Müslümanların güneşini bile sömürüyorlar
"Bunun maliyeti de milyonlarca Müslüman'ın evinden olması, yüz binlerce Müslüman'ın hayatını kaybetmesi oldu. Niçin? Avrupa, ABD enerji kaynaklarından mahrum kalmasın diye." şeklinde konuşan Fuat Şengül'ün çarpıcı konuşmasını siz Yeni Mesaj okurlarının dikkatine sunuyoruz:
"Kıymetli hanımefendiler, beyefendiler ve genç kardeşlerim?
Gündeme farklı bir açıdan bakmaya çalışacağız. Sizlerle beraber hepimiz kıymetli üstadımızdan Büyük Ortadoğu Projesi'ni ve Arap Baharı'nı daha başlamadan önce, Condolezza Rice ABD dışişleri bakanı iken verdiği demeçlerle öğrenmiştik. Türkiye gündemine ilk defa Meltem TV ekranlarında hem Genel Başkanımız hem de arkadaşlarımız taşıyarak bu tehlikeyi ifade etmişler, gerekli önlemlerin alınması için hem Türkiye'deki iktidarı hem de bu komşu ülkelerdeki kişileri bilgilendirmişlerdi.
Bugün ben size, onlara yaşatılan Arap Baharı'nın Kuzey Afrika ülkelerinin de içinde bulunduğu 22 tane Müslüman ülkesine niye yapıldığını ve arkasından bizi ilgilendiren kısmı paylaşmak istiyorum.
Arap Baharı'nın yaşandığı ülkeleri hatırlarsak, Tunus'ta demokrasi isteyen, haksızlığa uğrayan bir Arap genci ve Facebook üzerinden bunun örgütlenmesiyle ilgili bir hareket başlatılmıştı. Tunus, Libya ve Mısır hızlı bir şekilde parçalanmaya, bölünmeye ve şiddet olaylarına maruz kalmışlardı. 22 İslam ülkesine demokrasi getirilecek algısı altında; aslında enerji politikaları belirlendi.
'Desertek Projesi'
Aklınızda kalması için biraz altını çizerek söyleyeceğim bunu daha sonra da kullanabilesiniz diye; "Desertek Projesi" diye bir proje yapıldı.
2005 yılında bu projenin amacı şu; yıllardır peşinde koştuğumuz Avrupa Birliği kendi kendine yetebilecek hiç bir enerji kaynağına sahip değil. İşte Almanya, Fransa Avrupa'nın en büyük 2 devleti ama baktığınız zaman ne su enerji kaynakları var, ne yenilenebilir enerji kaynakları, ne de güneşleri var, sadece ve sadece Rusya'dan ithal ettikleri doğalgazla ve ellerinde az kalan kömürleriyle hayatlarını idare ettirmek zorundalar.
Onun için en başından beri Genel Başkanımızın anlattığı bir örnek var: Gulf Stream akımının soğuyacağı ve bunun Amerika'yı bir buzula dönüştüreceği. Bu yüzden kendilerine yeni bir memleket aradıkları için Irak'a demokrasi getirdiklerini defalarca dinledik.
Aynı şey Avrupa için de geçerli. Avrupa'da hayatın devam edebilmesi için enerji kaynaklarının kullanılabileceği alanlara ihtiyaç var. Size çok enteresan bilgi vereceğim: Ne dedi Genel Başkanımız; Allah sınırsız kaynaklar verdi ama ihtiyaçlarımız sınırlı. Bunu bir cümle olarak duyduk geçtik veya bunun birçok ekonomik verisini anlattık. Bunlardan bir tanesi de Allah'ın bize bahşettiği dünyaya bahşettiği 'güneş enerjisi' bu; "Desertek Projesi."
Avrupa, Kuzey Afrika'nın güneşini de sömürüyor
Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere Ortadoğu'daki ülkeleri içine alacak şekilde çöllerden güneş enerjisi üretilmesi ve bunun Avrupa'daki hayatın devamının garantisi olarak bakılmasıdır. Onun için Fransa, çok kısa bir süre içerisinde NATO kaynaklı deyip Libya'yı bombaladı. Niye bombaladı, çünkü Kaddafi ölmeden önce veya öldürülmeden önce bununla ilgili açıklama yaptı. Dedi ki: "Petrolümüzü sömürdüler, bundan sonra da güneşimizi sömürecekler." Niye dedi bunu? Çünkü "Desertek Projesi" diyor ki; Kuzey Afrika'da 25 tane elektrik santrali kuracağım ve bunun 12 tanesini de Libya'ya yapacağım. Niye diyor bunu? Çünkü Rabbimiz sınırsız bir enerji kaynağı vermiş; Güneş.
