‘O ki, mal, mülk harcamadan cennet arzular, yalancıdır’
Ey zavallı, sabırlı ol; yakında Hakk'ın nazarı sana ulaşır. Seni yükseltir. Yücelik tacı giydirir. Azamet kisvesini giydirir. Sultanlık ve celâl libasını verir
02.06.2023 07:43:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Ey zavallı, sabırlı ol; yakında Hakk'ın nazarı sana ulaşır. Seni yükseltir. Yücelik tacı giydirir. Azamet kisvesini giydirir. Sultanlık ve celâl libasını verir.
Allah'ım, bizi maddî işlerden uzak kıl, Sana yakın eyle... Allah'ım, maddî şeylere karşı kalbimize gına ver, onlardan talebimiz olmasın. Bütün ihtiyacımız Sana olsun.
Allah'ı tek varlık biliniz; bu bilginizi saklayınız. Başkalarından ayrılınız.
Kalp hâli, vücut karanlığına gömülüdür. Onu, Hakk'ın yakınlığı kapısına kadar vardırabilirsen bilgi şafağı çakar, kalp gözüne, ince ve derin bilgilerin sürmesi çekilir. Ve sen ona kaderin fihristini okutursun. Sonra her şeyi yanında bulursun…
O ki, mal, mülk harcamadan cennet arzular, yalancıdır. O ki, fakir fukaraya karşı şefkat duygusu beslemez ve bununla beraber Peygamberi (s.a.a.v) sevdiğini iddia eder, bu da yalancıdır.
Her şeyin kendine göre, bir vazifesi olur. Baş gözü ile dünya görülür. Kalp gözü ile âhirete bakılır. Sır gözü ile de Mevlâ müşahade edilir.
Halka karşı iyi edepli ol. Şöyle ki, sesin, halkın hiçbirinden daha yüksek olmasın. Edebini ve terbiyeni böylece takınabilirsin.
Yaptığın isyan hareketleri ile Hak'la çekişmektesin. Ve yaptığı işlere karşı gelmektesin. Bu, senin için ayıptır.
Dikkat et, sabahları güneş, yatakta iken üzerine doğmasın. Güneş yalnız cahil kişinin üstüne doğar. Güneş yalnız nefsine ve kötü arzusuna uyan kimsenin üzerine doğar.
Erken kalk, güneşin doğmasına hazır ol. O doğduğu zaman, seni gaflet yatağında bulmasın.
Bu anlatılan şeyler biraz akılların ötesini ilgilendirir. Zorla da olsa, bazen ruh âlemine, bazen de tabiat âlemine boyun eğmek zorundasın. Her ne hâlde olursa olsun kalbin imanla dolu olması gerek. Bilhassa tabiat bataklığına düşüldükte...
Sadık ve gerçek yolcu için kalbe her çeşit varidat gelir. Bu varidatı alan zât, yanlış yola sapmaz. Dıştan yaptığı işleri dinî hükümlere göre ayarlar, o aynada görür. İç âlemini ise ilim aynasına arz eder, kalbini ona göre işe koşar.
İşleri, ilim ve hüküm aynasında gerçek yüzünü buluyorsa, kalbini Aziz ve Celil olan Melik'e arz eder. Şayet, iki aynanın biri gerçeğe uyar, öbürü uymazsa şahın katına alınmaz. Böylece kapıda bekletilir.
- İşlerini tahkim et, diye emir verilir. İşlerini dinî hükümlere uydurabilirsen çalışman yerini bulur. Her işin övülür. Aksi hâlde o şaha varman nasıl kabil olur? …
Ey tevhid, ilim ve takva hâlinden yaya kalanlar, siz neredesiniz, kötü hâllerden iyiye dönme arzusu nerede?..
Ey kendine indî çareler arayan, dini âlet edip onunla geçim sağlamak nifak işaretidir. Çalışarak yemek, sünnettir; Peygamberin (s.a.a.v) âdetidir. Çalışarak ye, Peygamberin sünnetine sarıl.
Tâ imanın kemale erip her türlü san'atı kavrayıncaya, sebeplere ve halka dayanmadan geçimini sağlayacak duruma gelinceye kadar...
O zaman, kalbini maddiyata kaparsın. O kez ya ayrıl git ya da Hakk'ın ilim evinde otur, dur. Orada âmâ ol, sağır ol, maddî şeyleri duyma. Kulağını İlâhî seslere ver, gerçeğin sesini dinle. Hakk'ın fazlını gör. Daha sonra seyahate çıkarsın. Yeryüzünü sultanın verdiği nişanla gezer, dolaşırsın.
Ey avam halk, sizin hiçbiriniz, eline maddî bir şey geçince gönül rızası ile bırakmak, gitmek ve kaçmak arzulamaz.
Hak'dan alınan herhangi bir şeyin gerçek yönü var. Ayrıca halktan taleb edilen şeyin de bir hakikati var. Ama bir kul, derecesini bulur, velayet hâli tahakkuk ederse, onun kalbine ne almak gelir ne de vermek...
Eşya kendiliğinden gelir, ama bunları kendinden geçmiş olarak karşılar. Onları almak, yemek o kula kısmettir. Kısmet olan bir şeyden kaçmak imkânsızdır.
