"Parlamenter sisteme dönmeliyiz" diyoruz. Neden? Çünkü çok sesli, farklı görüşlerin bir arada ifade edilebildiği bir yapı, ülkemiz için daha sağlıklı ve demokratiktir. Ancak şu an yapılmak istenen şey, bir "tek adamdan başka bir tek adama geçiştir." Bu doğru bir yaklaşım değil. CHP ya da başka bir yapı iktidara geldiğinde, aynı sistemin sürmeyeceğinin garantisi var mı?
Bugün Sayın Ümit Özdağ'ın, Sayın Hüseyin Baş'ın ya da benzer şekilde dışlanan siyasilerin hakkını kim savunuyor? CHP'nin bu konudaki tavrı net değil. Biz neden sadece aday üzerinden tartışıyoruz? Asıl tartışmamız gereken şey anayasa, hukuk, sistem meselesi.
Bugün önümüzde sandık olacak mı, olmayacak mı, bu konuda bile kaygılarımız var. Karaman'da BTP Kongresinde yaşadıklarımız, bunun en büyük göstergesi. Tüm yasal izinlerin alınmasına, salonun kongreye eksiksiz şekilde hazırlanmasına ve il seçim kurulu görevlileriyle birlikte sandıklar, onaylı oy pusulaları ve delegelerin salona ulaşmasına rağmen; Bağımsız Türkiye Partisi Karaman İl Başkanlığına tahsis edilen salon, hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeksizin son anda iptal edilmiştir. Bu keyfi müdahale, demokratik sürece açık bir sabotaj niteliğindedir. Resmi bir evrak verilmemekle birlikte "yukarıdan talimat" var denilerek kongrenin yapılmasına izin verilmemiştir. Bu, hukuk devleti açısından kabul edilebilir mi?
Efendim neymiş Sayın Erdoğan'ın resimlerinin üzeri Türk Bayrağı ve Atatürk posterleri ile kapatılmış. Hüseyin Baş'ın ifadesi ile "AKP Genel Başkanının resminin BTP kongresinde ne işi var?"
Daha da önemlisi, yukarıdan gelen talimatlarla bu yasaklar uygulanıyor. Biz bu durumu eleştirince, "Eğer yanlış yaptıysak düzeltelim" diyorlar. Ama artık geç. Bir kere yapılan yanlışın sorumluluğu var. Demokrasi böyle bir şey değildir. O gün seçim kurulunun görevli memurları bizim kongremize giremedi. Bu görüntüler basına da yansıdı. Böyle bir ülkede seçimlerin sağlıklı şekilde yapılabileceğine kim garanti verebilir?
Biz bunları konuşmamız gerekirken hâlâ aday tartışıyoruz. Oysa ilk günden beri söylüyoruz: "Sayın Erdoğan hukuken bir daha aday olamaz. Erken seçim bile yapılsa, anayasa buna izin vermiyor." Ama muhalefet bu konuda net bir duruş sergilemediği gibi, Erdoğan'ın adaylığını çoktan kabullenmiş bile.
Sık sık örnek veriyorum. Ertuğrul Gazi yüzyıllarca dünyaya medeniyet adalet ve merhamet dağıtan Osmanlı'nın temellerini birlik ve beraberlik üzerine inşa etmiştir.
Evlatlarına öğüt vermek için onları huzura çağırır. Ellerine irili ufaklı birer tane ağaç dalı verir.
"Haydi bunu kırın" deyince dallar kırılır.
Daha sonra ikişer dal verir,
"Haydi bunu da kırın" deyince zorlanarak da olsa dallar yine kırılır.
Daha sonra adım adım dalların sayısını artırır.
En sonunda kimse ağaç dallarını kıramaz.
Ertuğrul Gazi tam hikmet dolu öğütlerine başlamadan önce evlatlarına birlik olmanın önemini bu şekilde göstermek istemiştir.
"Evlatlarım tek başınıza ne kadar güçlü̈ olursanız olun mutlaka sizi kıracak bir güç çıkacaktır. Ancak güçlerinizi birleştirince bir ve beraber olunca size kimsenin gücü̈ yetmeyecektir."
Muhalefet de böyle olmalı. Parça parça değil, birlik içinde hareket etmeli. Çünkü Erdoğan birebir siyasette çok etkili bir figür. Dün söylediğini bugün inkâr etse bile halkı ikna edebiliyor. Bu gerçeği kabul etmeliyiz.
Ülkemizde paternalist bir sistem var. Vatandaşın büyük bölümü bir şekilde devlete göbek bağıyla bağlı. Bugün köyde bizi davul zurnayla karşılayan insanlar ertesi gün sandıkta AKP'ye oy verebiliyor. Bu bir gerçeklik.