Çölde bunun bin kat daha fazlasını vermiş ve yapılan teknik incelemelerde görülen şu ki; 6 saatte çölün aldığı güneş enerjisi, tüm dünya insanlığının bir yılda tüketeceği enerjiye eşdeğer. Sadece 6 saatten bahsediyorum. Bunun teknolojisini geliştirdiler. Ve bunu bugün ilki Tunus'ta 2018'de devreye alınmak üzere çölde inşasına başladılar. Neyden sonra?
O bölgeye demokrasiyi getirdikten sonra, kendi kontrollerine, kendi ihtiyaçlarına hazır vaziyete getirdikten sonra!
Çok kısa olarak aklınızda kalsın diye söyleyeceğim. Bize hep anlatıyorlardı. Neydi? Türkiye'de de bahsediyorlardı neydi? Güneşten, panellerle elektrik enerjisi üretiriz diye. Bu projeyle beraber yepyeni bir teknolojiye geçiliyor.
O da nedir; Güneş, içbükey aynalarla tek bir noktaya toplanacak, burada su buharlaştırılacak ve buhar tribünleriyle beraber elektrik üretilecek. Böylece verimlilik, güneş enerjisinden bire on bine, bire yirmi bine katlanmış olacak. Bunun maliyeti de ne oldu? Milyonlarca Müslüman evinden oldu, on binlerce Müslüman hayatından oldu. Niçin? Avrupa, enerji kaynaklarından mahrum kalmasın diye.
Suriye stratejik bir bölge
Peki bu, Suriye'de farklı bir şey mi? Suriye'de farklı bir şey değil arkadaşlar. Suriye'ye de demokrasi getirmek isteyenler, Niye Esad gitsin, niye Esad ile olmaz dediklerini kısaca birkaç notla anlatmak istiyorum:
İran çok büyük bir doğalgaz üreticisi, ama bu doğalgazı birincil tüketiciye, yani kime; sanayileşmiş ülkelere, Avrupa'ya satmak zorunda. İki tane alternatif var; bir tanesi Türkiye'den döşenecek boru hatları. İkincisi, Körfez üzerinden Irak-Suriye hattıyla Akdeniz'e açılması. Bu kimin işine gelir; bu İran'ın işine gelir. Amerika'nın işine gelir mi, gelmez. Rusya'nın işine gelir mi, ona da gelmez.
Ama Irak-İran savaşını meydana getirenler, bu amaçlarında başarılı olamadıkları için yeni bir savaşa ihtiyaçları vardı. Onun için Irak'a demokrasi getirilmeye çalışıldı, onun için Suriye'ye demokrasi getirilmeye çalışıldı. Niye? Çünkü "Şıha Gaz Projesi" Bağdat'a kadar ulaşmış, eğer bu savaşlar çıkmasa çok kısa zaman içerisinde Lazkiye Limanı'na kadar gelecek ve Müslümanlar doğalgazlarını satıp para kazanacaklar.
Aynı şekilde niye Erbil'de, Niye Süleymaniye'de bir Kürt Devleti kurma peşindeler? Çünkü oradaki petrolün de bir şekilde Akdeniz'e ulaştırılması lazım. Nerden ulaştırılacak? O da Suriye'den ulaştırılacak. İsrail, gaz projeleri yaptı, Akdeniz'i işgal etti; buradaki doğalgaz projeleri nereden ulaştırılacak, o da Suriye üzerinden ulaştırılacak. Yani orada milletini düşünen, memleketini düşünen bir lider olduğu müddetçe, yani orada Esad olduğu müddetçe bu boru hatlarının kafalarına göre, kendi menfaatlerine göre gitmesi imkânsız. Onun için Esad gitmeli, Esad'dan kurtulmalıyız mantığıyla devam ediliyor.
