Okuyarak ve yaşayarak öğrendik ki; "Dünyanın en doğru insanı bile yanlış safta durursa, yanlış tarifi alır." (M.A.)
Yanlış safta durma, aklına eseni yapma hakkı, sadece delilere tanınır ki, deliler Kıyâmet Günü'nde sorgu-suâlden de muaftır!
Âdil olmayan yasalara karşı suç işlemekten pervam yok ama ayıktırayım derken sözüme kendini muhatap sayarak incinmesi muhtemel okurlarımı kırmaktan korkarak yazmakta zorlanıyor olsam da bir yerden giriş yapmalıyım...
"Aynı deneyden farklı sonucu ancak aptallar bekler." uyarısını yıllardır yapmaya çalıştık!
Öyle garip, öyle anlaşılmaz ve öylesine herc ü merc bir zamana kaldık ki; ne kaçan belli, ne kovalayan?
Güya, devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş olan kanser hücresi "Paralel Yapı" yı temizleme operasyonu/ameliyatı başladı! İnşallah paralel hücre temizlenirken çapraz makas içeride unutulmaz...
Şiddetli bir sürek avı var ama nedense; avın değil, avcının korkudan ödü patlıyor!
Yine yıllarca; "Kalabalıklar, yalnızlıktan korkanlardan oluşur" diye kalabalıkları fazla dikkate almadık!
Çünkü biliyoruz ki kahramanlar birer kişidir ve kahramanlar lazım olduklarında kahramanca ölümsüzleşirler!
Yalnızlıktan korkarak kalabalıklar oluşturan ürkek-korkak kişiler ise arasına saklandığı kalabalık içinde, ölümsüzleşen Kahramanların destanını anlatarak, onların manevi himayelerine saklanırlar!
Zirvenin bir kişilik olduğunu, yalnızlığın zirveye çıkanın kaderi olduğunu da bilerek söylüyoruz ve devam ediyoruz ki; bir kişilik olan Zirvedeki Yalnız'ın korkmaya hakkı yoktur!
Eğer zirvedeki liderse Allah'ın nasip ettiği zirvede; sadece Allah korkusu ile âdil yasalar çıkarmak, yaraları tedavi, korkanları teskîn etmek, yani varlığı ile bütün topluma güven vermek mecburiyetindedir.
Yüreğinde Allah korkusundan başka korkulara yer vermeyen Liderlerin, âdil olmaktan başka yolları da yoktur!
Özür dilemek erdemini gösterenler, dilenen özürleri de kabul etmek durumundadır!
Adâlet, vicdân, hakkaniyet ve yüksek ahlâk, bunu gerektirir! Özür kabul etmeyenin, özürü kabul edilir mi zannediliyor?
Kıssadan hisse almak düşüncesiyle ağlanacak halimize gülelim diye bir Nasreddin Hoca fıkrasına ne dersiniz?
Nasreddin Hoca'yı, sokak kandili altında harıl-harıl aranırken görenler sorarlar:
- Hoca! Hayrola ne arıyorsun?
- Bir sikkemi kaybettim, onu arıyorum...
- Burada mı düşürdün?
- Hayır, şu ileride... Diye uzakça bir yer gösterir!
- O zaman orada arasana Hoca! Burada niye arıyorsun?
- Orası karanlık!... Diyerek aranmaya devam eder..
Şimdi millete Nasreddin Hoca misali karanlıkta, yitirdiğini ışıklı kalabalık meydanlarda aratmak istiyorlar ama ışığa arka dönülmüş ve herkesin kendi gölgesi önünü görmesine mani!...
Allah'tan af dileyen, milletten özür dileyen Sayın Cumhurbaşkanı; son kahpe kalkışmadan sonra "paralel yapı" dediği oluşuma "kanser virüsü" dediler.. Biraz üzerinde durmak istiyorum:
Yanlış ifade ama doğru teşhis!
Çünkü kanser virüs değil, öldürülmesi çok zor olan tehlikeli bir hücredir. Virüs olmadığı için kanserin bulaşıcılığı yoktur.
Günümüz tıbbında kanser hücresi, genellikle kemoterapi ile yok edilmeye çalışılır...
Allah başa vermesin, hasta ve sahipleri bilirler ki, kanserli hücre yok edilmeye çalışılırken kemoterapi, vücudun bağışıklık sistemini bozar ve kemoterapi uygulanan kişiyi, -Allah korusun- sıradan bir soğuk algınlığı bile öldürebilir!
Korku ve endişem; şu ân uygulanan OHAL adlı kemoterapi seansıyla bağışıklık sistemimizi, milletliğimizi bozuyorlar!
