logo
01 MAYIS 2024

Ölüm ve hayat

(Allah’ın selamı üzerine olsun) Prof. Dr. Haydar Baş’ın 1994 yılında Mesaj Tv ekranlarında ‘ölüm ve hayat’ üzerine yaptığı analizler, hem gönül, hem de maddi dünyamızda her daim umut ve ışık olacaktır. İşte o analizler...
14.11.2020 00:53:00
Ölüm ve hayat
Ölüm ve hayat
Biz her ne kadar dünya içerisinde kaldığımız sürede hayatta kazanmanın mücadelesini veriyor isek de bunun asıl sebebi, maksadı, sadece dünyada bunları bina etmek değil kazancımızı ahirete taşıyabilmek içindir
 
Müminin asıl vatanı ölümden sonra vuku bulacak olan anavatanıdır, yani ahiret alemidir.
 
Biz her ne kadar dünya içerisinde kaldığımız sürede hayatta kazanmanın mücadelesini veriyor isek de bunun asıl sebebi, maksadı, sadece dünyada bunları bina etmek değil kazancımızı ahirete taşıyabilmek içindir.
 
Bu nedenle bu sebeple çok ciddi bir gayeyi çok ciddi bir neticeyi fevkalade bir hakikati televizyonunuzun gündem etmesi hakikaten hele bu günlerde gündem etmesi çok fevkalade takdire şayan bir husus olmuştur. Evvela tebrik ederim.
 
Ölüm ve hayat nedir?
 
Ölüm nedir, sorusunun cevabı Cenabı Hak Kur'an-ı Kerim'de, 'ölümü de yarattım' buyuruyor 'hayatı da yarattım'.
 
Demek ki hayatın karşılığı ölüm. Nasıl bir hayat? Nereye ölüm diyoruz?
 
Hayat ruhun şu anatomi içerisinde yani vücudumuzda gözle görülen elle tutulan bu maddi kalıbımızın içerisinde ruh hakimiyetinin devam etmesidir hayat...
 
Ayette, "ellezi halakal mevte vel hayate" (3) Cenabı Hak enteresandır burada önce ölümü yarattık diyor daha sonra hayatı yarattık.
 
Yani bizim mantığımızda ölüm yokluk gibi bir hissiyat olarak geliyor ve insanların algılaması da böyle. Ama Cenabı Hak bu o kadar mutlak bir gerçek için öyle bir şey ki diyor, "önce ben onu yarattım sonra da sizin içinde olduğunuz hayatı yarattım" buyuruyor.
 
Ben, bunu belki bugüne kadar tefsir edilmeyen bir mantıkla ele almak ister ve derim ki  "ölüm belki de ilk yaradılış anı. Yani Hz. Adem'in cennette bulunma anı. Hayat da oradan çıkarılmasıdır, uzaklaşmasıdır."
 

 
Çünkü orada Allah'ın tecellileri hâkim ve bu hakimiyeti Hz. Âdem neslinden gelen bizler çok açık ve seçik yaşayacak idik.
 
Ancak bu aleme gelişimizden sonradır ki, olan tecellileri artık idrak sayesinde ancak görüp yaşayabileceğiz.
 
Kısaca ölüm "bedensiz bir hayatın vücut anatomisi olmadan, organizma olmadan hayatın devam etmesi halidir. Maddi alemden manevi aleme geçiş demektir."
 
Hatta bazı büyükler ölüme, "bedeni terk edip, bir başka kapıdan çok mükemmel, mutantan, mütezeyyin, yani donatılmış süslenmiş fevkalâde mükemmel bir ülkeye aleme gidiştir" diye tarif ederler. Hakikat ölüm vuslattır, Allah'a kavuşmaktır.
 
Nitekim Cenabı Galibi Zül-Celal vel Kemal Hazretleri Kur'an-ı Kerim'in de ölümden bahsederken bunu biz yakınlarımız göçtüğü zaman, rihlet ettiği zaman, Allah'a yürüdüğü zaman tasavvuf da bir tabir vardır, 'öldü denmez'. Ne denir? Hakka yürüdü. Hakka yürümektir ölüm. Bedeni terk edip, geldiği ülkeye gitmektir.
 
Nereden çıkartıyorsun bunu! Yani bu durup dururken çıkmış sözler değil. 'Kalu "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun"(4). Şimdi bize, Cenabı Hak beyan ediyor diyor ki "Siz, Benden geldiniz. Ben, size nefha ettim, üfledim". Ruhların yaradılışından bahisle Cenabı Hak, insanoğluna nefhayı ilahisiyle hayat veriyor. İşte ruhumuz odur.
 
Bu aleme gönderiyor bizi. O nefhayı bu beden kalıbı içerisinde gizliyor.
 
Hakikatte o kalıbın içerisindeki ruh da, kendisini o kalıp içerisine koyan Rabbimin özellikleri var, O'nun hasletleri var, O'nun sıfatları var. Bilmem anlatabiliyor muyum?
 
İşte bu kalıbı terk etme hadisesidir. "Benden geldiniz bana döneceksiniz" yani benden, siz varsınız.
 
Ölüm Allah'a Vuslattır
 

 
Ben, sizi gönderdim. Tekrar kendime "ileyhi raciun" bana döneceksiniz. Kime bir dönüştür? Allah'a dönüştür.
 
Gelirken çok temiz geldik. Hiç kir, pas yoktu. Şimdi bizi Yaradan ister ki, nasıl onları bu aleme gönderdiysek bu şekilde dönsün. Temiz gönderdi. İnsanoğlu ona temiz dönsün bu şekilde istiyor.
 
Bazılarına göre şeb-i aruz düğün gecesi Mevlâna'ya sormuşlar:
 
Ya Hazret nedir ölüm?
 
"Benim düğün gecemdir"
 
Korkar mısın?
 
"Bir delikanlının evleneceği geceden, sevgilisine maşukuna, buna kavuşacağı andan korkar mı?"
 
 Hasretle bunu bekliyor, korkmaz.
 
Şimdi kuşu altın kafese de koysan, "ah vatan" der. Ruh da, vatan hasreti içerisinde geldiği ülke onun ülkesi, hep onu özlüyor.
 
Şimdi esasen bu dünya denilen sahnede bizi bırakmak isteyen güç, kuvvet, bu dünya ile ilgisi olan organlarımızdır.
 
Dikkat edin, bakın vücudumuzda su vardır. Bu dünyaya aittir, et-kemik vardır, buna aittir. 
 