Gelelim Türkiye'ye
Peki, gelelim bize. Ülkede birçok operasyon yaşandı. Neydi; Ergenekon operasyonu, kumpaslar, arkasından FETÖ operasyonları. Bundan milletin haricinde en büyük zararı hangi kurum gördü; ordu. Yani bu milletin bağımsız bir millet olarak kalmasını temin edecek olan silahlı kuvvetlerimiz en büyük zararı gördü. Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan adam terörle yargılanıp 6 sene hapis yattı. Diğer birçoğu da yatıp çıkan insanlar var. Her operasyon neticesinde silahlı kuvvetler öyle ya da böyle büyük zararlar gördü. Peki, bu kadar basit miydi, neden bu yapıldı? Sadece Türkiye'deki terör meselesinden dolayı mı? Yoo!
Ortadoğu'da, -biz de bir Ortadoğu ülkesi olarak görülüyoruz bunu da hiç bir zaman unutmayın- ülkeler petrol rezervleri ve askeri kuvvetler olarak dizilmiş ve emperyalist güçler bu ülkelerle ilgili müdahalelerini yaparken petrol kaynaklarını birinci sıraya alıp işte Suriye'yi, Irak'ı, Libya'yı, Tunus'u ve diğerlerini aldı. Ama bu arada her ne kadar petrol kaynakları açısından değerlendirilmeyen ikinci kategori neydi; silahlı güçleriydi. Burada da Türkiye, bölgede 613 bin kişilik askeri güçle en büyük silahlı güç.
Diyorlar ki emperyalist güçler; biz buraları rahatlıkla işgal edebilmemiz için ya petrol kaynakları olan yerlere bir an önce çökeceğiz, ama silahlı kuvvetleri olanları da bir şekilde yıpratıp onları oyunun dışında bırakmalıyız. Bunu düşünürken sadece orduya operasyon yaparak değil, kendilerine uygun yöneticileri iktidarlara taşıyarak da yapıyorlar tabi?
Her biri beraberinde birçok oyunu da getiriyor. Niçin? 2002 yılından bu yana Bağımsız Türkiye Partisi kurulduğundan beri ne dedi Genel Başkanımız; Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal, demokratik laik bir hukuk devleti olarak ayakta tutabilmemiz için ordusuyla milletiyle, ekonomisiyle, vatandaşıyla, Atatürk'ü ile hep bir ve beraber olmalıyız. Bunu beceremezsek ülkemizi ayakta tutmamız mümkün değildir. Niye bize hep bugüne kadar düşman gösterilmeye çalışılan, lehimize olanı aleyhimizeymiş gibi göstermeye çalıştılar. Bu planlar sadece bu günler için değil bundan sonraki 20 yıllar için yapıldığından oldu.
Türkiye'de çok zengin petrol yatakları var
Son olarak şunu ifade ederek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Eğer biz memleketimizin değerlerine sahip çıkmazsak ki en büyük değer de insan değeri; eğer biz memleketimizin yetiştirdiği değere sahip çıkmazsak, bizi elimizden tutup, düştüğümüz yerden kaldıracak olan, fikri, projesi olan lidere sahip çıkmazsak, şimdi sizlere okuyacağım petrol kuyularının açılmasını hayal olarak görürüz.
Burada 65 tane noktada açılmış, rezervleri trilyon metreküplere, milyon varillere ulaşan petrol yerleri var. Ben, üç beş tanesini sayacağım. Bunları aklımızda tutalım. Bu sayacaklarım petrol kuyularının adıdır.
En birincisi, hep gündemimizde olan yer Diyarbakır petrol kuyuları, Mardin petrol kuyuları, Bismil petrol kuyuları, Hazro çayı petrol kuyuları, Sinan petrol kuyuları, Batman çayı petrol kuyuları, Dicle, Midyat, Bitlis çayı petrol kuyuları, Siirt Botan çayı petrol kuyuları. Bu Botan'ı hatırlıyor musunuz? PKK, Botan Çayı'nın altını istiyoruz diye habire konuşur. Habur, tanıdık değil mi?
Fındık, Cizre, hiç kimsenin beğenmediği Hakkari, Çölemerik, Ahmediye ve daha birçok nokta. 65 tane noktada petrol kuyusu açıldı ve üzeri betonlandı. Ne zamana kadar, Türkiye tekrar Sevr haritasındaki gibi ne zaman parçalanırsa oraları Fransızların, İngilizlerin, artık kime peşkeş çekilecekse onların eline geçeceği güne kadar?
Ya da bizlerin gayreti, milletimizin basiretiyle Prof. Dr. Haydar Baş'ın iktidara geldiği güne kadar diyor, saygılarımı sunuyorum."
SELİM AYANOĞLU / AFYONKARAHİSAR