IMF Başkanı Köhler, Türkiye'nin, ekonomik programını çok başarılı bir şekilde sürdürdüğünü ifade etti.
Konuşmasında, bir buçuk iki yıl gibi kısa bir sürede bankacılık kesiminin sorunlarının halledildiğini, ekonomiden siyasetin çekildiğini ve büyümeye geçildiğini kaydetti.
IMF programlarının hangi ölçülerde hazırlandığını açıkça ortaya koyan Stiglitz'in "IMF, halkların ve ulusların çıkarlarını düşünmüyor, temsil de etmiyor. O yalnızca banka kesiminin çıkarlarını hesaplıyor. Başlıca saplantısı ise, açılmış kredilerin ödeme güvenliği" şeklindeki açıklamaları, Köhler'in beyanlarıyla birebir örtüşmektedir.
Zira, bu reçetelerin gerçek maksadı, ekonomik krize düşmüş ülkeleri kurtarmak ve istikrarı sağlamak olsa idi Türkiye için sarfedilen sözler çok farklı olurdu.
Bugün Türkiye'de halk savaş yıllarından beri yaşamadığı sıkıntılı bir süreçten geçmektedir.
İkinci el çeyizlerin, ikinci el okul kıyafetlerinin tercih edilir olduğu günümüzde alım gücü "sıfır"lanmıştır.
Tüketici kesim, "açız!" feryatlarıyla yalnızca sofrasına getirebileceği bir dilim ekmeğin derdine düşmüştür.
Üretici sınıf da yok olmak üzeredir. Tarım sektöründe uygulanan Tahdit Yasaları ile -ki, IMF talimatıdır- mısır, buğday, şeker pancarı, tütün, fındık vs. mahsullerin fidanları sökülmeye başlamıştır.
Sanayi durmuş, fabrikalar arka arkaya kapatılmakta, her gün yüzlerce işsiz, işsizler ordusuna katılmaktadır.
Kısaca, Türkiye ekonomisi batmıştır. Büyüme negatif (-) değerdedir.
IMF programları, verilen borç kredilerin garantisi olarak görülmektedir. IMF'nin bu talepleri, istediği yasal düzenlemeler; kriz şartları aşmanın değil, borcun teminatı olabilmesi maksadıyladır.
Gelen borç kredilerin aktarılacağı yerlerin dahi IMF anlaşmalarında emredildiği bu borç verme programlarında, Türkiye'ye verilen kaynaklar yalnızca bankacılık sektöründe değerlendirilmiştir.
Köhler'in de ifade ettiği gibi, batık bankalar kurtarıldı ve bankacılık kesiminin sorunları halledildi.
Üretici ve tüketici kesimin pek çok açığı varken, kredilerin yalnızca bankalara aktarılması, IMF'nin kuruluş maksadının bir gereğidir.
Global düzende, modern sömürünün ekonomik ayağını oluşturan IMF; bankaların içinin boşaltılmasına yardımcı olmakta, daha sonra kelepir hale gelen iflas etmiş, ucuz fiyatla dışarıdaki IMF'nin desteklediği şirketler olarak ülke ekonomisini ele geçirmektedir.
IMF programlarından aslında en büyük zararı, bu bankaların teminatı olan devlet görmektedir.
Bugün, Merkez Bankası bu programlar istikametinde emisyonu genişletme vazifesini yerine getirememektedir. Ülkenin doğal kaynakları, enerji kaynakları âdeta hacizli durumdadır.
Kabul ettirilen Tahkim Yasası ve özelleştirme kapsamındaki düzenlemelerle önemli kâr elde eden kamu işletmeleri, uluslararası sermaye tarafından teslim alınmaktadır.
Devlet ve milletin arasını da açan bu uygulamaların, halkı isyan noktasına taşımak ve ülkeyi dış sermayeye hazır hale getirmek gibi bir gayesi de var.
Türkiye'de siyasi irade, içinde bulunduğu buhranı IMF reçeteleriyle aşmayı düşünüyorsa, IMF'nin tavrı ve niyeti ortadadır.
Yapılması gereken, ABD'den gelen bu sahte övgülere kulakları kapamak ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünü yaptığı "Milli Ekonomi" paketini derhal hayata geçirmektir.
