Milli ve manevi değerlerini yitiren milletlerin ayakta kalmasına imkan yoktur.
Bir millet maddi unsurlarını kaybetse, istilaya uğrasa ve fakat manevi değerlerini muhafaza etse yüzyıllar sonra dahi tekrar tarih sahnesinde yerini alabilir.
Manevi mirası kaybolan milletlerin var olabilmesine ise imkan yoktur.
Bu sebeple Prof. Dr.
Haydar Baş Bey, "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır" diyor.
2. Vatikan Konsili, kilisenin misyoner çalışmaları hakkında Hıristiyan olmayan kültürlere Hıristiyan kültürünün taşınmasını amaçlar. Yerel kiliseler milletlerin ve farklı din mensuplarının sahip olduğu ve Mesih'e miras olarak verilen bütün zenginlikleri tespit etmek ve elinde tutmakla yükümlüdür.
Bunun için İslam yok edilerek Hıristiyanlığın dünyada hakimiyeti gerekir.
Misyoner ve oryantalistlerin İslam'a yönelik eleştirileri şöyleydi:
1- Bugün Müslümanların elinde bulunan hadis kitapları güvenilir değildir. Peygamberden bu yana çok az hadis gelmiştir.
2- Kur'an tarihseldir.
3- Ehl-i kitap, mevcut dinlerinde kalmak şartıyla ebedi kurtuluşa erişebilir,
4- İncil ve Tevrat semavi dinlerdir, tahrifata uğramamışlardır.
5- Vahiy, peygamberin kendi kabiliyeti ile ilahi kelamı duymasıdır.
6- Kur'an'ın meali Kur'an'ın aynısıdır.
7- Vesile ve şefaat yoktur.
Milenyum senesinden sona kilise, gözünü Anadolu'ya ve zenginliklerine çevirmiştir.
Yüzyıllarca İslam dünyasına faaliyetleri ile telafisi imkansız zararlar veren misyonerlerin ve oryantalistlerin yapmak istedikleri, ülkemizde de 2000 senesinden sonra FETÖ kadrolarınca aynen hayata geçirilmeye başlamıştır.
Diyalog'un akademik ayağını oluşturmak üzere Papaz Thomas Michael 1987'de Türkiye'ye gelmiş, Ankara İlahiyat Fakültesi'nde bir dönem Hıristiyanlık dersleri ve seminerleri vermiş, 1988'de İzmir'de, 1989'da Konya'da ilahiyat fakültelerinde derslerine devam etmiştir.
Bu Papaz Türkiye'de kaldığı süre içinde Türk halkına şu görüşleri pompalamıştı:
1- Kur'an'ın metin yönünden ele alınarak bazı tarihsel beyanlarının açığa çıkarılması,
2- Türk milletince muharref olarak kabul edilen İncil ve Tevrat'ın hükümleri geçerli kutsal kitaplar olduğu tezi,
3- Anadolu'daki yerleşik kanaatin aksine Yahudi ve Hıristiyanların cennetlik olduğu,
4- Tek Allah inancının yeterli olduğu, "Muhammedür Resûlullah" kısmının "kemal mertebesi" olduğu,
5- İncil ve Tevrat'ın bazı bölümlerinin namazda okunabileceği,
6- İbrahimî dinlerin uzlaşmasının mümkün olduğu.
İslam'la alakası olmayan bu görüşler, "gevşek vahiy" inancını kabul etmiş, Kur'an-ı Kerim'i sorgulayabilecek akademik çevrelerce Türk insanına zerk edildi.
Tarih şahit ki, bu akademik çevreler hep FETÖ'ye dahil olanlardı ve onların karşısında doğruyu söyleyen tek kadro Prof. Dr. Haydar Baş Bey ve yanındakiler olmuştur.
Hatırlayınız, 1998-1999'da yapılan Abant toplantılarından, İslam dininin akli yorumlarla yeniden ele alınması ve diğer dinlerle diyalogu ele alınmıştı.
Kur'an-ı Kerim'de mevcut olan Ehl-i Kitap ile ilgili ayetlerin tarihsel olduğu, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağladığı şeklinde tespitler yapılmıştı.
Oysa evrensel olan Kur'an-ı Kerim, "Yahudi ve Hıristiyan olanlardan başkası cennete giremeyecektir dediler. Bu onların kuruntularıdır. 'Eğer doğru iseniz delillerinizi getirin' de." (Bakara 111) buyurur.
Yine Al-i İmran suresinin 71. ayetinde "Ey ehl-i kitap! Bilip dururken, niçin hakkı batılla karıştırıyor ve hakkı gizliyorsunuz" buyrulur.
Ehl-i kitap ile ilgili ayetler ortada iken,
Dinlerarası Diyalog, akademik, siyasi hatta diyanet ayağı olan bir proje olarak bugüne kadar maalesef yaşamın bir parçası gibi kabul edilmiştir.
Ne mutlu Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e ve kadrosuna ki, hakkı batıldan ayıran turnosol olmuştur.