Bunlar bizi bu tarafa çekiyor, dünyaya çekiyor. İstiyor ki gitmesin buradan…
 
Şimdi onun hasletlerini ruhumuza aktardığımızda ölüm istemiyoruz, hoş gelmiyor bize. Ama ruhu ibadet ile taatla, yücelttiğimiz zaman, hafiflettiğimiz zaman, istiyor ki bir an evvel ona vuslat edeyim. Biri bir tarafa çekiyor, tabiri caizse diğeri öteki tarafa çekiyor.
 
Efendim nasıl olacak bu iş?
 
Eğer ruhu, bedene hâkim kılarsak o zaman Hz. Mevlâna'nın buyurduğu gibi "o benim şeb-i aruzumdur, düğün gecemizdir" deriz.
 
Nitekim Yahudiler, Allah'a yakın olduklarını iddia ederler ama hiçbir amelde de bulunmazlar, yalan konuşurlar…
 
Cenab-ı Hak'ta Kur'an'da, onlara; "Eğer siz, sözünüzde sadıksanız ölümü temenni edin, doğru iseniz ölümü temenni edin bakalım" (1) (çağrısında bulunuyor) Temenni edemiyorlar.  Niye? Çünkü her şeyleriyle dünyaya bağlılar.
 
Ölüm, Zikrullah ilişkisi
  
"Fezküruni ez kürküm" Beni zikret, seni zikredeyim. (2) diyor Cenab-ı Hak. Şimdi bak! Şimdi onun sinyallerini aldığınız zaman bir güç sizi, O'na itiyor veya çekiyor diyelim. O zaman korkmazsın, yani gün gibi nasıl bir hakikati müşahede etmek var ise onu da o şekilde müşahede eder, yaşarsınız ve de korkmasınız… Allah bu halleri nasip eylesin
 
Ölüm bedensiz hayata geçiştir. Kısaca ruhun hürriyetidir.  Cenabı Hak , "sizin eceliniz geldiği zaman onu ben bir nefes dahi geri bırakmam" (5) diyor.
 
Tedavinin maksadı nedir?
 
Tedavinin maksadı hayatı rahat geçirmektir. Bizim aldığımız nefesler sayılıdır. Hastalıkta ölüm getirmez.
 
Büyük bir arif Mustafa Hayri (rahmetullahi aleyh) Hazretleri derdi ki; "evlat, hastalık ölüm getirmez . Ölümü getiren şey eceldir, alınan nefesin bitmesidir. Gün biter, nefesin biter, Allah'a ısmarladık der, geçersin öteye…"
 
Niçin rahat yaşamak istiyoruz? Rahat yaşamak hasta bir insanın ubudiyeti ile sağlam, sıhhatli bir insanın ibadet imkânı bir midir?
 
Şimdi düşün ki, abdestini tutturamıyor bir insan, muhafaza edemiyor. Bu insan elbette en azından gönülden rahat değildir.
 
İslam, ona teyemmümle bu işi yap, demiş olsa bile kalbi mutmain olmuyor insanın…
 
İbadetin devamı için sıhhatin de mükemmel olması lazım. İşte ibadetin mükemmelliği sıhhate bağlı değil mi?
 
İşte o kazancı elde edebilmek için de sıhhat şarttır. Yani ibadetle kazanç elde edeceğiz. Bu nedenle de hep devamlı tabibe gideriz ve cenabı Peygamber Efendimizin ümmetine tavsiyesidir, değil mi?
 
Ölüme hazırlık ibadetle olur
 

 
O bakımdandır, yoksa ömrü uzatmak kısaltmak bizim elimizde değil. Allah hayırlı, kendi rızası istikametinde ömür nasip eylesin ve kendi yolunda hayatımızı değerlendirmeyi son nefeste de kazançlı gitmeyi ihsan eylesin.
 
Bütün mesele budur. Yani kazançlı gitmek. Yapacağımız her şeyi mutlak suretle hesabını vereceğiz. Zerre kadar işlenilen şey hayırdır, mutlaka sevabı vardır, karşılığı vardır. Şerdir, kötüdür mutlaka cezası vardır.
 
Rabbimiz Kur'an'ın da bunu beyan ediyor, anlatabildik mi? İşte Müslüman her anını hayırla değerlendirmek ister ki, ben kazançlı gideyim, elim dolu gideyim.
 
Şimdi düşünebiliyor musunuz, iki günlük bir hayat için her birimiz seferber oluyoruz. Sanayiydi, ticaretti, okumaktı, değil mi?
 
Bütün bunları niye yapıyoruz? 50 yıllık, 60 yıllık bilemedin 90 yıllık bir hayat için. Bu şartlarda 90 sene yaşayan insanlar da parmakla gösterilecek kadar az. Şimdi bu kadar hayat için bu kadar zahmet değer mi?
 
Kısa bir hayat için bu kadar zahmet çeken insanın, ebedi hayat için ne yapması lazım? İşte ben diyorum ki, bizim anlatmak istediğimizde bu zaten.
 
Diyoruz ki: Hayatımızın her sahnesini ibadet yapalım ki, dünyada kaldığımız ve çalıştığımız müddetçe bu ahirette kazancımız olsun efendim.
 
Nasıl çalışıyorsunuz? Zenginsiniz, zekâtını verebiliyor musunuz? Fakiri, fukarayı doyurabiliyor musunuz? Sırtını giydirebilir misiniz? O yardıma muhtaç insanların, Allah razı olsun ne kadar bir hayır ehli bu insan, bunu söyletebiliyor musunuz?
 
Ama bütün bunları da, bunlar densin, diye değil Allah, bunu istiyor diye yapabilirsek; daha, sanat, yol, çeşme, okul, su, her neyse bütün bunları yani amme diyoruz onun menfaatine maddi imkanlarımızı da takdim edebiliyor muyuz?
 
İşte bilesin ki o servet, ahiret içinde büyük bir kazançtır. Artı şahsi mükellefiyetlerinin karşılığında ubudiyetinle elde edeceğin sevap yani kıldığın namaz, tuttuğun oruç, yaptığın hac, insanlar arasındaki münasebetlerin, insanlara yardım etmen, iki arası bozuk insanın arasını düzeltmen, milletine, vatanına hizmet etmen, Allah'ı zikretmen, Allah'ı sevmen, ondan korkman, onun ismi anıldığı zaman gönlünün ve tüylerinin bir an harekete geçmesi…
 
İşte bundan o kazançtır, o ibadet kazançtır. Böyle gittiğimiz zaman kazandık, hiç merak etmeyin. Her anda kazançlı.
 
