Resulullah'ın (as) mezhebi yoktur. Çünkü O (as), merkezdir. Merkezin yönü yoktur. Bütün yollar merkeze ulaşmak için ortaya konulmuşlardır. Merkeze ulaşmak için de bir yolun gerekli olduğu izahtan varestedir.
İslamı, Allah-ü Teala'nın razı olduğu biçimde yaşamak ancak şu iki yolla mümkündür. Kişi ya, müctehid olur, Kur'an-ı Kerim'den ve hadis-i şeriflerden doğrudan doğruya kendisi hüküm çıkararak bunu hayatına tatbik eder. Ya da, bu sahada müctehid olan bir zatın çıkardığı hükümleri kendisi için rehber bilerek, onları hayatına tatbik eder.
Birinci yol, tarihte çok az sayıda kişiye nasib olmuş, fevkalade zor ve mesuliyeti ağır bir yoldur. Bu makalede adı geçen zevat ki bunlar Ebû Hanife, Eşşafi, Malik ve Ahmet b. Hanbel, ictihadları günümüze kadar ulaşabilmiş ve bütün ulema ve evliyanın üstün ilim ve takvaları konusunda ittifak edip, on dört asırdır kendilerini taklid ederek İslamı yaşadıkları, kadri yüce insanlardır. Onların yolları şaibelerden uzak, takvaca en üstün, Hz. Resulullah'ı (as) anlayıp bilmede, İslam'ı onun tarif ettiği gibi yaşamakta en mükemmel yollardır. Asırlardır onların ölçüsünde bir ulema zuhur etmemiş, İslam Alimlerinin büyükleri de onlara tabi olmayı uygun bulmuşlardır. Binlerce örnek içinde, İmam Muhammed Gazali Hazretlerinin, Şafii Mezhebini benimsemesi, Veliler Sultanı Hz. Abdulkadir Geylani'nin Hanbeli Yolunu tercih etmesi bu konuya açıklık getirmesi açısından yeterlidir.
MÜCTEHİDİN ÖZELLİKLERİ
Müctehidin, Kur'an'daki bütün ayetleri, nüzül sebeblerini, bütün hadisleri, ayetler ve hadisler arasındaki mukayeseyi, akaid ilmini, bütün incelikleri ile Arap edebiyatını, Ashab-ı Kiramın görüşlerini, her devirdeki ulemanın ortak görüşlerini, tüm detayları ile bilmesi, ayrıca takva sahibi olup kendisine Allah-ü Teala tarafından vehbi bir ilim ihsan edilmiş olması zarureti vardır.
İkinci yol ise, bütün mü'minlerin asırlardır tuttuğu yoldur. O da bu dört Hak Mezheb (Resulullah'a (as) ulaştıran yol) den birini kendine rehber edinip, ibadet ve taatını bu şekilde icra etmektir ki başka yol da yoktur. Madem ki Kur'an-ı Kerim, bütün hükümleri bütün teferruatı ile açıklamamış mücmel olarak bırakmış, ondan hüküm çıkarmak bizim için imkansız olmuş, madem ki, Kur'an-ı Kerim'i açıklayan Resulullah (as) ile aynı devirde yaşamak ve O'nun (as) her yaptığını bizzat ondan görüp, O'nun (as) gibi yaşamak bize nasib olmamış, o halde Resulullah'ın (as) yaşadığı gibi İslam'ı yaşamak, O'na (as) ulaşmaya bir yol, gerçek bir mezheb bulmak, O'nun (as) sözlerini, hâl ve tavırlarını, Kur'an'a getirdiği açıklamaları ve bizzat Kur'an-ı Kerim'in kendisini de bize ulaştıran, Sahabeyi Kiramı ve Sahabenin kurduğu ekollerin yetiştirdiği Mezheb İmamlarını taklit etmek, kabul etmek en doğru yoldur.
MEZHEBİN ZARURETİ
Bu gün Mezhebleri kabul etmeyenlerin, insanların İslam'ı yaşaması için bir yol tarif etme zorunlulukları vardır. Bu yol da iki kısımdan hariç değildir. Ya Mezheb imamlarının ve geçmiş Ulema hazeratının ve Sahabeyi Kiramın yaşadığı İslamı anlatacaklardır ya da kendileri Kur'an-ı Kerim'den ve hadis-i şeriflerden Mezheb İmamlarının hükümlerinden farklı hükümler çıkarıp onları rehber olarak mü'minlere sunacaklardır. Birinci yolun tercih edilmesi halinde mesele hallolmuş, mezheblerin gerekliliği kabul edilmiş demektir. İkinci yolun tercihi halinde, mezheblere ne gerek var denilirken yeni bir mezheb kurulmuş yeni bir müctehid zuhur etmiş demektir. Bu ikinci durumda her ilim sahibiyim diyen yeni hükümler çıkarmaya meyyal olacağı için bu gün dörtle sınırlı olan ve bütün mü'minler tarafından kabul edilen mezheb sayısı, sayılamayacak şekilde artacak, dört mezhebi bölünme sebebi gibi gösteren anlayış, Kur'an-ı Kerim'i kendi nefsi anlayışına göre yorumlayan, Hz. Resulullah'ı (as) ve O'nun (as) sünnetlerini, Sahabeyi Kiramı, Sahabeyi Kiramın yetiştirdiği tabiini, tabiinin öğrencileri olan tebeeyi tabiini, koskoca bir fıkıh ilminin kök, gövde, dal, yaprak, meyvelerini görmemezlikten gelen, dünya metaı düşkünü, kalb pencerelerinden muhabbetullah, havfullah, muhabbeti Resulullah şualarının sızmakta güçlük çektiği müctehid taslaklarının marifeti ile sayılamayacak bölünmelere ve kargaşalıklara sebep olacaktır.
Ömer NECATİ