Millet yok edilince, devlet zaten kendiliğinden yok olur Allah korusun!
Olağanüstü zor günlerde elbette birlik şarttır ama birliğimizin bozulmasında birinci dereceden mesul olan AKP'nin Partili Cumhurbaşkanı ile kürsüye çıkarak verilmek istenen mesaj; kemoterapinin dozunu artırmak değil midir?
Ölümden korkanların sıtmaya razı olmaları değil midir?
Merak ediyorum, milli Birlik adına açık hava toplantısı düzenlemek isteseler; CeHaPe ve "Yavru Muhalefet MeHaPe"ye izin vermezler miydi?
Eğer izin verilmiyorsa o zaman Partili Cumhurbaşkanı ile sahneye çıkmaya ne gerek var?
"Önümüzdeki seçimlerde Ana Muhalefet ve Yavru Muhalefet olarak AKP'ye oy vereceğiz." diye açıklanır, millet de beklemeye geçer.
Talimata uyulup uyulmadığı da sandıktan çıkan sonuçla belli olur...
Muhteşem Türk Atatürk'ün Cumhuriyetle gösterdiği direnç karşısında yer altına çekilen Nakşîlik menşe'li Sâidi Kürdî merkezli bölücü cemaatlerin tamamının üzerine aynı kararlılıkla gidilmeden; hiç kimse şahsen beni tehlikenin geçtiğine ikna edemez!
Bu şer odaklarının mazi ve karagâhlarını; İslam dünyasında en iyi bilen Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca ile istişâre yapılmadan doğru adrese varmak için doğru yola girmek mümkün değildir.
Yarı hekimin candan, yarı imamın imandan ettiğini hâlâ anlayamayan kalmış mıdır?
Gelenin, gidenin kandırdığı; kandırılmayı ma'zeretmişçesine gösterip sadece özürle meseleyi halledeceğine inananlara kızmaya acırım!..
Ama hazin ve acıdır ki olan, tarihin en kadim milleti Türk Milleti'ne oluyor!
"Medeniyetler Arası İttifak"ın Eş Başkanı eliyle zerk edilen kanser hücresini yok etmek için kemoterapi uygulanan ve bağışıklık sistemi yok edilmek istenen de ma'lesef Türk Milleti!
"Udaçı erti Türk Budun, ÖKÜN! - Yaptıklarından nâdim ol, Türk Milleti kendine dön!"(Orhun Yazıtları'ndan)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yanlış safta durma, aklına eseni yapma hakkı, sadece delilere tanınır ki, deliler Kıyâmet Günü'nde sorgu-suâlden de muaftır!
Âdil olmayan yasalara karşı suç işlemekten pervam yok ama ayıktırayım derken sözüme kendini muhatap sayarak incinmesi muhtemel okurlarımı kırmaktan korkarak yazmakta zorlanıyor olsam da bir yerden giriş yapmalıyım...
"Aynı deneyden farklı sonucu ancak aptallar bekler." uyarısını yıllardır yapmaya çalıştık!
Öyle garip, öyle anlaşılmaz ve öylesine herc ü merc bir zamana kaldık ki; ne kaçan belli, ne kovalayan?
Güya, devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş olan kanser hücresi "Paralel Yapı" yı temizleme operasyonu/ameliyatı başladı! İnşallah paralel hücre temizlenirken çapraz makas içeride unutulmaz...
Şiddetli bir sürek avı var ama nedense; avın değil, avcının korkudan ödü patlıyor!
Yine yıllarca; "Kalabalıklar, yalnızlıktan korkanlardan oluşur" diye kalabalıkları fazla dikkate almadık!
Çünkü biliyoruz ki kahramanlar birer kişidir ve kahramanlar lazım olduklarında kahramanca ölümsüzleşirler!
Yalnızlıktan korkarak kalabalıklar oluşturan ürkek-korkak kişiler ise arasına saklandığı kalabalık içinde, ölümsüzleşen Kahramanların destanını anlatarak, onların manevi himayelerine saklanırlar!
Zirvenin bir kişilik olduğunu, yalnızlığın zirveye çıkanın kaderi olduğunu da bilerek söylüyoruz ve devam ediyoruz ki; bir kişilik olan Zirvedeki Yalnız'ın korkmaya hakkı yoktur!
Eğer zirvedeki liderse Allah'ın nasip ettiği zirvede; sadece Allah korkusu ile âdil yasalar çıkarmak, yaraları tedavi, korkanları teskîn etmek, yani varlığı ile bütün topluma güven vermek mecburiyetindedir.
Yüreğinde Allah korkusundan başka korkulara yer vermeyen Liderlerin, âdil olmaktan başka yolları da yoktur!
