Mustafa Kemal’in hilafetle ilgili görüşleri -1-
Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilanından sonra hilafet ve saltanat makamını birbirinden ayırmıştır
24.09.2025 00:07:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilanından sonra hilafet ve saltanat makamını birbirinden ayırmıştır.
Nutuk'ta hilafetle ilgili görüşleri bizzat kendi kaleminden aktarılmıştır.
Bıraktığı ve bugüne kadar gizli tutulan vasiyetinde dahi hilafetin bahsi geçer ve devletin kurulmasından bir süre sonra hilafetin tekrar ilanını hesap etmektedir.
Bu bahislere geçmeden evvel, Millî Mücadele yıllarında yayınlanan bir fetvadan bahsedelim.
Her ne kadar, İstanbul Hükûmeti, 11 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade es-Seyyid Abdullah imzasıyla yayınlattığı fetvada "hilafet katına ihanet etmektedirler" dese de, Mustafa Kemal ve Kuvvacılar, hilafetin de kurtarılması gereğine inanmaktaydılar.
Şeyhülislam'ın fetvasında şu ifadeler vardır:
"… Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hâlâ kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak, dince yapılması gerekli olup, Allah'ın 'öldürünüz' emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır?
Cevap: Allah bilir ki olur."
Kuvva hareketi, "Padişah ve halife dahi esirdir. Makam-ı hilafet ve saltanatın kurtarılması lazımdır" temelinde Ankara Müftüsü ve Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Mehmet Rıfat Efendi ve beş müftü, 9 müderris ve medrese müdürü ile altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil 20 kişilik bir grup hilafetle ilgili bir fetva yayınladı.
19-22 Nisan tarihinde Öğüt, İrade-i Milliye, Açıksöz gibi gazetelerde çıkan fetvanın önemli kısımları şöyleydi:
1- Dünyanın nizamının sebebi olan İslam halifesi hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emirinin sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanı olan düşman devletler tarafından fiilen işgal edilerek, İslam askerleri silahlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız yere şehit edilmiş, halifelik merkezini koruyan bütün istihkamlar, kaleler, savaş aletleri zapt edilmiş…
Halifenin rızası olmadığı halde, Osmanlı toprakları olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa taraflarına düşmanlar saldırıp oradakileri Müslüman olmayan uyruklarımızla el ele vererek İslamları toptan yok etmeye, mallarını yağmalamaya ve kadınlarına tecavüze kalkışmışlardır.
Anlatılan şekilde harekete ve esirliğe uğrayan halifelerini kurtarmak için ellerinden geleni yapmaları bütün Müslümanlara farz olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olur.
Halifeliğin gasp edilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan mücadelede ölenler şehit, kalanlar gazi olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.
Bu sûretle din uğrunda savaşan ve görevini yapan halka karşı düşman tarafını iltizam ederek silah kullananlar ve adam öldürenler şeriat bakımından en büyük günahı işlemiş ve fesatçılık etmiş olurlar mı?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar."
Bir tarafta halifeye başkaldırı olarak değerlendirilerek halkı Kuvva hareketine karşı kışkırtan bir İstanbul Hükûmeti; diğer yanda halifeye saldırı var, halifeyi kurtarmak lazım şeklinde anlatılarak halkın desteği alınarak oluşturulan bir Kuvva-yi Milliye…
Hatta Kurtuluş Savaşı'nda İslam'a ve halifeye yönelik bir saldırıya olan müdafaadaki samimiyet o kadar gerçektir ki, o tarihte İngiltere'nin işgalindeki Türkiye'ye, bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan'daki samimi Müslüman Hindular, esir edilen halifenin kurtarılması için "hilafet fonu" oluşturmuştur.
Hinduların da "Ankara'ya yardım fonu" adı ile biriktirdiği paralar, "İslamiyet'in kılıcı" ilan ettikleri Mustafa Kemal'in adına ve şahsına gönderilmiştir.
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından hazırlanan "Türk İstiklal Harbi İdari Faaliyetleri" isimli 1975 yılında basılmış eserde Hindistan'dan, halifenin kurtuluşu için 1921 Aralık'ından, 12 Ağustos 1922'ye kadar 675 bin Türk Lirası karşılığı 106.400 İngiliz Lirası gönderilmiştir.
1 Kasım 1922'de saltanat, 3 Mart 1924'de halifelik kaldırılmıştır.
Atatürk, her ikisi hakkında da Millet Meclisi'nde yapılan görüşmelerde, Hz. Muhammed'den örnekler vermiştir:
"Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Fahr-i Âlem Efendimiz bu kütle-yi Arap içinde Mekke'de dünyaya gelmiş bir vücud-u mübarek idi.
Ey arkadaşlar! Allah birdir, büyüktür.
Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel, kavminin muhabbetine, hürmetine, itimadına mazhar oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risalet geldi."