Nasrettin Hoca'ya sormuşlar ki, kıyamet ne zaman kopacak?
 
Buyurmuş ki; ben ölünce kopacak. Ne kadar güzel. Biz öldükten sonra kıyamet kopmuş, kopmamış fark eden bir şey yok.
 
İnsanların ölümüne Küçük Kıyamet bütün tabiatın yok olmasına da Büyük Kıyamet denir, diyoruz.
 
Tabiatta hiçbir şey yok ki, evren de hiçbir şey yok ki, bunun sonu olmasın. Sadece Ezel ve Ebet olan Allah'ın zatıdır. Bunun dışında bütün mahlukat bir zaman içerisinde mukayyettir yani ömrümüz madde ve manada her şeyin ömrü mukayyettir, kayıtlıdır.
 
Bunların bir başlangıcı ve de sonu olacaktır. Nasıl canlıların bir hayatı varsa bu tabiatın, bu evreninde hayatı var düşünebiliyor musunuz?
 
Dünya da ölecek, son bulacak!
 
Bu tabiatta güneş sistemi gibi yüzbinlerce sistem var. Galaksilerde henüz daha bugün ilim bu tabiatın, bu evrenin sonsuzluğunu hesap edemiyor. Mesela bilmem kaç ışık yılı senesinden başladığını hesabını yapamıyor.
 
Sonsuz bir kâinat sohbetimizde veya bir yerde bu yazımızda Ezel ve Ebet olan Cenâb-ı Hak başlangıcı ve sonu olmadığı için onun tecellisi sonsuzdur.
 
Bu nedenle de "bu alemin başlangıcı ve sonu yoktur" diye de bir ifademiz vardır, hatırlarsanız.
 
Yani bu alemin başlangıcı ve sonu yok. Bu sonsuz tabiatın, bu sonsuz evrenin de aynen canlı varlıklar ve de mahluklar gibi sonu var. Yok olma, yani gitmeye, bunlar da hayatını tebdil etmeye mahkumdur, mahkumuz.
 
Maddenin en küçük parçası atomdur. Atom neden meydana gelmiştir? İçindeki proton ve elektrondan…
 
Elektronların devamlı çekirdek etrafında dönüşü maddeyi meydana getiriyor. Peki, nedir bu elektronda hareket enerji ki bu kadar güçlü hareket yapabilsin?
 
Milyonlarca yıldan beri bu elektronlar, madde dediğimiz kesafetin yoğunluğun içerisinde hareketini devam ettiriyor. Bu var, peki bu enerji bitmiyor mu? Değil mi? Bu enerjiyi nereden alıyor bu madde? Şimdi madde kanuna göre bu enerjinin er veya geç bir zaman sonra durması gerekiyor.
 
Daha doğrusu bitmesi gerekiyor. Bir misal verecek olursak; "Siz bir taşı fırlatıyorsunuz, herhangi bir güçle faraza 100 beygir gücü ile bir taşı fırlatıp, taş ne kadar gider. O beygir gücü bitene kadar gider, beygir gücünün taşa yaptığı baskı veya enerji bitene kadar o taşı gönderirsiniz.
 
Kolunuzla savurun, kolunuzdaki güç kadar taşı gönderirsiniz ne kadar gider? Attığınız hız kadar yani ona sarf ettiğimiz güç kadar gider.
 
20 kilogramlık bir güçle mi savurduğunuz, 100 kilo neyse bu bir hesap ne kadar gider. İşte o kilogram hız kadar gider, bitti mi, orada taş düşer.
 
Madde içerisindeki hareket de, elektronları da birisi savurmuş, öyle bir güçle savurmuş ki fırtına gibi fırıldak gibi dönüyor. Ne kadar gidecek? Bu güç ne kadar büyük ise o büyüklük nispetinde dönecek. Ama Mihaniki Fizik Kaidesine göre bu gücün bitmesi lazım değil mi? Bittiği zaman ne olacak? Hareket duracak. Hareket durduğunda ne oluyor? Madde diye varlık ortada kalmıyor.
 
Şimdi elektron, madde içerisinde atom içerisinde dönmediği zaman madde yok, demek. Burasını bilmem anlatabildim mi?
 
Şimdi göklerdeki o kara delik olayı bu işte; koskocaman dünyanın 10 misli 100 misli büyüklüğünde yıldızlar var. Dedik ya yüzbinlerce galaxy sistemi var, semada.
 
Bugün ilim bunu tespit etmiş teleskoplarla beraber dünyadan misillerce büyük olan bu yıldız içerisinde netron çöküşü dediğimiz gerçekleşiyor, yani elektronların hareket enerjisi bitiyor.
 
Bitince ne oluyor? Hareket duruyor, içerisinde netron çöküyor, öyle bir büzülme ile koskocaman yıldız içine doğru büzülüyor ki bir futbol topuna dönüyor yani küçücük bir top kadar.
 
Güneş kadar büyük olan dünyadan yüzlerce defa büyük olan bu yıldız elimize alıp bir futbol topu da diyebiliriz buna bu hale geliyor çöküyor yani…
 
Ama Allah'ın tecellisine bak ki, o halinde ilk çökmeden evvelki halindeki ağırlık neyse, hepsi o topun içerisinde sıkışıyor.
 
Çünkü ağırlığı taşıyan yoğunluklar o topa stok ediliyor iki, daha enteresan bir nokta onun kapladığı hacım ne kadar. O hacım kadar da çekim orası devamlı çekim gücüne malik tıpkı bir huni gibi.
 
Bende bir Amerikalı bilim adamının eserinde okudum, bunun şekillerini çizmiş mantığın kabul ediyor ama tıpkı bu huni; İsrafil'in suruna benziyor.
 
Şimdi enteresandır ve madde dengesini kaybettiği için o çöküşte meydana gelen enerji yoğunluk daha doğrusu mevcut olan, efendime söyleyeyim o çekim gücü dönüşüyor, bir girdaba dönüşüyor, devamlı dönüyor. Siz su içerisinde bir girdap düşünün. Yok, girdaba yakalanan cisim girdaba gider mi gitmez mi ,kurban olur, değil mi çekilir kaybolur gider.
 
