Olanlara şaşıyoruz. Bazen "neden bu hale düştük?" diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Kimisi, planlı, programlı bir yöntemle millitemizin hasta edildiği kanaatinde. Doğru milletimizi hasta ettiler. Duyarsız, vurdumduymaz bir hale düşürdüler. Tabiri caizse, sosyal körlük milletimizi kuşattı. Çanakkale'yi geçilmez yapanların torunları, vatan topraklarının parsel parsel satılmasına artık ses çıkarmıyor.
Hadi, millitemizi hasta ettiler, uyuttular diyelim. Peki, şu nöbetçilerimiz nerede? Onlar da mı uykuda? Demek ki, nöbetçileri de uyandıracak, uyanık kişi ve kişilere ihtiyacımız var. Aksi halde sonumuz esaret ve felaket olacaktır.
Alman şairi Goethe, "en az üçbin yıl öncesini bilmeyen millet gaflet uyuksundadır" der.
Bırakınız üç bin yılı, bu millete sabahtan yediğini, öğleye gitmeden unutturdular. Bunu nasıl yaptılar? Ne ile yaptılar? Tabii ki, medya denilen sihirli değnekle. Bir de yerli işbirlikçilerle. Bu asil milleti hipnotize ettiler.
Muslüman ilim adamı, Akbar S. Ahmed diyor ki: "Tarihte hiçbir şey Müslümanları, Batı medyası kadar tehdit etmemiştir. Ne atacağın barutu, ne trenler, ne telefon, ne de uçaklar, bu ölçüde bir tehdit olmamıştır.
Batı Medyası, her an vardır, hiç durup dinlenmez, hiç soluk payı bırakmaz, sürekli kurcalar ve saldırır." Ülkemizde, istismar hariç, medya, moda deyimli kartel medyası, devamlı Batının borazanlığını yaptı. Halen de öyle.
İşte bu tahribatın sonucudur ki, bir AB görevlisi, Diyarbakır ilimizde Cumhurbaşkanı gibi karşılanıyor. Milletimizin bir bölümü şikayetlerini ona yapıyor, ondan meded umuyor. Bir düşünelim, çok değil, bundan 10 yıl önce birşey hayal edebilir miydi? Şair ne güzel demiş:
"Bir o günleri yad et, bir bugünleri düşün,
Anlarsın sebebini bizdeki bu düşüşün."
Evet, milleti hasta ettiler, ama asıl hastalık, milleti idare edenlerde. Milleti idare edenler sağlıklı olursa, bu millet yine ayağa kalkar, yine o kuvvetli ve kudretli günlerine geri döner. Bu potansiyel, bütün tahritabata rağmen milletimizde mevcuttur.
Mühim olan, Batı medyasının hasta ettiği, esir aldığı idarecileri görevden uzaklaştırmaktır. Dr. Bert Edward Park, "Dünya Liderleri Üzerinde Hastalığın Etkisi" adlı kitabında der ki: "Liderlerinizin sağlık durumunu yakından izleyin ve hasta iseler, bir dakika bile koltukta tutmayın." Biz öyle mi yapıyoruz? Hayır, Kamran İnan'ın dediği gibi. "Haine prim veriyor, hırsızı marifetli görüyor, cahile koltuk uzatıyoruz. Hain yetiştirmede rekor, hırsız üretmede şöhret, cehalet tedrisinde tecrübe sahibiyiz." Böyle bir ülkenin insanları hasta olmasın da ne olsun?
İnsanlar gibi milletlerin de hasta olması tabiidir. Bu tarihte görülmüş olaylardandır. Hasta olan bir millet bir daha iyi olmaz, tedavi edilmez diye birşey yok. Bunların hepsi olur ve de olmuştur. Yeter ki, tedavi edecek insan bulunsun. Sosyal hastalığın, fiziki hastalıktan farkı şudur: Sosyal hastalığa milleti idare edenler ve yönlendirme konumunda olanlar sebeptir. Yani millet kendi kendine hasta olmaz. Eğer bunlar hasta ise, o zaman yapılacak tek iş, onların değiştirilmesi, yerlerine sağlıklı insanların getirilmesidir."
