Özgecan kızımızın hunharca katledilmesinin ardından Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Ayşenur İslam, "Bu olay dileyelim ki bir milad olsun'' dedi. Ama medyada yapılan programlardan, sanal alemdeki yorumlardan, gazete yazılarından bir daha anladık ki insanlarımız belli konulardaki bakışaçılarını değiştirmedikleri sürece böyle olayları yaşamaya ve tekrar tekrar üzülmeye mahkumuz. Nitekim olayın hemen akabinde başka ölüm olaylarının haberlerini izledik, okuduk. Bunların yakın zamanda ardı arkası kesileceğe de benzemiyor. Peki bu olayları engellemenin ya da en azından azaltmanın yolu nedir?Aslında vatandaşının can,mal ve namus emniyetini korumak devletin görevidir. Tabii ki hiçbir suçu % 100 önleyemezsiniz ama bu hükümet dönemindeki tabloya baktığımızda önlemek şöyle dursun, suç oranlarındaki artışlar dehşet verici. Cinsel saldırı suçlarında karara bağlanmış dava sayısı 2002'de 7449 iken, 2013'te 11155 olarak karşımıza çıkıyor. TUİK verilerine göre kadın cinayetlerindeki artış oranı son on yılda %47. Şiddete maruz kalan kadın sayısında da çok büyük bir artış var. Rakamları burada vermiyorum, çünkü şikayette bulunulan olay sayısından çok daha fazlası resmi kaynaklara yansımıyor, çünkü çoğu kadın korktuğu veya utandığı için şikayette bulunmuyor. Yine TUİK verilerine göre son iki yılda intihar oranları da %25 artış gösterdi. Araştırmada; intihar nedenlerinin de sosyolojik ya da psikolojik değil, çoğunlukla ekonomik, yani geçim sıkıntısı olduğu görülüyor. Peki, bu işin çözümü toplu taşıma araçlarına panik butonu takmak mıdır? Ya da çocuklarımıza çığlık atmayı öğretmek midir? Örneğin Özgecan'ın bindiği minibüste panik butonu olsaydı başına gelenler değişir miydi? Çığlık atsaydı demiyorum çünkü kim bilir ne çığlıklar atmıştır ama duyan olmamıştır. Buton olsaydı da acaba basacak fırsatı olur muydu? Ya da ne işe yarardı? Minibüslere takip cihazı takılsın, güzergahtan çıktıklarında tespit edilsin gibi tavsiyeler oldu. Tespit edilse de siz o aracı gidip bulana kadar neler olup biter farkında mısınız? Çok şey mi istiyoruz? Söyleyin! Çocuklarımız akşam eve sağ salim dönsün istiyoruz. Kadınlar dayak yemesin, taciz edilmesin istiyoruz. Karnımız doysun istiyoruz. Sırtımız giysin istiyoruz. Hiçbir yakınımız borcundan dolayı, geçim sıkıntısından dolayı kendi canına ya da yakınlarının canına kıymasın istiyoruz. Ama öyle bir ülke olduk ki neredeyse sokağa çıkmaya, minibüse ya da taksiye binmeye korkuyoruz. İnsanımız acaba bu ay işten atılır mıyım diye korkarak yaşıyor. Kredi kartı ekstresinden korkuyor. Ev kirasından korkuyor. Umudunu kaybetmiş, isyan eder vaziyette, psikolojisi bozulmuş, sinirini bir şeylerden çıkarmak için şiddete baş vurur hale gelmiş. Kimse kusura bakmasın, bunun sorumlusu hükümettir. Hem de üç açıdan. Birincisi vatandaşı geçim sıkıntısına sokan, borçtan harçtan cinnet geçirir vaziyete getiren ekonomik politikalarıyla bu hükümettir. İkincisi, hizmet ettiği dinlerarası diyalog faaliyetleri ile, açtığı kilise evlerle, zinayı suç olmaktan çıkarmasıyla, domuz etini bu millete kasaplarda satmasıyla, İslam'la alakası olmayan fetvalar verdirerek insanımızın imanıyla, vicdanıyla oynaması sebebiyle bu hükümettir. Üçüncü olarak da idam yasasının kalkması ile, değişen kanunlarla bu suçların yaptırımının caydırıcı olmamasıyla yine bu hükümettir. Öyleyse bütün bunlardan şunu anlıyoruz ki bu politikalar devam ettiği sürece ve önemsermiş gibi üretilen yetersiz ve anlamsız önlemlerle hiç bir yere varamayız. Bu vahim olaylar azalmak şöyle dursun -temenni etmiyoruz ama- artarak devam edecektir. Bu gidişten kurtulmanın tek yolu vardır. O da yeniden vicdanlı, imanlı, duyarlı nesiller yetiştirmektir. İnsanlarımızı hem madden, hem manen doyurmaktır. Bunu yapabilecek olan tek insan da Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Dünyada 150 ülkede uygulanan Milli Ekonomi Modeli ile karnımızı doyuracak olan da, kadınımıza gereken değeri verecek olan da, manen bizi irşad edecek, Rabbimizin muradı olan, ve bizi tüm yanlışlarımızdan ayıktıracak olan Ehl-i Beyt bakışını bize kazandıracak olan da Haydar Baş Bey'dir. Öyleyse iş vatandaş olarak bize düşüyor. Olayları doğru analiz etmezsek, ''nasıl bir ülke olduk?'' diye sormaya devam ederiz. Gidecek bir yerimiz de yok?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020