Muhalefet liderleri bir araya gelmeden oyların herhangi bir muhalefet partisinde toplanması mümkün müdür? Ana muhalefet CHP tek başına bu işi başarabilir mi?
Şimdi soruyorum: CHP'nin somut ekonomi modeli var mı? Ne yapacaklarını net bir şekilde sıralayabiliyorlar mı? Sadece "rasyonel ekonomi" yi AKP iyi yapamadı, biz daha iyi uygularız diyorlar. İfade hoş gibi görünse de içi boş bir "rasyonel ekonomi" denilen şey bize ne kazandırır? Dışa bağımlılığı artırmaktan başka ne işe yaradı? "Benden senden daha çok borç alabilirim." Demek, "ben senden daha çok dış kredi alabilirim" demek bir çözüm müdür? Kapital sistem içerisinde ben daha iyi bir uygulayıcıyım demek, vatandaşın sömürüsüne son verir mi? En önemlisi CHP'nin, Atatürk'ün kurucu değerleri, üniter yapı ve terörle mücadele konularında net bir tavrı var mı? Maalesef göremiyoruz. Dolayısıyla bu şartlarda CHP, tek başına nasıl ipi göğüsleyecek? Varsayalım göğüsledi. Kime ne faydası olacak?
Toplum bu konuda öncülük etmeli, parti yöneticilerini yönlendirmeli. Toplum, muhalefete destek verirken bazı ilkeler çerçevesinde bunu yapmalı. "Ben sana Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalman şartıyla destek veririm" diyebilmeli. Ve bu konuda net duruş sahibi olan muhalefet partileri irili ufaklı bir araya gelmelidir.
Aksi hâlde, bu dağınık yapı içerisinde Erdoğan yine kazanır. 48-52 düzeni devam eder. Halk, Erdoğan'ı hâlâ karşısında "tek seçenek" olarak görmeye devam eder.
Bugün Sayın Ümit Özdağ'ın, Sayın Hüseyin Baş'ın ya da benzer şekilde dışlanan siyasilerin hakkını kim savunuyor? CHP'nin bu konudaki tavrı net değil. Biz neden sadece aday üzerinden tartışıyoruz? Asıl tartışmamız gereken şey anayasa, hukuk, sistem meselesi.
Bugün önümüzde sandık olacak mı, olmayacak mı, bu konuda bile kaygılarımız var. Karaman'da BTP Kongresinde yaşadıklarımız, bunun en büyük göstergesi. Tüm yasal izinlerin alınmasına, salonun kongreye eksiksiz şekilde hazırlanmasına ve il seçim kurulu görevlileriyle birlikte sandıklar, onaylı oy pusulaları ve delegelerin salona ulaşmasına rağmen; Bağımsız Türkiye Partisi Karaman İl Başkanlığına tahsis edilen salon, hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeksizin son anda iptal edilmiştir. Bu keyfi müdahale, demokratik sürece açık bir sabotaj niteliğindedir. Resmi bir evrak verilmemekle birlikte "yukarıdan talimat" var denilerek kongrenin yapılmasına izin verilmemiştir. Bu, hukuk devleti açısından kabul edilebilir mi?
Efendim neymiş Sayın Erdoğan'ın resimlerinin üzeri Türk Bayrağı ve Atatürk posterleri ile kapatılmış. Hüseyin Baş'ın ifadesi ile "AKP Genel Başkanının resminin BTP kongresinde ne işi var?"
Daha da önemlisi, yukarıdan gelen talimatlarla bu yasaklar uygulanıyor. Biz bu durumu eleştirince, "Eğer yanlış yaptıysak düzeltelim" diyorlar. Ama artık geç. Bir kere yapılan yanlışın sorumluluğu var. Demokrasi böyle bir şey değildir. O gün seçim kurulunun görevli memurları bizim kongremize giremedi. Bu görüntüler basına da yansıdı. Böyle bir ülkede seçimlerin sağlıklı şekilde yapılabileceğine kim garanti verebilir?
Biz bunları konuşmamız gerekirken hâlâ aday tartışıyoruz. Oysa ilk günden beri söylüyoruz: "Sayın Erdoğan hukuken bir daha aday olamaz. Erken seçim bile yapılsa, anayasa buna izin vermiyor." Ama muhalefet bu konuda net bir duruş sergilemediği gibi, Erdoğan'ın adaylığını çoktan kabullenmiş bile.
Sık sık örnek veriyorum. Ertuğrul Gazi yüzyıllarca dünyaya medeniyet adalet ve merhamet dağıtan Osmanlı'nın temellerini birlik ve beraberlik üzerine inşa etmiştir.