Hadi, millitemizi hasta ettiler, uyuttular diyelim. Peki, şu nöbetçilerimiz nerede? Onlar da mı uykuda? Demek ki, nöbetçileri de uyandıracak, uyanık kişi ve kişilere ihtiyacımız var. Aksi halde sonumuz esaret ve felaket olacaktır.
Alman şairi Goethe, "en az üçbin yıl öncesini bilmeyen millet gaflet uyuksundadır" der.
Bırakınız üç bin yılı, bu millete sabahtan yediğini, öğleye gitmeden unutturdular. Bunu nasıl yaptılar? Ne ile yaptılar? Tabii ki, medya denilen sihirli değnekle. Bir de yerli işbirlikçilerle. Bu asil milleti hipnotize ettiler.
Muslüman ilim adamı, Akbar S. Ahmed diyor ki: "Tarihte hiçbir şey Müslümanları, Batı medyası kadar tehdit etmemiştir. Ne atacağın barutu, ne trenler, ne telefon, ne de uçaklar, bu ölçüde bir tehdit olmamıştır.
Batı Medyası, her an vardır, hiç durup dinlenmez, hiç soluk payı bırakmaz, sürekli kurcalar ve saldırır." Ülkemizde, istismar hariç, medya, moda deyimli kartel medyası, devamlı Batının borazanlığını yaptı. Halen de öyle.
İşte bu tahribatın sonucudur ki, bir AB görevlisi, Diyarbakır ilimizde Cumhurbaşkanı gibi karşılanıyor. Milletimizin bir bölümü şikayetlerini ona yapıyor, ondan meded umuyor. Bir düşünelim, çok değil, bundan 10 yıl önce birşey hayal edebilir miydi? Şair ne güzel demiş:
"Bir o günleri yad et, bir bugünleri düşün,
Anlarsın sebebini bizdeki bu düşüşün."
Evet, milleti hasta ettiler, ama asıl hastalık, milleti idare edenlerde. Milleti idare edenler sağlıklı olursa, bu millet yine ayağa kalkar, yine o kuvvetli ve kudretli günlerine geri döner. Bu potansiyel, bütün tahritabata rağmen milletimizde mevcuttur.
Mühim olan, Batı medyasının hasta ettiği, esir aldığı idarecileri görevden uzaklaştırmaktır. Dr. Bert Edward Park, "Dünya Liderleri Üzerinde Hastalığın Etkisi" adlı kitabında der ki: "Liderlerinizin sağlık durumunu yakından izleyin ve hasta iseler, bir dakika bile koltukta tutmayın." Biz öyle mi yapıyoruz? Hayır, Kamran İnan'ın dediği gibi. "Haine prim veriyor, hırsızı marifetli görüyor, cahile koltuk uzatıyoruz. Hain yetiştirmede rekor, hırsız üretmede şöhret, cehalet tedrisinde tecrübe sahibiyiz." Böyle bir ülkenin insanları hasta olmasın da ne olsun?
İnsanlar gibi milletlerin de hasta olması tabiidir. Bu tarihte görülmüş olaylardandır. Hasta olan bir millet bir daha iyi olmaz, tedavi edilmez diye birşey yok. Bunların hepsi olur ve de olmuştur. Yeter ki, tedavi edecek insan bulunsun. Sosyal hastalığın, fiziki hastalıktan farkı şudur: Sosyal hastalığa milleti idare edenler ve yönlendirme konumunda olanlar sebeptir. Yani millet kendi kendine hasta olmaz. Eğer bunlar hasta ise, o zaman yapılacak tek iş, onların değiştirilmesi, yerlerine sağlıklı insanların getirilmesidir."
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018