Devlet adamlarının en önemli özelliklerinden biri olayları okumasıdır. Olayları okuyamayan devlet adamları devletlerini batırırlar. Tarihimizde buna örnek Tanzimat devridir. Tanzimatçılar, olayları okumada zır cahil idiler. Enver Paşa, koca devleti batırdıktan sonra bunu şu sözlerle itiraf etmiştir: “Biz Turan yapmak istedik, viran olduk. Bizim asıl mesuliyetimiz Sultan Abdülhamid’i anlamamamız ve Siyonizme alet olmamızdır. Acıdır, fakat hakikat bu.”
Suriye politikasında hükümetimizin yaptıkları da bundan farklı değildir. Bilindiği üzere İsrail, 1967 yılında Mısır, Suriye ve Ürdün ordularıyla savaşmış ve onları mağlup etmiştir. O savaştan sonra Araplar, devlet olarak İsrail’in karşısına çıkmadı halk, örgütler kurarak direniş gösterdi. En başarılı direniş de Hizbullah’ın direnişi olmuştur. İsrail, Hizbullah’a karşı başlattığı kara harekâtında ağır kayıplar verince, hiçbir kararını tanımadığı BM’den ‘Barış Gücü’ istemek zorunda kaldı. Suriye, bu direnişte İran ve Hizbullah arasında köprü görevi görerek, direnişi güçlendirdiğinden ABD ve İsrail’in öfkesini celp etti.
Aslında, Suriye’nin bu yaptığı işin tuzu, biberi oldu. Çünkü Suriye de daha önceden Irak gibi bölünme hedefine konulmuştu. ABD ve İsrail basınında 1980’lerden beri Irak ve Suriye’nin bölüneceği yazılıp çiziliyordu. Bu, bir öngörü değil, ABD ve İsrail’in ortaklaşa oluşturdukları bir proje idi. Maalesef, proje Irak’ta hayata geçirildi, sıra Suriye’ye getirilmişti.
Ortadoğu devletleri, rejimleri oturmamış, suni devletler olduğu için, dış operasyonlara ve bölünmeye açıktırlar. Malumdur ki, her bölünme beraberinde birçok sorun ve daha kötüsü kin, nefret ve düşmanlık getirir. Fransa’nın eski Başbakanlarından Villepin, ‘Avrupa İnsan’ adlı kitabında şöyle der: “Bölünmüş milletler, kin ve şiddet tohumu ekenler açından verimli tarlalardır. İflâs halindeki devletler, dünyanın her tarafına şiddet saçmaya kararlı kişiler için kolaylıkla at koşturabilecekleri alanlardır.” Batılıların, Ortadoğu’da yaptıkları ve devamını getirmek istedikleri, işte budur.
İsrail, sadece Suriye’nin değil, Türkiye’nin de bölünmesi için uzun yıllardır çalışmaktadır. Başımıza PKK belâsını saranlardan biri, belki de birincisi İsrail’dir. Kuzey Irak’ta görev yapan Şolom Nakdimon’un ‘MOSSAD’ adlı kitabından şunları öğreniyoruz: “İsrail, bir yandan Araplarla savaşırken, öte yandan Şah döneminde İran üzerinden karayoluyla Kuzey Irak’taki isyancı Kürtlere ağır silâhlar veriyordu. İsrailli istihbaratçılar, subaylar da aynı güzergâhtan bölgeye naklediliyor ve Kürtleri eğitiyorlardı. Yetenekli gördükleri Kürtleri ise alıp daha yüksek eğitim vermek için İsrail’e götürüyorlardı.” İsrail Dışişleri eski Müsteşarı Alon Liel şöyle diyor: “Türkiye kendini bağımsız Kürt devletine hazırlamalı. Türkiye istemediği için şu anda Kürtlere destek vermiyoruz. Ancak MOSSAD gizlice işin içinde olabilir.” Sanki MOSSAD, İsrail devletiyle ilişkisi olmayan bir kurumdur. Esasen bu söz, Kürtlere verilen desteğin açıkça ilânından başka bir şey değildir.
Kürtlere niçin destek veriyorlar?
Kara gözüne ve kara kaşına hevesli oldukları için mi?
Hayır, amaç önce Kürtlerin Türkiye’den bölünmesini gerçekleştirmek, ardından da o bölünmüş toprakları Kürtlerin elinden almaktır. Kürtlerin üzerinde yaşadığı topraklar, Yahudilerin Arz-ı Mev’ud dedikleri topraklardır. Bakınız, İsrail eski Savunma Bakanı Moşe Dayan ne diyor: “Bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı görüyorsak, Tevrat’ta vaat edilen topraklara sahip olmak zorundayız.”
Hâsılı, Batılı güçler bölünmüş İslâm milletini, daha küçük parçalara bölmenin peşindedir. Dolayısıyla bölünmeye götürecek her adım, Batılı güçlere ve özellikle de İsrail’e destektir. Ne yazık ki Türkiye, Suriye’de isyancılara yardım ederek, İsrail’e en büyük desteği sağlamış oluyor. Hâlbuki Türkiye’nin yapması gereken Suriye’nin, güvenliğini, birlik ve bütünlüğünü korumasına yardımcı olmaktır. Bu, kardeşlik ve komşuluk görevimizdir, dahası milli çıkarımız da bunu gerektirmektedir.