Konuşmasında, bir buçuk iki yıl gibi kısa bir sürede bankacılık kesiminin sorunlarının halledildiğini, ekonomiden siyasetin çekildiğini ve büyümeye geçildiğini kaydetti.
IMF programlarının hangi ölçülerde hazırlandığını açıkça ortaya koyan Stiglitz'in "IMF, halkların ve ulusların çıkarlarını düşünmüyor, temsil de etmiyor. O yalnızca banka kesiminin çıkarlarını hesaplıyor. Başlıca saplantısı ise, açılmış kredilerin ödeme güvenliği" şeklindeki açıklamaları, Köhler'in beyanlarıyla birebir örtüşmektedir.
Zira, bu reçetelerin gerçek maksadı, ekonomik krize düşmüş ülkeleri kurtarmak ve istikrarı sağlamak olsa idi Türkiye için sarfedilen sözler çok farklı olurdu.
Bugün Türkiye'de halk savaş yıllarından beri yaşamadığı sıkıntılı bir süreçten geçmektedir.
İkinci el çeyizlerin, ikinci el okul kıyafetlerinin tercih edilir olduğu günümüzde alım gücü "sıfır"lanmıştır.
Tüketici kesim, "açız!" feryatlarıyla yalnızca sofrasına getirebileceği bir dilim ekmeğin derdine düşmüştür.
Üretici sınıf da yok olmak üzeredir. Tarım sektöründe uygulanan Tahdit Yasaları ile -ki, IMF talimatıdır- mısır, buğday, şeker pancarı, tütün, fındık vs. mahsullerin fidanları sökülmeye başlamıştır.
Sanayi durmuş, fabrikalar arka arkaya kapatılmakta, her gün yüzlerce işsiz, işsizler ordusuna katılmaktadır.
Kısaca, Türkiye ekonomisi batmıştır. Büyüme negatif (-) değerdedir.
IMF programları, verilen borç kredilerin garantisi olarak görülmektedir. IMF'nin bu talepleri, istediği yasal düzenlemeler; kriz şartları aşmanın değil, borcun teminatı olabilmesi maksadıyladır.
Gelen borç kredilerin aktarılacağı yerlerin dahi IMF anlaşmalarında emredildiği bu borç verme programlarında, Türkiye'ye verilen kaynaklar yalnızca bankacılık sektöründe değerlendirilmiştir.
Köhler'in de ifade ettiği gibi, batık bankalar kurtarıldı ve bankacılık kesiminin sorunları halledildi.
Üretici ve tüketici kesimin pek çok açığı varken, kredilerin yalnızca bankalara aktarılması, IMF'nin kuruluş maksadının bir gereğidir.
Global düzende, modern sömürünün ekonomik ayağını oluşturan IMF; bankaların içinin boşaltılmasına yardımcı olmakta, daha sonra kelepir hale gelen iflas etmiş, ucuz fiyatla dışarıdaki IMF'nin desteklediği şirketler olarak ülke ekonomisini ele geçirmektedir.
IMF programlarından aslında en büyük zararı, bu bankaların teminatı olan devlet görmektedir.
Bugün, Merkez Bankası bu programlar istikametinde emisyonu genişletme vazifesini yerine getirememektedir. Ülkenin doğal kaynakları, enerji kaynakları âdeta hacizli durumdadır.
Kabul ettirilen Tahkim Yasası ve özelleştirme kapsamındaki düzenlemelerle önemli kâr elde eden kamu işletmeleri, uluslararası sermaye tarafından teslim alınmaktadır.
Devlet ve milletin arasını da açan bu uygulamaların, halkı isyan noktasına taşımak ve ülkeyi dış sermayeye hazır hale getirmek gibi bir gayesi de var.
Türkiye'de siyasi irade, içinde bulunduğu buhranı IMF reçeteleriyle aşmayı düşünüyorsa, IMF'nin tavrı ve niyeti ortadadır.
Yapılması gereken, ABD'den gelen bu sahte övgülere kulakları kapamak ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünü yaptığı "Milli Ekonomi" paketini derhal hayata geçirmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002