Anadolu'nun tarihi şunu gösteriyor: Anadolu'da küçük, başkasının himmetine muhtaç olan bir devlet yaşayamaz. Anadolu'da birçok devletin kurulup yıkılmasının sebebi de, işte budur. Anadolu coğrafyası, her yönüyle kendi kendine yeterli olmayı şart koşar. Eğer bir devlet bu şarta uyarsa, yani milli bir politika izlerse, o zaman bu coğrafya ona, dünyanın liderliğini bahşeder. Bu coğrafyada aksi bir politika, yok olmakla eş anlamlıdır. Başkaları için milli bir politika, bu kadar önem ifade etmeyebilir. Ama Türk milleti ve devleti için milli politika bir zarurettir, "olmazsa olmaz"dır.
Komünizmin yıkılmasından sonra en büyük düşman olarak milliliğin seçilmesi boşuna değildir. Çünkü küreselleşmenin önünde tek engel milliliktir. Dikkat edilirse, son yıllarda bütün saldırılar bu kavrama ve bu değerlere yapılmaktadır. Küreselleşmeciler, daha doğrusu yeni sömürgeciler, milliliği yıkıp yeni bir dünya kurmaya çalışıyorlar. Kurmak istedikleri yeni dünya düzenini, Wera Stanlay Alder, şöyle özetler: "Amacımız, bir dünya organizasyonu, bir dünya ekonomisi ve bir dünya dini kurmaktır". Şimdi gelin, birlikte düşünelim ve soralım: "Bağımsızlığımızın bir kısmını (ki bağımsızlığın bir kısmı olmaz) uluslarüstü kurumlara devredelim, ekonomimizi küresel ekonominin bir şubesi haline getirelim, dinlerarası diyalog kuralım" diyenler, kimlere hizmet ediyorlar?
Bu hizmeti bilerek mi yapıyorlar, bilmeyerek mi? Günahları boyunlarına. Oraya karışmıyoruz. Ama bizi yaralayan, bu kişilerin kendilerini akıllı, alemi sersem sanmaları ve Atatürk'e iftira atmalarıdır. Köleleşmeye doğru dolu dizgin koşuyorlar, sonra dönüp "Atatürk'ün gösterdiği hedefe koştuklarını" utanmadan söylüyorlar. Bir kere şunun altını çizelim: "Atatürk'ün gösterdiği hedefe, onların dediği gibi, batılılaşma değil, 'asrileşmekti, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaktı'. Hadi diyelim bir zamanlar Batı dünyası sanayileşmenin ve tekniğin merkezi olduğu için bu kişiler, böyle bir düşünceye kapıldılar, yanılgıya düştüler. Peki şimdi niye bu davadan vazgeçmiyorlar, ayıkmıyorlar? Artık Batı dünyası, bu özelliğini kaybetti. Onun dışında pek çok merkezler oluştu. Demek ki, Batıcılar Batılılaşmayı bir ideoloji, bir dava, bir hedef seçmişlerdir.
Evet, Batılılaşma, Atatürkçülük adı altında, aynı zamanda bir devlet politikası olarak sürdürülmüştür. Metin Aydoğan, "Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz?" adlı kitabında bu durumu şöyle anlatır: "Atatürkçülüğü düşünce ve eylem olarak, Batı'yla bütünleşmeyi amaçlayan bir hareket olarak görmek ve göstermek, bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa kasıtlı bir amaç taşıyor demektir. Atatürk, batılılaşma gibi bir tanım kullanmamıştır. Bu tanım, Atatürk'ün anlayış ve eylemiyle yapısal bir uyuşmazlık içerir. Atatürkçülüğü batılılaşmacı bir hareket olarak görmek, varlığı Batı'yla mücadele içinde oluşan ve 20. yüzyıl dünyasına biçim veren bu harekete yapılabilecek büyük haksızlık ve ideolojik hakarettir. 'Muasır Medeniyet' (aynı yüzyıl içinde olan uygar) olarak ifade edilen ilerleme anlayışı, "batılılılaşmak" değil, Batı'ya rağmen ve Batı'ya karşı kalkınmak ve güçlenmektir" (S. 72-73).
Metin Aydoğan, aynı eserde Amerikan Associated Press muhabiri Miss Ring'in Atatürk'e, Türkiye'nin ne zaman batılaşacağını, Amerikanlaşacağını sorduğnu ve Atatürk'ün şu cevabını nakleder: "Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerkanlaşacak ne de batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir" (s. 75). Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Anadolu coğrafyasının özelliğine uygun milli bir devlet kurmuş ve milli politikayı esas almıştır. Ne yazık ki, yıllar sonra, milli politikalar rafa kaldırılmış, dahası tenkide tabi tutulmuştur. Siyasi partiler, milli politikalardan cüzzamlı hastadan kaçar gibi kaçtılar. Ortalıkta sadece birkaç vatansever yazar ve bilim adamı görünüyordu. Tam bu ortamda sevindirici ve ümit verici bir gelişme yaşandı. Milli politikayı yeniden diriltmek için 'İkinci Kuvay-ı Milliyeciler İkinci İstiklâl Mücadelesi'ni, Bağımsız Türkiye Partisi adı altında yeniden başlattılar. Milletimiz için hayırlı ve uğurlu olsun.