İşte o yıldızın yörüngesine giren yıldızlar veya onun yörüngesinde olan yıldızlar, ona yaklaştığı zaman efendim o güç, o girdap, onu çekiyor, yutuyor. Koskocaman yıldızı kendisi gibi küçültüyor. Sadece o delik büyüyor ama farkında değiliz, kara delik büyüyor.

 
Eğer bir sistemde, herhangi bir galaxy sisteminde böyle birkaç yıldız yörüngesinde bulunup da çekmişse tamamen hacim büyüyor.
 
Efendim o girdapta büyüyor derken o sistemin allak bullak olması, yok olması söz konusudur. Nitekim biz hacdayken haber olarak da bu yayınlanmış. Semada teleskoplarla böyle bir kara delik tespit edildi, diye dinlediniz gördünüz, bunlar var.
 
Her halde Allah kulunu uyarıyor
 

 
Bu ne demektir? "Ey insan, sakın ha böbürlenme, kafana akıl koy" Allah diyor. Ne buyuruyor; "bu aleminde sonu var. Zaten onun sonuna gerek yok. Senin sonun her gün yüzlerce senin gibi hayat sahibi  insan hayatını kaybediyor, niçin hazırlanmıyorsun? Hazırlan, demek istiyor.
 
Bazıları, Müslümanı anlamak istemiyorlar. Mümin insan geniş ufuklu insandır. Hayata 50-60 veya 70 yıl gibi bir zaman içerisinde bakmaz, onun hayata bakış tarzı sonsuzdur.
 
Şimdi sonsuz hayatı gözleyen insan mülteci, gerici olabilir mi? Sonsuz hayatı önüne getirip o şekilde hayatını yaşayan bir insan çok akıllı, çok zeki, feraset ehli; yaptığı hesapları çok iyi bilen ve tutturan insandır.
 
O bakımdan hesap adamı olmak, bence sonsuz hesabı bilmeye bağlıdır. Bu hesabı bilmiyorsak bilelim ki çok yanlış yaparız. Yanlışlarımız çok olur, isabetimiz az olur, kısa mesafelerde hep kendi kendimizi kandırırız, aldatırız.
 
Zaten Cenabı Hak dünya hayatı için "legibun evlehum" buyuruyor. Oyun ve oyuncaktır. Dikkat edin hatta soruyorlar birbirine sureyi "amme yetesaelune anin nabail azim"(6) Ne zaman bu büyük gün gelecek ki, herkes ihtilaf ediyorlar. Ne zaman ama mutlak var, "ellezi hum fihi muhtelifun"(7) bu konuda zamanı hususunda ihtilafa düşüyorlar ve Cenab-ı Hak kıyamete yemin ediyor. "La uksimu bil  yevmil kıyameh"(8) Kıyamet gününe yemin olsun ki, bu mutlaka vardır. İnsan en değerli şeyler üzerine yemin eder.
 
Allah da, onun üzerine yemin ederim, çok değerli .Ne için değerli? Çünkü Allah, onunla gücünü ispat edecek. Bütün mahlukatı şimdi o vardır, yoktur diyen o gün görecek.
 
 
 Muazzam sonsuz Kâinat tabiat ayet-i kerimede Cenabı Hak, insanoğluna "EveIem yeraI insânü ennâ haIaknâhü min nutfetin feizâ hüve hasîmün mübîn"(9)
 
"Sizi bir damla su pıhtısından, meniden yaratan Rabbinizin bu gücünü görüp de hala mı Onu inkâr ediyorsunuz, yani onun dirilteceğinden şüphe ediyorsunuz."
 
Biz aklımıza bir bakalım, bir kokmuş su damlası değil mi? Şu damlanın harikalarına bak; düşünüyor, hayal kuruyor, görüyor işitiyor, vehmediyor, tutuyor, uyuyor, kalkıyor, koşuyor, icat ediyor, keşfediyor, yapıyor bir damla su…
 
Allah Allah! Ne muazzam kabiliyet bu insan! Bunu düşünmez mi? Peki, bu kabiliyet nereden geliyor?
 
Bu insana, insan sorar; bu kabiliyet nereden geliyor? Eğer tabiattan geliyor, dersek tabiatta bu kabiliyet yok ki, ne işitmesi var, ne görmesi var. Ne düşünmesi var, ne hissetmesi var.
 
Öyle ya bu kabiliyet onda olmuş olsa o zaman, kendinin de çok daha mükemmel olması lazım ki, belki bunlar bana aittir. Ben biraz daha azını vereyim sana. Ama insan bazen tabiatı da allak bullak ediyor, şekilden şekle sokuyor.
 
O halde bu güç, bu kuvvet tabiatın değil tabiatı da bu hale, bu vazifeyi veren Allah'dır. Niçin buraya geldik ki? Kısaca şunu anlatmak istiyoruz, bu hâdise mutlaka gerçekleşecek, er veya geç mümin insan bundan çekinmez ve de korkmaz
 
Kâmil Mümin ölümden korkmaz
 
O, hesap gününe kendini hazırlar. Korkusu nedir, eyvah, demesinin hikmeti nedir? Neden ben kalın kafalılık yapıyorum da iyi hazırlanmıyorum, demesidir, hükmünün korkusu budur.
 
Yoksa alem sonu gelecekmiş ölecekmiş! E tabi ölecek. Ölmeyecek mi? Niçin kavuşmak istemesin? Sonra ölüm bir vuslat, sahibine kavuşmak, ondan korkmaz.
 
Mümin bunlardan korkmaz çekilmez. Korkumuz ne? İyi hazırlanmamak, hazırlanalım işte. Her şeyimizi O'na hazırlanmak için ayarlamamız lazım. Buna göre hayatımızı tayin ve tanzim edersek bilelim ki kazançlıyız.
 
Günümüzde dikkat edersek bütün suçlar ve başta bazen biz diyoruz ki, Müslüman bir insan olarak yaşasak toplumda bu tip hallerin olması mümkün olmaz.
 
Neden olmaz? Müslümanlıktaki hikmet nedir? İşte Müslümanlık, insanı ahirete hazırlıyor. İnanç ondaki en büyük unsur inanç hakimiyetidir.
 
Allah, ona her şeyi soracak, bunu biliyor. Müslüman hiç kimsenin bir kılına dahi zarar vermez, mümin incitemez, hiçbir insan incitmez, bunun hesabını verecek bastığı toprak altındaki karıncanın bile hesabını vereceğine inanan Müslüman, nasıl olur da bir insanın hayatına son verebilir, malını çalabilir, ırzına namusuna tecavüz etme düşüncesinde bulunabilir?
 
