Uzun ve meşakkatli bir yolculuk yaşanıyor...Elest Meclisi'nde bidayet bulan sefer, dünya üzerinde binbir cilveyle ve her an yeni bir tezahürle, "sen dursan o durmaz" bir ivmeyle sürüp gidiyor... Beklesen de beklemesen de "sana ait küçük sûr borusu" çalıncaya kadar telaşeye devam... Yap, yık, söyle, sus, geri dur, ileri koş... Yada binbir benzerle her an yeni bir devinim içinde ol, sonuç aynı kapıdan tahta atla çıkıştan ibaret...Muayyen bir vakte kadar, sanki o vakit hiç gelmeyecekmiş gibi koşup duran nefisler, gönüller, eller, ayaklar...İhtiyaç neye? Bu herc ü merc oluşun anlamlandırılması için bir sır, bir şifre varmı? Elbette, bu debdebeyi manalı kılacak hususlar var... Söylemek icab ederki; "selim kalb", "husn-i niyet" ve "Rıza-i Bari derdi" cümle meşakkatlerin, seferlerin, gayretlerin ve taatlerin önündeki bir mesabesindedirler. Bu üç anahtar, bütün kapıları açmada kullanılacak, sihirli unsurlardır. Nereye yönelsen, ne yapsan, nasıl baksan, ne hissetsen; önünde bu üç kardeş varsa, felâha vuslat ümid edilir.Tam bu noktada, selim olan kalbin hüsn-i niyetle Rıza-i Bari derdine düşmesi için kişinin sürekli helal lokma yeme tasası taşıması, Yaradan'a karşı haya ve edebte kusur etmemesi, insanlara hakkı ve hayrı tavsiye edip bozgunculara aman vermemesi ve hususen dua, tefekkür, istiğfar ve tesbihi tabii hale getirmesi cap eder. Söz başında bahsettiğimiz bütün hengameler, bu oluşun varolması halinde hiçbir yorgunluk sebebi olamaz. Çünkü gönül, beden neyle meşgül olursa olsun, yalnız O'nunla olur. Zaten O'nunla oldunmu, gerisinin anlamı, zorluk yada kolaylık, sakinlik veya telâşe, farketmez olur...İncelikle, titizlikle, hassasiyetle, özenle; şu dünyayı ma'mur etme, ihya etme, güzelleştirme çabamızın ve doymak bilmeyen arzu ve ihtiraslarımızın ihtiyaçlarına cevap verme gayretlerimizin yanına; kalbimizi arındırma, niyetlerimizi düzeltme ve yalnız O'nun affı, rahmeti, keremi ve razılığından başka hiçbir şeyin fayda vermeyeceği gerçeğini birazcık koyabilsek, bu noktadaki "gayret kayığı"mızı suya indirsek, kürek çekmesek de rüzgarın ötelemesiyle dahi ilerlesek; hayatımız, nefeslerimiz, yarenliklerimiz uhuvvetimiz, bereketimiz bir başka olacak, sabah erken olsun, daha çok koşalım diye dua eder olacağız... Bu cümleden olarak; "nasip yağmurları hepimizin omuzlarına nihayetsiz düşşün..."Binbir umut ve rahmet dileğiyle...
Vesselam....
Ahmet Emin Bektaş / diğer yazıları
- Sancaktar / 11.05.2020
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013