Komünizmin yıkılmasından sonra en büyük düşman olarak milliliğin seçilmesi boşuna değildir. Çünkü küreselleşmenin önünde tek engel milliliktir. Dikkat edilirse, son yıllarda bütün saldırılar bu kavrama ve bu değerlere yapılmaktadır. Küreselleşmeciler, daha doğrusu yeni sömürgeciler, milliliği yıkıp yeni bir dünya kurmaya çalışıyorlar. Kurmak istedikleri yeni dünya düzenini, Wera Stanlay Alder, şöyle özetler: "Amacımız, bir dünya organizasyonu, bir dünya ekonomisi ve bir dünya dini kurmaktır". Şimdi gelin, birlikte düşünelim ve soralım: "Bağımsızlığımızın bir kısmını (ki bağımsızlığın bir kısmı olmaz) uluslarüstü kurumlara devredelim, ekonomimizi küresel ekonominin bir şubesi haline getirelim, dinlerarası diyalog kuralım" diyenler, kimlere hizmet ediyorlar?
Bu hizmeti bilerek mi yapıyorlar, bilmeyerek mi? Günahları boyunlarına. Oraya karışmıyoruz. Ama bizi yaralayan, bu kişilerin kendilerini akıllı, alemi sersem sanmaları ve Atatürk'e iftira atmalarıdır. Köleleşmeye doğru dolu dizgin koşuyorlar, sonra dönüp "Atatürk'ün gösterdiği hedefe koştuklarını" utanmadan söylüyorlar. Bir kere şunun altını çizelim: "Atatürk'ün gösterdiği hedefe, onların dediği gibi, batılılaşma değil, 'asrileşmekti, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaktı'. Hadi diyelim bir zamanlar Batı dünyası sanayileşmenin ve tekniğin merkezi olduğu için bu kişiler, böyle bir düşünceye kapıldılar, yanılgıya düştüler. Peki şimdi niye bu davadan vazgeçmiyorlar, ayıkmıyorlar? Artık Batı dünyası, bu özelliğini kaybetti. Onun dışında pek çok merkezler oluştu. Demek ki, Batıcılar Batılılaşmayı bir ideoloji, bir dava, bir hedef seçmişlerdir.
Evet, Batılılaşma, Atatürkçülük adı altında, aynı zamanda bir devlet politikası olarak sürdürülmüştür. Metin Aydoğan, "Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz?" adlı kitabında bu durumu şöyle anlatır: "Atatürkçülüğü düşünce ve eylem olarak, Batı'yla bütünleşmeyi amaçlayan bir hareket olarak görmek ve göstermek, bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa kasıtlı bir amaç taşıyor demektir. Atatürk, batılılaşma gibi bir tanım kullanmamıştır. Bu tanım, Atatürk'ün anlayış ve eylemiyle yapısal bir uyuşmazlık içerir. Atatürkçülüğü batılılaşmacı bir hareket olarak görmek, varlığı Batı'yla mücadele içinde oluşan ve 20. yüzyıl dünyasına biçim veren bu harekete yapılabilecek büyük haksızlık ve ideolojik hakarettir. 'Muasır Medeniyet' (aynı yüzyıl içinde olan uygar) olarak ifade edilen ilerleme anlayışı, "batılılılaşmak" değil, Batı'ya rağmen ve Batı'ya karşı kalkınmak ve güçlenmektir" (S. 72-73).
Metin Aydoğan, aynı eserde Amerikan Associated Press muhabiri Miss Ring'in Atatürk'e, Türkiye'nin ne zaman batılaşacağını, Amerikanlaşacağını sorduğnu ve Atatürk'ün şu cevabını nakleder: "Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerkanlaşacak ne de batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir" (s. 75). Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Anadolu coğrafyasının özelliğine uygun milli bir devlet kurmuş ve milli politikayı esas almıştır. Ne yazık ki, yıllar sonra, milli politikalar rafa kaldırılmış, dahası tenkide tabi tutulmuştur. Siyasi partiler, milli politikalardan cüzzamlı hastadan kaçar gibi kaçtılar. Ortalıkta sadece birkaç vatansever yazar ve bilim adamı görünüyordu. Tam bu ortamda sevindirici ve ümit verici bir gelişme yaşandı. Milli politikayı yeniden diriltmek için 'İkinci Kuvay-ı Milliyeciler İkinci İstiklâl Mücadelesi'ni, Bağımsız Türkiye Partisi adı altında yeniden başlattılar. Milletimiz için hayırlı ve uğurlu olsun.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018