıl olmak mümkün değildir!" buyurur.Nitekim Hallâcı Mansûr, geçirdiği derin rûhî ihtilaçlar neticesinde ölümü özlemiş: "Benim dirilişim, hayâtım, vuslatım, ölümümdedir!.." demiştir.İşte bu derûnî tecellîlere göre gurbet; Yaradandan firâktır.Kalbde yanan bir ateştir.Hasretle kavrulmaktır.Yalnızlıktır.Çünkü insan, ilâhî bir yolculuğa tâbîdir. O, bu yolculuğa "elest bezmi"nden başlamış, sonra bir "gurbet" diyârı olan bu dünyâya gönderilmiştir. Hür olan rûhu, cesedin esâretine, beş duyunun emri altına girmiştir. Ancak menşeinden ayrı kalması sebebiyle onda, yukarıda îzâh edilmiş olan husûsiyeti dolayısıyla geldiği âleme bir hasret ve meyil zuhûr eder. Katettiği derece nisbetinde idrâki de berraklaşarak bu hasretin ızdırâbı şiddetlenir ve geldiği yere dönme iştiyâkı artar. Bu demektir ki insan, dâimâ garîbtir ve gurbettedir. Gurbetin birçok çeşidi vardır.Bu cümleden olarak, enbiyâ ve evliyâ için bu dünyâ gurbeti içinde ikinci bir gurbet daha mevcûddur ki, o da, dostlardan firâk elemleri ile kavrulmaktır. Nitekim Ya'kûb aleyhisselâm ile Yûsuf aleyhisselâm arasında şiddetli bir gam ve garîblik takdîr buyuruldu ki, Allâh'a inâbeleri çok olsun! Her zaman O'na dönsünler, O'nunla beraber olsunlar, mâsivâ ile alâkaları kesilsin ve yüksek derecelere nâil olsunlar!..Bu hikmete binâen nebîler, kendi vatanlarının dışında bir zamana kadar garîb yaşatılarak gurbet, onlara bütün keyfiyeti ile tattırılmıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.