Hey gidi koca tarih... Âlime öyle bir kıymet verilmiş ki keselerle altınlar önlerine serilmiş... Tabii âlim de öğrenci yetiştirmiş halkın ayağına adım adım koşarak dini bilgileri anlatmış. Kese altınlar mı; hepsini tasadduk etmişler. Sadece hitiyacı kadarını almışlar. Asla paraya tenezzül etmemişlerdir.
Lütfen ölçümüze dikkat edelim.
İslam'ı öğretme anlayışımızdaki, çizgimiz, hassasiyetimizi şöyle bir test edelim mi?
Bugün Kur'an kurslarımız ne oldu?
Hafızların sedası sustu...
Çıtamızın seviyesi böylece düştü.
Öğretme sancısı çekmek için Allah'ın emrinden korkmak, gerek. Vera gerek. Takva gerek Saygı, ciddiyet, yüksek kalplilik gerek.
Bakıyorsunuz adam zekat veriyor, okul, cami çeşme yaptırıyor... Lakin gel gör ki evladına bir namaz hocası olmamış. Bir CD, bir kaset, almamış.
Çocuğun sadece midesine değil ruhuna din eğitimine, ahlakına, kültürüne, medeniyetine ne kadar yatırım yapıyoruz?
Bugün öğretme konusu her şeyde olduğu gibi: ya okula, ya imamın ezanına terkedilmiş.
Duyan gören gitsin.
Millet olarak topyekun öğretme sorumluluğuna kavuşursak zincirin halkalarının birbirine kavuşması gibi toplumda saygı, birlik, kardeşlik bağları kuvvetlenir.
Yıllar önce bir camide görev yapıyordum. Caminin dernek başkanına, bana biraz bir miktar para ayırın yazın camiye gelen çocuklara hediye kalem, kitap kaset vs. alacağım, demiştim. Dernek başkanı "Hoca, camiye kum lazım" demişti. 15 sene sonra camiye gittiğimde bir minare, bir de geniş şadırvan yapılmış. Cemaatin sayısına baktım. Beş kişi, beş yaşlı adam. 15 sene evvelki kadar.
Ne demek istediğimi anlatabildim mi?
Kur'an-ı Kerim'de "Tekasür Suresi'nde:
"Nimetlerden sorulacaksınız" buyurulur.
Herkes elindeki nimetten sorumluysa, hoca, doktor, hakim, marangoz, profösör, yayıncı... insanları hayra tevşik etmekle sorumludur.
Yoksa dizimizi dövmekten kurtulamayız.
Batarsak hep beraber batarız.
Herkes üzerine düşeni yapmazsa: Geleceğimiz karanlıktır.
Unutmayın! yürekler bir olmazsa bereket beklemeyelim...
Yazımı, Resulullah Efendimiz'in (sav) bir sözüyle bitiriyorum:
"Ya öğrenen ol,
Ya öğreten ol,
Ya dinleyici ol,
Ya da bütün bunları seven ol,
Beşinci olma helâk olursun."
Lütfen ölçümüze dikkat edelim.
İslam'ı öğretme anlayışımızdaki, çizgimiz, hassasiyetimizi şöyle bir test edelim mi?
Bugün Kur'an kurslarımız ne oldu?
Hafızların sedası sustu...
Çıtamızın seviyesi böylece düştü.
Öğretme sancısı çekmek için Allah'ın emrinden korkmak, gerek. Vera gerek. Takva gerek Saygı, ciddiyet, yüksek kalplilik gerek.
Bakıyorsunuz adam zekat veriyor, okul, cami çeşme yaptırıyor... Lakin gel gör ki evladına bir namaz hocası olmamış. Bir CD, bir kaset, almamış.
Çocuğun sadece midesine değil ruhuna din eğitimine, ahlakına, kültürüne, medeniyetine ne kadar yatırım yapıyoruz?
Bugün öğretme konusu her şeyde olduğu gibi: ya okula, ya imamın ezanına terkedilmiş.
Duyan gören gitsin.
Millet olarak topyekun öğretme sorumluluğuna kavuşursak zincirin halkalarının birbirine kavuşması gibi toplumda saygı, birlik, kardeşlik bağları kuvvetlenir.
Yıllar önce bir camide görev yapıyordum. Caminin dernek başkanına, bana biraz bir miktar para ayırın yazın camiye gelen çocuklara hediye kalem, kitap kaset vs. alacağım, demiştim. Dernek başkanı "Hoca, camiye kum lazım" demişti. 15 sene sonra camiye gittiğimde bir minare, bir de geniş şadırvan yapılmış. Cemaatin sayısına baktım. Beş kişi, beş yaşlı adam. 15 sene evvelki kadar.
Ne demek istediğimi anlatabildim mi?
Kur'an-ı Kerim'de "Tekasür Suresi'nde:
"Nimetlerden sorulacaksınız" buyurulur.
Herkes elindeki nimetten sorumluysa, hoca, doktor, hakim, marangoz, profösör, yayıncı... insanları hayra tevşik etmekle sorumludur.
Yoksa dizimizi dövmekten kurtulamayız.
Batarsak hep beraber batarız.
Herkes üzerine düşeni yapmazsa: Geleceğimiz karanlıktır.
Unutmayın! yürekler bir olmazsa bereket beklemeyelim...
Yazımı, Resulullah Efendimiz'in (sav) bir sözüyle bitiriyorum:
"Ya öğrenen ol,
Ya öğreten ol,
Ya dinleyici ol,
Ya da bütün bunları seven ol,
Beşinci olma helâk olursun."