Atatürk, saltanat ve halifelik makamını samimiyetle kaldırmıştır. Yani halifelik unvanı kaldırılmıştır. Ancak hilafete dokunulmamıştır. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Nutuk'ta hilafetle ilgili görüşleri bizzat kendi kaleminden aktarılmıştır.
Bıraktığı ve bugüne kadar gizli tutulan vasiyetinde dahi hilafetin bahsi geçer ve devletin kurulmasından bir süre sonra hilafetin tekrar ilanını hesap etmektedir.
Bu bahislere geçmeden evvel, Millî Mücadele yıllarında yayınlanan bir fetvadan bahsedelim.
Her ne kadar, İstanbul Hükûmeti, 11 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade es-Seyyid Abdullah imzasıyla yayınlattığı fetvada "hilafet katına ihanet etmektedirler" dese de, Mustafa Kemal ve Kuvvacılar, hilafetin de kurtarılması gereğine inanmaktaydılar.
Şeyhülislam'ın fetvasında şu ifadeler vardır:
"… Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hâlâ kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak, dince yapılması gerekli olup, Allah'ın 'öldürünüz' emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır?
Cevap: Allah bilir ki olur."
Kuvva hareketi, "Padişah ve halife dahi esirdir. Makam-ı hilafet ve saltanatın kurtarılması lazımdır" temelinde Ankara Müftüsü ve Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Mehmet Rıfat Efendi ve beş müftü, 9 müderris ve medrese müdürü ile altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil 20 kişilik bir grup hilafetle ilgili bir fetva yayınladı.
19-22 Nisan tarihinde Öğüt, İrade-i Milliye, Açıksöz gibi gazetelerde çıkan fetvanın önemli kısımları şöyleydi:
1- Dünyanın nizamının sebebi olan İslam halifesi hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emirinin sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanı olan düşman devletler tarafından fiilen işgal edilerek, İslam askerleri silahlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız yere şehit edilmiş, halifelik merkezini koruyan bütün istihkamlar, kaleler, savaş aletleri zapt edilmiş…
Halifenin rızası olmadığı halde, Osmanlı toprakları olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa taraflarına düşmanlar saldırıp oradakileri Müslüman olmayan uyruklarımızla el ele vererek İslamları toptan yok etmeye, mallarını yağmalamaya ve kadınlarına tecavüze kalkışmışlardır.
Anlatılan şekilde harekete ve esirliğe uğrayan halifelerini kurtarmak için ellerinden geleni yapmaları bütün Müslümanlara farz olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olur.
Halifeliğin gasp edilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan mücadelede ölenler şehit, kalanlar gazi olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.
Bu sûretle din uğrunda savaşan ve görevini yapan halka karşı düşman tarafını iltizam ederek silah kullananlar ve adam öldürenler şeriat bakımından en büyük günahı işlemiş ve fesatçılık etmiş olurlar mı?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar."
Bir tarafta halifeye başkaldırı olarak değerlendirilerek halkı Kuvva hareketine karşı kışkırtan bir İstanbul Hükûmeti; diğer yanda halifeye saldırı var, halifeyi kurtarmak lazım şeklinde anlatılarak halkın desteği alınarak oluşturulan bir Kuvva-yi Milliye…
Hatta Kurtuluş Savaşı'nda İslam'a ve halifeye yönelik bir saldırıya olan müdafaadaki samimiyet o kadar gerçektir ki, o tarihte İngiltere'nin işgalindeki Türkiye'ye, bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan'daki samimi Müslüman Hindular, esir edilen halifenin kurtarılması için "hilafet fonu" oluşturmuştur.
Hinduların da "Ankara'ya yardım fonu" adı ile biriktirdiği paralar, "İslamiyet'in kılıcı" ilan ettikleri Mustafa Kemal'in adına ve şahsına gönderilmiştir.
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından hazırlanan "Türk İstiklal Harbi İdari Faaliyetleri" isimli 1975 yılında basılmış eserde Hindistan'dan, halifenin kurtuluşu için 1921 Aralık'ından, 12 Ağustos 1922'ye kadar 675 bin Türk Lirası karşılığı 106.400 İngiliz Lirası gönderilmiştir.
1 Kasım 1922'de saltanat, 3 Mart 1924'de halifelik kaldırılmıştır.
Atatürk, her ikisi hakkında da Millet Meclisi'nde yapılan görüşmelerde, Hz. Muhammed'den örnekler vermiştir:
"Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Fahr-i Âlem Efendimiz bu kütle-yi Arap içinde Mekke'de dünyaya gelmiş bir vücud-u mübarek idi.
Ey arkadaşlar! Allah birdir, büyüktür.
Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel, kavminin muhabbetine, hürmetine, itimadına mazhar oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risalet geldi."
Atatürk, saltanat ve halifelik makamını samimiyetle kaldırmıştır. Yani halifelik unvanı kaldırılmıştır. Ancak hilafete dokunulmamıştır. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.