O, kendi dünyasında, hayal dünyasında bile bunları düşünemez. Yani maddi hayatı tertemiz olduğu gibi manevi ufku da çok temizdir. Onun manevi ufkunda son derece mutantan, mütedeyyin bir hayat vardır. Hep onu kurmaya çalışır, alemine de bunun akşam etmek istiyorum bunlar her şeye örnektir.
 
Şimdi biz bu tip örnekleri göremediğimiz için diyoruz ki herhalde bu insanlar ölümden sonrasına pek inanası gelmiyor ki bu kadar korkunç hadiseler zuhur ediyor.
 
Öyle ya hiç ölümden sonrasına inanan insan, hırsızlık yapabilir mi, kötülük edebilir mi, yalan konuşabilir mi, başkasına zarar verebilir mi, başkasını rahatsız edebilir mi, insanların arasını açabilir mi, bir canı incitebilir mi? Değil öldürmek…
 
Ama bunların biz bugün son derece revaçta olduğunu görüyoruz.
 
Tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi iffettir, hayadır, namustur, fetanettir, ahlaktır, hukuktur hiçbir şey kalmadı . Yani bir karamsarlık tablosu çizmek için bunu söylemek istemiyorum.
 
Gazetelere bakın, haberleri dinleyin, bunlar her gün görürüz. Ha bunlar niçin var oluyor? Demek ki biz bir şeye çok güçlü inanmıyoruz da, onun için. O da nedir? Ölümden sonra dirilme olaydır.
 
Eğer buna bir inanabilsek günümüzün bence asıl problemi de bu buna inanabilsek, adam öldürmeyi hüner haline getirmiş insanlar her şeye son verir, tövbe kapısı her tarafı açar. Allah'ın rahmeti sonsuzdur.
 
Yalan konuşmaz, iftira etmez, dedikodu yapmaz. Senin, benim malıma gelip elini uzatmaz. İnsanların arasını bulur. Huzur ve saadet içinde yaşamaları için onlara imkanlar hazırlamaya çalışır. Bilir ki kazanç budur. Bunun ötesi yalan. Bunu demek, anlatmak istemişiz ve kanaatim da budur.
 
Biz, millet olarak çok büyük bir millet, inancımız fevkalâde yerindedir. Ancak bunun frekansı bazen gidiyor, bazen geliyor. Bunu her zaman yerinde tutmak gerekir. Zayıflatmayacağız. Bunu yapacağız inşallah. Bunu anlatmak istemişizdir.
 
Son nefese hazırlık
 
Son nefese hazırlık. İşte hayatı bu şekilde düşünüp, değerlendirmektir. Yoksa muayyen zamanlarda değil hayatın tamamını bir imtihan olarak kabul etme halidir. Kalbi Allah'a mekân yapma halidir, son nefes hali. Şimdi insanda çok ciddi bir güç var enerji var nefis var.
 
 Allah imtihan dünyasında olmamız münasebetiyle bu gücü bize mekkuz kıldı. İçimize gizledi, verdi. Bunu niye verdi? Zaten bize bunu vermemiş olsaydı melek olurduk ama melek var. O zaman insana ihtiyaç olmaz. Tamam onu verdi, öteki tarafı vermeseydi. O zaman hayvan olurduk. Ama hayvan da var. Biz, melekle hayvan arasında bir varlığız. İkisinin hasleti derunumuzda meknuzdur.
 
İrade verdi, hayvanda yok, akıl verdi onda yok. Ne melek de var, ne hayvanda. Şimdi bu gücü, bu kuvveti O'nun gösterdiği istikamette akıl ve irade ile değerlendiren insan, her anını Allah'la beraber yapar.
 
Günde sadece 5 defa Allah'ın huzuruna gitmek değil marifet her an Allah'ın huzurunda olmak. Asıl saadet, asıl sevda, asıl vuslat budur.
 
"Arifler her an namazdadır" diyor Mevlana. Hz. Abdulkadir Geylani (k.s) "öyle ol ki diyor, onsuz, olma. Her an onunla beraber ol, ben, seni hep ona çekmek istiyorum. Onun huzuruna getirmek istiyorum. Sense, beni dinlemiyor, bana isyan ediyorsun. Nedir bu halin? Ben, senin kavganı durdurmaya çalışıyorum. Sense kavgaya devam ediyorsun ve beni haksız görüyorsun. İtirazı bırak Beni dinle. Beni dinlersen O'nunla olursun"
 
Niye? Çünkü O, bize içimizdeki engelleri gösteriyor. Şunları şunları yaptığın zaman aşıp ona gidemezsin, yapmazsan gidersin, Onunla beraber olursun.
 
Allah kulunun kalbine tecelli ettiği zaman bir hazdır, bir lezzettir. Buna da feyiz, denir. O muhabbeti kul aldı mı, ah (!) "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" demeye başlar. Bir zevktir, bir sevdadır bu hal.
 
Şimdi bu halde olan adam ölümden korkacak! Haydi oradan be! Niye korksun ki? Bizim milletimizin temelinde bu inanç, bu sevda, bu haslet, bu hayat olduğu için ölümden korkmaz.  O bakımdan "ölüm sana vuslattır hakka kavuşmak için" değil mi?
 
Askerimiz, Mehmet'imizde, O'nun için ölümden korkmaz. Allah Allah de,r ateş hattına girdiği zaman süngüsünü takar, ölüme seve seve gider.
 
Bilir ki yaşadığı alemden çok daha mutlu, çok daha mükemmel bir alem var, bir şehadet alemi, bir mükemmel alem var.
 
Bizim özümüzde bu var. Şimdi insanın iç tabiatı dedik ya; hem melek-i sıfatlar var, hem hayvan-i sıfatları var. Düşün ki hayatında bu hayvani sıfatları, melek-i sıfatlarına esir etmiş, onda melek-i sıfatlar hüküm kurmuş, tam insan olmuş, İnsan-ı Kâmil olmuş. O insan ölecek, sureti de insan, sireti de insan.
 
Ama düşün ki görünüşte insan hakikatte kin var, nefret var. Bunlar kimin halidir? Hayvanın halidir; kin, deve kini derler, yılan gibi sokma derler.
 
Bu ahlak, ahlak-ı zemime hayvanların halleridir. Şimdi bu da hâkim olur da, bu hal üzere insan ölürse görünüşte yakışıklı, delikanlı has bir adam. Meğer gitti hayvan suretinde.
 
