‘O kanla benim ilgim yok’
Hz. Ali (a.s.), Muaviye’ye yazdığı mektubunda şu ikazda bulundu: “Ey Muaviye, ben, Osman’ın kanından, halkın en uzağıyım, o kanla benim hiçbir ilgim yok; ben ondan tamamıyla ayrılmış bir haldeydim. Fakat sen, nail olmak istediğin şeyi gizlemek için suçum olmadığı hâlde beni bu işle töhmet altına alıyorsun”
09.01.2025 11:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali, Cemel savaşından Kûfe'ye dönüp Muaviye'nin biat etmemekte inat ettiğini anlayınca yakınlarına danışmıştı. Mâlik el Eşter, derhal Şam'a gidilmesi görüşündeydi. İleri gelenlerin çoğu da bu fikri benimsemişti.
Ancak Hz. Ali, daima savaşın, karşı taraftan başlamasını bekler, sonradan karşı tarafın, herhangi bir hususta haklı olduğunu iddiaya kalkışmaması için bütün delilleri gösterirdi.
Bu bakımdan Muaviye'ye bir elçi göndermek ve bir mektup yollamak istedi. Bu fikrini söyleyince evvelce Hz. Osman tarafından Hemedan valisi olan ve gene Hz. Osman'ın Azerbaycan valisi bulunan Kays oğlu Eş'as'la beraber Hz. Ali tarafından dâvet edilerek Kûfe'ye getirtilen Abdullah el-Becli oğlu Cerir, "Ey Mü'minlerin Emiri, Muaviye'ye beni gönder. O beni sever, sayar; belki bu işi başarırım, sözümü dinletirim" dedi.
Cerîr, Hz. Peygamber'in vefatından kırk gün önce Medine'ye gelmiş, Müslüman olmuştu. Irak savaşlarında çok işe yaramıştı. Sonradan Kûfe'ye yerleşmişti. Kûfe'de bir evi vardı, hatırı sayılırdı. Nitekim Eş'as da Kinde kabilesi şeyhlerindendi. Hicretin onuncu yılında altmış kişiyle Medine'ye gelmiş, Müslüman olmuş, Hz. Ebû Bekir'in kız kardeşini almış, Irak ve İran savaşlarında bulunmuş, sonra Kûfe'de yerleşmişti. (el-istiâb, c.l, s.90-91, 51-52).
Mâlik el-Eşter, "Ey Mü'minler Emiri, Cerir'i yollama. And olsun Allah'a, onun dileği sanıyorum ki onların dileğine uygun; niyeti, onların niyetinin aynı" dedi.
Hz. Ali, "Bırak yâ Eşter, gitsin, bakalım ne cevap getirecek?" buyurdu.
Hz. Ali, Muaviye'ye şu mektubu gönderdi:
"Rahmân ve Rahim Allah adıyla...
Allah kulu, Mü'minler Emiri Ebu Tâlib oğlu Ali'den Ebu Süfyân oğlu Muaviye'ye...
Senin de bilmen gerektir ki Medine'de edilen biate, Şam'da bulunduğun hâlde senin de itaat etmen lâzımdır. Çünkü Ebu Bekir'e, Ömer'e, Osman'a biat edenler, bana da etmişlerdir. Artık burada bulunanlara bir başkasını seçmek, bulunmayanlara da olup biteni kabul etmemek mümkün değildir.
Bu işe ehil olan ve salâhiyeti bulunan Muhacirlerle Ensar'ın birleşmesinden sonra İmam olan kişiye itaat etmek farzdır, birlikten ayrılanı razı etmek, kabul etmezse onunla savaşmak icap eder. Allah da, Müslümanların doğru yolundan sapanları çetin bir azapla azaplandırır.
Ömrüme and olsun ey Muaviye, dileğini bırakır da aklınla dikkat eder, bakarsan görürsün ki ben, Osman'ın kanından, halkın en uzağıyım, o kanla benim hiçbir ilgim yok; ben ondan tamamıyla ayrılmış bir haldeydim; fakat sen, nail olmak istediğin şeyi gizlemek için suçum olmadığı hâlde beni bu işle töhmet altına alıyorsun." (Nehcü'l-Belâga, 2, s.161).
Ancak Hz. Ali, daima savaşın, karşı taraftan başlamasını bekler, sonradan karşı tarafın, herhangi bir hususta haklı olduğunu iddiaya kalkışmaması için bütün delilleri gösterirdi.
Bu bakımdan Muaviye'ye bir elçi göndermek ve bir mektup yollamak istedi. Bu fikrini söyleyince evvelce Hz. Osman tarafından Hemedan valisi olan ve gene Hz. Osman'ın Azerbaycan valisi bulunan Kays oğlu Eş'as'la beraber Hz. Ali tarafından dâvet edilerek Kûfe'ye getirtilen Abdullah el-Becli oğlu Cerir, "Ey Mü'minlerin Emiri, Muaviye'ye beni gönder. O beni sever, sayar; belki bu işi başarırım, sözümü dinletirim" dedi.
Cerîr, Hz. Peygamber'in vefatından kırk gün önce Medine'ye gelmiş, Müslüman olmuştu. Irak savaşlarında çok işe yaramıştı. Sonradan Kûfe'ye yerleşmişti. Kûfe'de bir evi vardı, hatırı sayılırdı. Nitekim Eş'as da Kinde kabilesi şeyhlerindendi. Hicretin onuncu yılında altmış kişiyle Medine'ye gelmiş, Müslüman olmuş, Hz. Ebû Bekir'in kız kardeşini almış, Irak ve İran savaşlarında bulunmuş, sonra Kûfe'de yerleşmişti. (el-istiâb, c.l, s.90-91, 51-52).
Mâlik el-Eşter, "Ey Mü'minler Emiri, Cerir'i yollama. And olsun Allah'a, onun dileği sanıyorum ki onların dileğine uygun; niyeti, onların niyetinin aynı" dedi.
Hz. Ali, "Bırak yâ Eşter, gitsin, bakalım ne cevap getirecek?" buyurdu.
Hz. Ali, Muaviye'ye şu mektubu gönderdi:
"Rahmân ve Rahim Allah adıyla...
Allah kulu, Mü'minler Emiri Ebu Tâlib oğlu Ali'den Ebu Süfyân oğlu Muaviye'ye...
Senin de bilmen gerektir ki Medine'de edilen biate, Şam'da bulunduğun hâlde senin de itaat etmen lâzımdır. Çünkü Ebu Bekir'e, Ömer'e, Osman'a biat edenler, bana da etmişlerdir. Artık burada bulunanlara bir başkasını seçmek, bulunmayanlara da olup biteni kabul etmemek mümkün değildir.
Bu işe ehil olan ve salâhiyeti bulunan Muhacirlerle Ensar'ın birleşmesinden sonra İmam olan kişiye itaat etmek farzdır, birlikten ayrılanı razı etmek, kabul etmezse onunla savaşmak icap eder. Allah da, Müslümanların doğru yolundan sapanları çetin bir azapla azaplandırır.
Ömrüme and olsun ey Muaviye, dileğini bırakır da aklınla dikkat eder, bakarsan görürsün ki ben, Osman'ın kanından, halkın en uzağıyım, o kanla benim hiçbir ilgim yok; ben ondan tamamıyla ayrılmış bir haldeydim; fakat sen, nail olmak istediğin şeyi gizlemek için suçum olmadığı hâlde beni bu işle töhmet altına alıyorsun." (Nehcü'l-Belâga, 2, s.161).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.