Evlatlarına öğüt vermek için onları huzura çağırır. Ellerine irili ufaklı birer tane ağaç dalı verir.
"Haydi bunu kırın" deyince dallar kırılır.
Daha sonra ikişer dal verir,
"Haydi bunu da kırın" deyince zorlanarak da olsa dallar yine kırılır.
Daha sonra adım adım dalların sayısını artırır.
En sonunda kimse ağaç dallarını kıramaz.
Ertuğrul Gazi tam hikmet dolu öğütlerine başlamadan önce evlatlarına birlik olmanın önemini bu şekilde göstermek istemiştir.
"Evlatlarım tek başınıza ne kadar güçlü̈ olursanız olun mutlaka sizi kıracak bir güç çıkacaktır. Ancak güçlerinizi birleştirince bir ve beraber olunca size kimsenin gücü̈ yetmeyecektir."
Muhalefet de böyle olmalı. Parça parça değil, birlik içinde hareket etmeli. Çünkü Erdoğan birebir siyasette çok etkili bir figür. Dün söylediğini bugün inkâr etse bile halkı ikna edebiliyor. Bu gerçeği kabul etmeliyiz.
Ülkemizde paternalist bir sistem var. Vatandaşın büyük bölümü bir şekilde devlete göbek bağıyla bağlı. Bugün köyde bizi davul zurnayla karşılayan insanlar ertesi gün sandıkta AKP'ye oy verebiliyor. Bu bir gerçeklik.
Muhalefet liderleri bir araya gelmeden oyların herhangi bir muhalefet partisinde toplanması mümkün müdür? Ana muhalefet CHP tek başına bu işi başarabilir mi?
Şimdi soruyorum: CHP'nin somut ekonomi modeli var mı? Ne yapacaklarını net bir şekilde sıralayabiliyorlar mı? Sadece "rasyonel ekonomi" yi AKP iyi yapamadı, biz daha iyi uygularız diyorlar. İfade hoş gibi görünse de içi boş bir "rasyonel ekonomi" denilen şey bize ne kazandırır? Dışa bağımlılığı artırmaktan başka ne işe yaradı? "Benden senden daha çok borç alabilirim." Demek, "ben senden daha çok dış kredi alabilirim" demek bir çözüm müdür? Kapital sistem içerisinde ben daha iyi bir uygulayıcıyım demek, vatandaşın sömürüsüne son verir mi? En önemlisi CHP'nin, Atatürk'ün kurucu değerleri, üniter yapı ve terörle mücadele konularında net bir tavrı var mı? Maalesef göremiyoruz. Dolayısıyla bu şartlarda CHP, tek başına nasıl ipi göğüsleyecek? Varsayalım göğüsledi. Kime ne faydası olacak?
Toplum bu konuda öncülük etmeli, parti yöneticilerini yönlendirmeli. Toplum, muhalefete destek verirken bazı ilkeler çerçevesinde bunu yapmalı. "Ben sana Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalman şartıyla destek veririm" diyebilmeli. Ve bu konuda net duruş sahibi olan muhalefet partileri irili ufaklı bir araya gelmelidir.
Aksi hâlde, bu dağınık yapı içerisinde Erdoğan yine kazanır. 48-52 düzeni devam eder. Halk, Erdoğan'ı hâlâ karşısında "tek seçenek" olarak görmeye devam eder.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Muhalefet değişmezse, iktidar değişmez / 05.05.2025
- Adayları değil, hak ve adaleti tartışmalıyız / 04.05.2025
- Türkiye'nin geleceği için doğru bir zemin arayışı / 28.04.2025
- İstanbul depremi ve gerçekler / 27.04.2025
- Meydanlar bize ne mesaj veriyor? / 31.03.2025
- Büyük İsrail Projesi ve Kürt Özerk Bölgesi / 23.03.2025
- Kadınların hak arayışı ve ekonomik bağımsızlık / 18.03.2025
- Gençler umutlarını kaybediyor / 17.03.2025
- Atatürk ve demokrasi / 14.03.2025
- Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü / 13.03.2025
- Adayları değil, hak ve adaleti tartışmalıyız / 04.05.2025
- Türkiye'nin geleceği için doğru bir zemin arayışı / 28.04.2025
- İstanbul depremi ve gerçekler / 27.04.2025
- Meydanlar bize ne mesaj veriyor? / 31.03.2025
- Büyük İsrail Projesi ve Kürt Özerk Bölgesi / 23.03.2025
- Kadınların hak arayışı ve ekonomik bağımsızlık / 18.03.2025
- Gençler umutlarını kaybediyor / 17.03.2025
- Atatürk ve demokrasi / 14.03.2025
- Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü / 13.03.2025