Bunu tebdil etmemiz lazım. Hayatta kazanç budur. İşte insan olarak geldik, insan olarak gidelim, insan olarak Allah'a yürüyelim. Maksat bu, o zaman nasıl ölüyorsak öyle dirileceğiz. İşte insan gibi ölelim, insan gibi dirilelim.
 
Hadis Şerif'te Canab-ı Peygamber Efendimiz günde 17 defa ölümünü düşünen şehitlerle haşrolur buyuruyor. Neden? Çünkü ölümü düşünen insan, ölümden sonrası Allah'la beraber olur. Allah'ı hatırlar. Allah'ı hatırlayan insan yanlışlık yapamaz. İşte harama uzanamaz, haram yemez, haram konuşamaz, dili, gözü, eli, ayağı bağlanır. Hep doğruyu görür, hep hayırlı görür, hayırlı işler yapar yanlış iş yapmaz. Birincisi Allah'ı zikretmek. Allah zikrederse, ikincisi namaz.
 
Peygamberimize üç şey sevimli kılınmıştır
 
Cenabı Peygamber Efendimizi üç şey sevdirilmiştir. Bunlardan bir tanesine de işte namazdır, gözümün nuru, diyor. Niye gözünün nuru? O göz nuru tertemizdir. Çünkü o namazda insana tecelli eden Cenabı Haktır.
 
Ne demektir tecelli? Kendini tanıtmasıdır "esselâtü Miracı müminin" Namaz kılın, namazda başını secdeye koyuyorsun ben yokum, diyorsun. Bu ne demektir?
 
"Sübhane rabbiyel azim Sübhane rabbiyel ala rükuda ve secdelerde yüce olan Allah'ı tesbih ederim." Diyorsun.
 
Ben de hiçbir şey yoktur, demek istiyorsun. Ben, yokum diyorsun. Ben yokum dediğin zaman var olan kimdir? Allah'tır.
 
O, Allah'ın varlığı sana tecelli ettiğinde, kalbinize tecelli ettiğinde, kalbimize Allah o namazı nasip etsin işte asıl namaz bu" ariflerin namazı bu" diyor, Mevlana…
 
Bir zikrullah, iki namaz, üç nefsi tezkiye eden Oruç. Nefsin de temizlenmesi lazım. Böyle her zaman ye, iç, ağzının, damağının tadını al, güzel ama işte hep ehli dünya olursun
 
Tulu emel sahibi, uzun düşünürsün sanki ölmeyecek misin? Öleceksin kardeşim, hesabını yapsana. İnsanda bir hırs var, bir tamah var. "İnsanoğlunun iki vadi altın olsa, üç vadi altın olmasını arzu eder. Onun gözüne ancak bir avuç toprak doyurur" Cenab-ı Peygamber Efendimiz böyle buyurdu.
 
Bunlar işte bunları bu hallere aşacağız ki her zaman Cenabı Hakla beraber olalım. Ondan sonra bunların ardından ne gelir Allah'ın muhabbeti gelir.
 
Yaptıkça yürüyoruz, sen yürüdükçe o sana koşuyor. Ne diyor? "Bana yürüyerek gelirsen Ben, koşarak gelirim, sonra gören gözün, işiten kulağın, tutan elin, konuşan dilin, yürüyen de ayağın olurum" diyor. Kim? Bunu buyuruyor, Allah buyuruyor. Ya hu bir insan, Cenabı Hakk'ın nazarıyla baksa nereyi görmez?
 
Şimdi efendim, o içimizdeki zemime tarafı. Ahlakımızla şeytan musallat oluyor. Şeytanın asıl sermayesi orasıdır, tarlasıdır.
 
Son nefeste oraya gelir, oturur. "Hasta etti seni. Alacağını ondan mı alacaksın? Gel bana, tamam ben güçlüyüm".  O son nefes. Aman Y arabbi! Tam bir cidalleşme anı, mücadele, o sana, sen ona…
 
Hocam nasıl kazanacağız?
 

 
 
İşte "son nefeste söylemezse bu diller, bütün cihan senin olsa ne fayda" diyoruz ya! İşte bu sözü, bu son nefeste ne diyecek; Ey Şeytan, ey nefis dur, bakalım. Hayır, siz yalan konuşuyorsunuz. Asıl sevilen Allah'tır. Baki olan O'dur. O'na döneceğiz. O'ndan geldik. Nasıl? "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enna Muhammeden abduhu ve resulühu"
 
Onun için haleti nezir de diyoruz, tabir bu. İnsanların yanına gittiğimizde unutmayalım, hiçbir şey bilmiyorsak, bu kelime-i şehadeti, kelime-i tevhidi kulaklarına duyacağı nispette okuyalım.
 
Evet, okuyalım ki onlar da bunu güzelce söyleyerek teslimi ruh etsinler ve Rablarından geldiği gibi O'na güzelce gitsinler.
 
Eğer bunu yapmazsak, o zaman zararlı gideriz. Biz şimdi niye fazla Allah'ı zikredelim diyoruz, niye fazla ibadet? Bak Cenabı Hak, Kur'an'da 'beni çok zikredin' buyuruyor. Bunda bir incelik var, bir sır var.
 
Son Nefes; Hadi Allah'a ısmarladık da demez
 
Nedir bu? Biz, O'nu çok zikredersek kalbimize O yerleşir, azalarımıza yerleşir, elimize, ayağımıza, gözümüze, kulağımız da. 'Allah der' Ne zannediyorsun sen? Esasen "yusebbihu lillahi mafis semavati vema fil ard"( Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah'ı zikreder).
 
Allah der, her şeyimiz Allah diyor
 
Cenabı Hakk'ın istediği, murat ettiği irademizle, dilimizle O'nu zikretmemiz değil mi?
 
O'nu zikretmemizi, bunu istiyor bizden. Bunu yaparsak mesele tamamdır.
 
Ha! Şimdi bunu yapıp da, kalbimize zikri indirdiğimiz zaman, oraya yerleştiği zaman, zikir orada mekân tuttuğu zaman, o son andaki cebelleşmede, mücadelede, kavgada, hiç korkma, şeytanı mağlup edersin.
 