Hak Teâlâ Musa peygamberin anasına şöyle buyurdu: "Ey Musa'nın anası, şayet ona bir şey geleceğinden korkuyorsan, denize bırak." (Kasa/7)
Sen de dinine bir zarar gelmesine ihtimal veriyorsan kalbini Allah'a bırak. Kalbini ona teslim et. Ehlini ona terk et. Şöyle yalvar:
-Allah'ım, bu yolculuk hâlimde sen bana sahip olabilirsin. Ve ehlimi, evlâdımı benim için esirge, himaye et." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Allah'ım, bizi maddî işlerden uzak kıl, Sana yakın eyle... Allah'ım, maddî şeylere karşı kalbimize gına ver, onlardan talebimiz olmasın. Bütün ihtiyacımız Sana olsun.
Allah'ı tek varlık biliniz; bu bilginizi saklayınız. Başkalarından ayrılınız.
Kalp hâli, vücut karanlığına gömülüdür. Onu, Hakk'ın yakınlığı kapısına kadar vardırabilirsen bilgi şafağı çakar, kalp gözüne, ince ve derin bilgilerin sürmesi çekilir. Ve sen ona kaderin fihristini okutursun. Sonra her şeyi yanında bulursun…
O ki, mal, mülk harcamadan cennet arzular, yalancıdır. O ki, fakir fukaraya karşı şefkat duygusu beslemez ve bununla beraber Peygamberi (s.a.a.v) sevdiğini iddia eder, bu da yalancıdır.
Her şeyin kendine göre, bir vazifesi olur. Baş gözü ile dünya görülür. Kalp gözü ile âhirete bakılır. Sır gözü ile de Mevlâ müşahade edilir.
Halka karşı iyi edepli ol. Şöyle ki, sesin, halkın hiçbirinden daha yüksek olmasın. Edebini ve terbiyeni böylece takınabilirsin.
Yaptığın isyan hareketleri ile Hak'la çekişmektesin. Ve yaptığı işlere karşı gelmektesin. Bu, senin için ayıptır.
Dikkat et, sabahları güneş, yatakta iken üzerine doğmasın. Güneş yalnız cahil kişinin üstüne doğar. Güneş yalnız nefsine ve kötü arzusuna uyan kimsenin üzerine doğar.
Erken kalk, güneşin doğmasına hazır ol. O doğduğu zaman, seni gaflet yatağında bulmasın.
Bu anlatılan şeyler biraz akılların ötesini ilgilendirir. Zorla da olsa, bazen ruh âlemine, bazen de tabiat âlemine boyun eğmek zorundasın. Her ne hâlde olursa olsun kalbin imanla dolu olması gerek. Bilhassa tabiat bataklığına düşüldükte...
Sadık ve gerçek yolcu için kalbe her çeşit varidat gelir. Bu varidatı alan zât, yanlış yola sapmaz. Dıştan yaptığı işleri dinî hükümlere göre ayarlar, o aynada görür. İç âlemini ise ilim aynasına arz eder, kalbini ona göre işe koşar.
İşleri, ilim ve hüküm aynasında gerçek yüzünü buluyorsa, kalbini Aziz ve Celil olan Melik'e arz eder. Şayet, iki aynanın biri gerçeğe uyar, öbürü uymazsa şahın katına alınmaz. Böylece kapıda bekletilir.
- İşlerini tahkim et, diye emir verilir. İşlerini dinî hükümlere uydurabilirsen çalışman yerini bulur. Her işin övülür. Aksi hâlde o şaha varman nasıl kabil olur? …
Ey tevhid, ilim ve takva hâlinden yaya kalanlar, siz neredesiniz, kötü hâllerden iyiye dönme arzusu nerede?..
Ey kendine indî çareler arayan, dini âlet edip onunla geçim sağlamak nifak işaretidir. Çalışarak yemek, sünnettir; Peygamberin (s.a.a.v) âdetidir. Çalışarak ye, Peygamberin sünnetine sarıl.
Tâ imanın kemale erip her türlü san'atı kavrayıncaya, sebeplere ve halka dayanmadan geçimini sağlayacak duruma gelinceye kadar...
O zaman, kalbini maddiyata kaparsın. O kez ya ayrıl git ya da Hakk'ın ilim evinde otur, dur. Orada âmâ ol, sağır ol, maddî şeyleri duyma. Kulağını İlâhî seslere ver, gerçeğin sesini dinle. Hakk'ın fazlını gör. Daha sonra seyahate çıkarsın. Yeryüzünü sultanın verdiği nişanla gezer, dolaşırsın.
Ey avam halk, sizin hiçbiriniz, eline maddî bir şey geçince gönül rızası ile bırakmak, gitmek ve kaçmak arzulamaz.
Hak'dan alınan herhangi bir şeyin gerçek yönü var. Ayrıca halktan taleb edilen şeyin de bir hakikati var. Ama bir kul, derecesini bulur, velayet hâli tahakkuk ederse, onun kalbine ne almak gelir ne de vermek...
Eşya kendiliğinden gelir, ama bunları kendinden geçmiş olarak karşılar. Onları almak, yemek o kula kısmettir. Kısmet olan bir şeyden kaçmak imkânsızdır.
Hak Teâlâ Musa peygamberin anasına şöyle buyurdu: "Ey Musa'nın anası, şayet ona bir şey geleceğinden korkuyorsan, denize bırak." (Kasa/7)
Sen de dinine bir zarar gelmesine ihtimal veriyorsan kalbini Allah'a bırak. Kalbini ona teslim et. Ehlini ona terk et. Şöyle yalvar:
-Allah'ım, bu yolculuk hâlimde sen bana sahip olabilirsin. Ve ehlimi, evlâdımı benim için esirge, himaye et." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)