Suriye politikasında hükümetimizin yaptıkları da bundan farklı değildir. Bilindiği üzere İsrail, 1967 yılında Mısır, Suriye ve Ürdün ordularıyla savaşmış ve onları mağlup etmiştir. O savaştan sonra Araplar, devlet olarak İsrail’in karşısına çıkmadı halk, örgütler kurarak direniş gösterdi. En başarılı direniş de Hizbullah’ın direnişi olmuştur. İsrail, Hizbullah’a karşı başlattığı kara harekâtında ağır kayıplar verince, hiçbir kararını tanımadığı BM’den ‘Barış Gücü’ istemek zorunda kaldı. Suriye, bu direnişte İran ve Hizbullah arasında köprü görevi görerek, direnişi güçlendirdiğinden ABD ve İsrail’in öfkesini celp etti.
Aslında, Suriye’nin bu yaptığı işin tuzu, biberi oldu. Çünkü Suriye de daha önceden Irak gibi bölünme hedefine konulmuştu. ABD ve İsrail basınında 1980’lerden beri Irak ve Suriye’nin bölüneceği yazılıp çiziliyordu. Bu, bir öngörü değil, ABD ve İsrail’in ortaklaşa oluşturdukları bir proje idi. Maalesef, proje Irak’ta hayata geçirildi, sıra Suriye’ye getirilmişti.
Ortadoğu devletleri, rejimleri oturmamış, suni devletler olduğu için, dış operasyonlara ve bölünmeye açıktırlar. Malumdur ki, her bölünme beraberinde birçok sorun ve daha kötüsü kin, nefret ve düşmanlık getirir. Fransa’nın eski Başbakanlarından Villepin, ‘Avrupa İnsan’ adlı kitabında şöyle der: “Bölünmüş milletler, kin ve şiddet tohumu ekenler açından verimli tarlalardır. İflâs halindeki devletler, dünyanın her tarafına şiddet saçmaya kararlı kişiler için kolaylıkla at koşturabilecekleri alanlardır.” Batılıların, Ortadoğu’da yaptıkları ve devamını getirmek istedikleri, işte budur.
İsrail, sadece Suriye’nin değil, Türkiye’nin de bölünmesi için uzun yıllardır çalışmaktadır. Başımıza PKK belâsını saranlardan biri, belki de birincisi İsrail’dir. Kuzey Irak’ta görev yapan Şolom Nakdimon’un ‘MOSSAD’ adlı kitabından şunları öğreniyoruz: “İsrail, bir yandan Araplarla savaşırken, öte yandan Şah döneminde İran üzerinden karayoluyla Kuzey Irak’taki isyancı Kürtlere ağır silâhlar veriyordu. İsrailli istihbaratçılar, subaylar da aynı güzergâhtan bölgeye naklediliyor ve Kürtleri eğitiyorlardı. Yetenekli gördükleri Kürtleri ise alıp daha yüksek eğitim vermek için İsrail’e götürüyorlardı.” İsrail Dışişleri eski Müsteşarı Alon Liel şöyle diyor: “Türkiye kendini bağımsız Kürt devletine hazırlamalı. Türkiye istemediği için şu anda Kürtlere destek vermiyoruz. Ancak MOSSAD gizlice işin içinde olabilir.” Sanki MOSSAD, İsrail devletiyle ilişkisi olmayan bir kurumdur. Esasen bu söz, Kürtlere verilen desteğin açıkça ilânından başka bir şey değildir.
Kürtlere niçin destek veriyorlar?
Kara gözüne ve kara kaşına hevesli oldukları için mi?
Hayır, amaç önce Kürtlerin Türkiye’den bölünmesini gerçekleştirmek, ardından da o bölünmüş toprakları Kürtlerin elinden almaktır. Kürtlerin üzerinde yaşadığı topraklar, Yahudilerin Arz-ı Mev’ud dedikleri topraklardır. Bakınız, İsrail eski Savunma Bakanı Moşe Dayan ne diyor: “Bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı görüyorsak, Tevrat’ta vaat edilen topraklara sahip olmak zorundayız.”
Hâsılı, Batılı güçler bölünmüş İslâm milletini, daha küçük parçalara bölmenin peşindedir. Dolayısıyla bölünmeye götürecek her adım, Batılı güçlere ve özellikle de İsrail’e destektir. Ne yazık ki Türkiye, Suriye’de isyancılara yardım ederek, İsrail’e en büyük desteği sağlamış oluyor. Hâlbuki Türkiye’nin yapması gereken Suriye’nin, güvenliğini, birlik ve bütünlüğünü korumasına yardımcı olmaktır. Bu, kardeşlik ve komşuluk görevimizdir, dahası milli çıkarımız da bunu gerektirmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018