Niye? Eğer kalbinde o seni mağlup ederse dimağında şuurunda vardır o hayal. Orada Allah dersin, orada la ilahe illallah, dersin. Hayır, orada yok, dilinde var, dilinde dersin, elinde dersin, onun için her tarafı yerleştirmek lazım, de mi efendim…
 
O tek hasmımızı mağlup edeceğiz zaten. O tek hasım mağlup olursa cemiyet meydanında da kötülük kalmaz. Herkes onu mağlup etmeye mükelleftir. Şu veya bu suretle ortaya çıkıyor, bazen insan suretinde. Bil ki tasarruf eden hep odur. Bizim nefsimizle eğer onunla mücadeleye karar verirsek ne ortada şu kalır, ne bu kalır.
 
Esasen Cenabı Hak, inanan kuluna son nefeste bir acı da verecek, ıstırap da verecek. O'nun kefaretidir.
 
Rasulullah Efendimiz hadis-i şeriflerinde öyle buyuruyor ve "müminin kefaretidir. Ne, ölüm" sıkıntısı, o cefası değil mi? Onu tertemiz Cenabı Hak istiyor. O anda onu temizliyor, öyle huzuruna alıyor"
 
Bir de bunun üstü bir hal var ki, Allah onu hepimize nasip etsin, böyle sevinerek koşarak, eğlene eğlene gider.
 
Hadi Allah'a ısmarladıkta, demez. Lan öyle bir aleme gidiyorum ki buradan ne olur, dercesine…
 
Yahya Kemal Beyatlı'nın (Allah rahmet eylesin) hep o şiir hatırıma gelir de, tam okuyamam onu. Bunda çok hoşuma gider sanki o anı anlatıyor:
 
"Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
 
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol, sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
 
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli" diye devam ediyor.
 
Gene iyi bu kadar okuduk. Çok sevdiğim bir şeydir, böyledir. Şimdi senin dediğine gelince Hz. Yusuf  (a.s) kadınlar meclisine girdiği zaman her peygamber de bil ki mucize vardır Allah'ın peygamberlerin de bir mucize vardır.
 
Yusuf Aleyhisselam 'ın mucizesi güzelliği. O kadar güzeldi ki, Hz. Peygamberimiz buyuruyor ki; "Ben Miraç'ta kardeşim Yusuf'u gördüm" diyor, "kainatın yarı güzelliğini Allah ona İhsan eylemiş"
 
Hz. Ayşe annemiz de buyuruyor ki; "Kenan Diyarı'nın Yusuf'u görüp de parmaklarını kesen kadınlar eğer Allah'ın sevgilisi Muhammed Mustafa'yı görsellerde hayatlarına kıyarlardı."
 
Şimdi o kadar güzel. Bak Resulullah'ın güzelliği ne kadarmış! işte sure-i Yusuf'u okumasını bir mürşit müridine tavsiye ediyor. Sebep de; Hazret diyor, Kur'an-ı Kerim'de her şeyin olduğunu söylüyorsunuz ancak ben, müminin ruhu yağdan kılı çekersin gibi çıkar hadisinin mealini Kur'an'da bulamadım.
 
O da buyuruyor, "Oğlum sure-i Yusuf'u oku. Gidiyor, okuyor bulamadım, diyor. O zaman gene oku, diyor. Gidiyor, gene bulamadım, diyor. En sonunda buldum, neyi diyor?
 
Hz. Yusuf'un güzelliğini müşahede edipte varlığından geçen kadınlar, ellerini kestiği zaman farkına varmadılar. Demek ki insan, ruhunu teslim ederken Allah'ın cemalini müşahede ederse onlardan ruhun, bedenden çıkış ıstırabını duymazlar". Hah bildin diyor, tam öğrendin, okudun bu sefer.
 
Şimdi efendim! İnsan eğer Rabbine dünya hayatında vuslata karar verdi, hep ona yürümek istiyor, gidiyorsa artık bir perde kalmıştır. Ölüm dediğimiz anda o perde de can hulkuma geldiği zaman açılır, gideceği yer seyredilir.
 
Gideceği alemde onun Rab 'binin mekanı, Onun Rab'ının zatının, sıfatının, esma ilahisinin olduğu alem olduğu için şimdi düşün ki insan, en büyük gerçeği, en büyük hakikati bir anda perdenin açılışı ile seyrediyor.
 
Daha bir şey duyar mı ya? İşte kovanım yağma olsun, der zaman. Evet, doğrudur, çok doğrudur. Allah o hali hepimize nasip eylesin, böyle bir ölüm ihsan etsin.
 
Cenabı Hak, benim rahmetim sonsuzdur, diyor; "tubu ilellahi tevbeten nasuha". Günahınıza dönmeyecek şekilde tövbe edin ben, sizi affedeyim;  Cenabı hak "Vallahi gafururrahim" Yeminle ben affedicinin ta kendisiyim; Cenabı Hak kullarını affetmek için bahane arıyor.
 
Mesele O'nun kapısına dönmektir. Döndüğümüz zaman O, bizi affeder. Onu istiyor. Zaten bizim evladımıza olan muhabbetimizin en az yedi misli demiştir.
 
O'nun en isyan etmiş kuluna düşün ki o, kuluna rahmet etmesin, onu affeder. Bu mümkün mü hatta ayet-i kerimede "la taknetu min rahmetillah"(10) Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
 
Şimdi efendim! Bu o rahmeti biz anlatamayız. O mümkün değil. Anlatmak hiç mümkün değil, sonsuz bir kapıdır.
 
Hiç şu andan tezi yok, oraya girelim, sığınalım. Rahmeti zaten ne diyor? Eğer inkâr eden O'nun rahmetinin sonsuzluğunu bilseydi utanır, inkâr etmezdi. Rahmeti sonsuz ama müminde sabredecek. Öyle ama bir de O'nun azameti, kudreti var, kuvveti var. Onu düşünseydi oda ubudiyetten geri kalmaz.
 