Özür dilemek erdemini gösterenler, dilenen özürleri de kabul etmek durumundadır!
Adâlet, vicdân, hakkaniyet ve yüksek ahlâk, bunu gerektirir! Özür kabul etmeyenin, özürü kabul edilir mi zannediliyor?
Kıssadan hisse almak düşüncesiyle ağlanacak halimize gülelim diye bir Nasreddin Hoca fıkrasına ne dersiniz?
Nasreddin Hoca'yı, sokak kandili altında harıl-harıl aranırken görenler sorarlar:
- Hoca! Hayrola ne arıyorsun?
- Bir sikkemi kaybettim, onu arıyorum...
- Burada mı düşürdün?
- Hayır, şu ileride... Diye uzakça bir yer gösterir!
- O zaman orada arasana Hoca! Burada niye arıyorsun?
- Orası karanlık!... Diyerek aranmaya devam eder..
Şimdi millete Nasreddin Hoca misali karanlıkta, yitirdiğini ışıklı kalabalık meydanlarda aratmak istiyorlar ama ışığa arka dönülmüş ve herkesin kendi gölgesi önünü görmesine mani!...
Allah'tan af dileyen, milletten özür dileyen Sayın Cumhurbaşkanı; son kahpe kalkışmadan sonra "paralel yapı" dediği oluşuma "kanser virüsü" dediler.. Biraz üzerinde durmak istiyorum:
Yanlış ifade ama doğru teşhis!
Çünkü kanser virüs değil, öldürülmesi çok zor olan tehlikeli bir hücredir. Virüs olmadığı için kanserin bulaşıcılığı yoktur.
Günümüz tıbbında kanser hücresi, genellikle kemoterapi ile yok edilmeye çalışılır...
Allah başa vermesin, hasta ve sahipleri bilirler ki, kanserli hücre yok edilmeye çalışılırken kemoterapi, vücudun bağışıklık sistemini bozar ve kemoterapi uygulanan kişiyi, -Allah korusun- sıradan bir soğuk algınlığı bile öldürebilir!
Korku ve endişem; şu ân uygulanan OHAL adlı kemoterapi seansıyla bağışıklık sistemimizi, milletliğimizi bozuyorlar!
Millet yok edilince, devlet zaten kendiliğinden yok olur Allah korusun!
Olağanüstü zor günlerde elbette birlik şarttır ama birliğimizin bozulmasında birinci dereceden mesul olan AKP'nin Partili Cumhurbaşkanı ile kürsüye çıkarak verilmek istenen mesaj; kemoterapinin dozunu artırmak değil midir?
Ölümden korkanların sıtmaya razı olmaları değil midir?
Merak ediyorum, milli Birlik adına açık hava toplantısı düzenlemek isteseler; CeHaPe ve "Yavru Muhalefet MeHaPe"ye izin vermezler miydi?
Eğer izin verilmiyorsa o zaman Partili Cumhurbaşkanı ile sahneye çıkmaya ne gerek var?
"Önümüzdeki seçimlerde Ana Muhalefet ve Yavru Muhalefet olarak AKP'ye oy vereceğiz." diye açıklanır, millet de beklemeye geçer.
Talimata uyulup uyulmadığı da sandıktan çıkan sonuçla belli olur...
Muhteşem Türk Atatürk'ün Cumhuriyetle gösterdiği direnç karşısında yer altına çekilen Nakşîlik menşe'li Sâidi Kürdî merkezli bölücü cemaatlerin tamamının üzerine aynı kararlılıkla gidilmeden; hiç kimse şahsen beni tehlikenin geçtiğine ikna edemez!
Bu şer odaklarının mazi ve karagâhlarını; İslam dünyasında en iyi bilen Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca ile istişâre yapılmadan doğru adrese varmak için doğru yola girmek mümkün değildir.
Yarı hekimin candan, yarı imamın imandan ettiğini hâlâ anlayamayan kalmış mıdır?
Gelenin, gidenin kandırdığı; kandırılmayı ma'zeretmişçesine gösterip sadece özürle meseleyi halledeceğine inananlara kızmaya acırım!..
Ama hazin ve acıdır ki olan, tarihin en kadim milleti Türk Milleti'ne oluyor!
"Medeniyetler Arası İttifak"ın Eş Başkanı eliyle zerk edilen kanser hücresini yok etmek için kemoterapi uygulanan ve bağışıklık sistemi yok edilmek istenen de ma'lesef Türk Milleti!
"Udaçı erti Türk Budun, ÖKÜN! - Yaptıklarından nâdim ol, Türk Milleti kendine dön!"(Orhun Yazıtları'ndan)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017