"Kanunun çok olduğu yerde adalet az olur…" (Cicero)
Anayasasında hukuk devleti olduğu yazılı ülkemiz, "yap yasa-boz yasa" yöntemiyle kanun devleti şekline dönüştürülmüştür. Ortalık akşamdan sabaha değişen ya da yeniden üretilen ve gece yarısı çıkarılan pijamalı yasalardan geçilmiyor.
AKP, 25 Mayıs'ta, 13 maddelik "mini infaz paketi"ni Meclis'e sundu. Bu düzenlemeyle Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanlığına yani yürütmeye bağlanıyor.
Siyasal iktidarın keyfiliğini önlemek ve dikta rejimine dönüşmemesi için; kuvvetler ayrılığı rejiminde yetkiler bölüşülerek; yasa yapma görevi yasama organına (parlamento), yargı görevi yargı organına, yürütme görevi de yürütme organına verilmiştir. Yargı organı hakemdir; bağımsız ve yansız olması gerekir. Hâkim-Savcı-Avukat yargının kurucu unsurlarıdır.
Savcının eski dildeki adı, "müdde-i umumi"dir. Umumun yani toplumun avukatı anlamına gelmektedir. Toplumun avukatını alır iktidara bağlarsan siyasal iktidarın elemanı olur. Mini infaz paketi ile yargının bağımsızlığı infaz edilmek istenmektedir. Böylece demokrasinin çatı kavramı hukuk devleti de derin bir yara almış olur. Zaten ülkenin içinde bulunduğu durum mafya-siyaset-ticaret ilişkilerini deşifre eden videolarla altüst olmuşken hukukun sessiz bırakılması, işin vahametini daha da arttırmaktadır.
Hukukun ne kendisi kalmış ne de üstünlüğü… 2020 endeksinde 128 ülke içinde 107.sıradayız bu bakımdan.
Peki sıralama neye göre yapılıyor? Evrensel nitelikteki ilkeler ölçüt olarak kullanılıyor;
*Hesap verebilirlik: Özel sektör gibi hükûmet de hukuken sorumlu tutulabilmelidir.
*Adil hukuk kuralları: Kanunlar açık ve net, kamuya ilan edilmiş ve istikrarlı olmalı; tam olarak uygulanmalı ve temel hakları korumalıdır.
*Açık yönetim: Kanunların yasalaşması, yürütülmesi ve uygulanması erişime açık, adil ve etkili olmalıdır.
*Erişilebilir ve tarafsız uyuşmazlık çözümü: Adalet ehil, ahlaklı ve bağımsız temsilciler tarafından yerine getirilmelidir.
Anlaşılan o ki, hukuk, adil yargı çok önemli… Bu alanda yıpranma ve giderek çöküş devletin varlığını da etkiler. Hukuk olmadan devlet olmaz. Hukukun olmadığı yerde etikten de söz edilemez. Hukuktan ve yönetim etiğinden yoksunluk devleti özünden çürütür. Şüphesiz burada normal demokratik sosyal hukuk devletidir kastımız. Devletlerin de canlılar gibi hastalıklı, yorgun ve sıkıntılı süreçleri olabilir ama sonuçta kendi dinamikleriyle toparlanırlar.
Ancak, hukuk ve adalet anlayışı kaybolduğu zaman, hukuk devleti değil de kanun devletine dönüştüğünde, siyaset kurumu yargının yerini aldığında, devletin sağlığında da seyir değişir.
Normal hukuku uygulamayan ve kendi istemleri doğrultusunda yap-bozlarla kurallarla oynayan iktidara karşı toplumu kim koruyacak?
Anayasal haklarını kullanarak yasal yollardan eleştiri yapan herkes kötülüğün dili nefretle karşılanıyor ve ayrıca suçlu muamelesi görüyorsa hatta içeri alınıyorsa, yaşam güvencesi var mı?
Demokrasinin vazgeçilmezi olan haber alma hakkı engelleniyorsa, siyasi düşüncesi farklı gençler potansiyel suçlu olarak görülüyorsa, tutuklananlar aylarca yargıç karşısına çıkamıyor, yıllarca tutuklu kalınıyorsa bizlerin yaşam güvencesi nerede?
Bu tür güvensiz koşullarda eğitim, verim, araştırma ve başarı olmaz. İktidarlar kendilerine oy verenlerin değil tüm ülkenindir.
Mahkeme kararları uygulanmıyorsa, savcı iktidarın buyruğuna alınıyorsa bunun adını koyalım: Siyasetin kuşattığı yargı…