Kaynaklar:
 
1) Cuma/6
 
2) Bakara/152
 
3) Mülk/2
 
4) Bakara/156
 
5) Araf/34
 
6) Nebe/1
 
7) Nebe/2
 
8) Kıyamet/1
 
9) Yasin/77
 
10) Zümer/53
 
Prof. Dr. Haydar Baş 1994 yılı Ramazan ayı Mesaj TV konuşmasıdır.
Abbasiler dönemi günümüze ne kadar da benziyor
'Bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyorlar'
Taksim'de taviz vermedi
Kılıçdaroğlu'nun tepkisi dikkate alındı
Erdoğan'da Özel'e ilk jest!
Diyanet'ten Audi-A8 savunması
Eski araç sıklıkla arızalanıyor
İYİ Parti'de Koray Aydın istifası
İstifa için 3 neden açıkladı
İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'Edanur' yanıtı
'Çıkışlarına itibar etmiyoruz'
Özgür Özel'den 'Taksim' açıklaması
'Yasak değil, kısıt var'
Özel'den Kurtulmuş'a 'Anayasa' şartı
'Uyacaksak değiştirelim'
'Kütük kafalı iddia sahipleri baltayı taşa vurmuştur'
Ferdi Tayfur'lu video açıklaması
Olayda 2’si polis en az 5 kişi yaralandı
Londra'da kılıçlı saldırı dehşeti
Eğitim-İş'ten, yeni müfredata karşı imza kampanyası
"Müfredat eğitimin anayasasıdır"
İstanbul Valiliği 1 Mayıs tedbirlerini açıkladı
Dikkat! Bu yollar kapalı olacak
ABD'de 90'ı aşkın avukattan Biden'a çağrı
"İsrail'e silah ihracatı kesilmeli"
Dış ticarette son durum açıklandı
İhracat da ithalat da azaldı
O ilçeye çıkarma yapacaklar
İmamoğlu ve Yavaş'a özel görev
Abbasiler dönemi günümüze ne kadar da benziyor
'Bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyorlar'
Taksim'de taviz vermedi
Kılıçdaroğlu'nun tepkisi dikkate alındı
Erdoğan'da Özel'e ilk jest!
Diyanet'ten Audi-A8 savunması
Eski araç sıklıkla arızalanıyor
İYİ Parti'de Koray Aydın istifası
İstifa için 3 neden açıkladı
İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'Edanur' yanıtı
'Çıkışlarına itibar etmiyoruz'
Özgür Özel'den 'Taksim' açıklaması
'Yasak değil, kısıt var'
Özel'den Kurtulmuş'a 'Anayasa' şartı
'Uyacaksak değiştirelim'
'Kütük kafalı iddia sahipleri baltayı taşa vurmuştur'
Ferdi Tayfur'lu video açıklaması
Olayda 2’si polis en az 5 kişi yaralandı
Londra'da kılıçlı saldırı dehşeti
Eğitim-İş'ten, yeni müfredata karşı imza kampanyası
"Müfredat eğitimin anayasasıdır"
İstanbul Valiliği 1 Mayıs tedbirlerini açıkladı
Dikkat! Bu yollar kapalı olacak
ABD'de 90'ı aşkın avukattan Biden'a çağrı
"İsrail'e silah ihracatı kesilmeli"
Dış ticarette son durum açıklandı
İhracat da ithalat da azaldı
O ilçeye çıkarma yapacaklar
İmamoğlu ve Yavaş'a özel görev

Şırnak'ta askeri araç devrildi: 2 asker şehit oldu, 2 asker yaralı

Şırnak'ta askeri aracın devrilmesi sonucu 2 asker şehit oldu, 2 asker yaralandı.
30.04.2024 18:51:00
İhlas Haber Ajansı
Şırnak'ta askeri araç devrildi: 2 asker şehit oldu, 2 asker yaralı
Şırnak'ta askeri araç devrildi: 2 asker şehit oldu, 2 asker yaralı
Çakırsöğüt Komando Tugayı'na ait askeri aracın Akçay Askeri Üs bölgesi giden yolda devrildi.

İhbar üzerine kaza yerine 112 Acil Sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi.

Kazada, 2 asker şehit oldu, 2 asker yaralandı.

Yaralı askerler ambulansla Şırnak Şehit Aydoğan Aydın Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Hasan Saklanan'ın İsrail polisini yaraladıktan sonra öldürüldüğü iddiası araştırılıyor

Kudüs'te bir Türk vatandaşının İsrail polisini yaraladıktan sonra öldürüldüğü iddia edildi. Türk diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, olayın bütün boyutlarıyla araştırıldığı öğrenildi.
30.04.2024 17:20:00 / Güncelleme: 30.04.2024 17:38:42
İhlas Haber Ajansı
Hasan Saklanan'ın İsrail polisini yaraladıktan sonra öldürüldüğü iddiası araştırılıyor
Hasan Saklanan'ın İsrail polisini yaraladıktan sonra öldürüldüğü iddiası araştırılıyor
Kudüs'te bir Türk vatandaşının İsrail polisine bıçaklı saldırı gerçekleştirdiği ve ardından vurularak öldürüldüğü iddia edildi.

İddiaların ardından olaya ilişkin açıklama yapan Türk diplomatik kaynaklar, 'Konu Tel Aviv Büyükelçiliğimiz ve Kudüs Başkonsolosluğumuzca yakından takip edilmektedir. Olay bütün boyutlarıyla araştırılmaktadır' ifadelerine yer verdi.

Ne olmuştu?

Kudüs'te yerel saatle 12:30 sularında Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde meydana gelen olayda, Hasan Saklanan, Çiçek Kapısı yakınlarında İsrail polisine bıçakla saldırdı. Saldırı sonucu 18 yaşındaki bir kadın ve 30 yaşındaki bir polis memuru yaralandı. Yaralı polis memuru hastaneye kaldırıldı ve durumunun kritik olmadığı bildirildi.

Saldırgan Hasan Saklanan ise olay yerinde İsrail güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirildi.

Turist vizesi ile girmiş

Hasan Saklanan'ın 34 yaşında olduğu ve turist vizesi ile İsrail'e giriş yaptığı öğrenildi. İsrail medyasına göre Saklanan, dün Ürdün'den İsrail'e giriş yaptığı belirlendi. Saklanan'ın saldırıya ilişkin motivasyonu ise henüz tam olarak bilinmiyor.

İsrail polisi, saldırganın kaldığı Doğu Kudüs'teki otele baskın düzenledi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.

Yolda yürüyenleri korkuttuktan sonra saldıran şahıslar yakalandı

Kocaeli'nin İzmit ilçesinde yolda yürüyen gençleri önce korkutup, sonra da saldıran şahıslar polis ekiplerince yakalandı.
30.04.2024 16:56:00 / Güncelleme: 30.04.2024 18:51:38
İhlas Haber Ajansı
Yolda yürüyenleri korkuttuktan sonra saldıran şahıslar yakalandı
Yolda yürüyenleri korkuttuktan sonra saldıran şahıslar yakalandı

Karabaş Mahallesi'nde geçtiğimiz pazar günü meydana gelen olayda, yolda yürüyen şahıslar yanlarına yaklaştıkları gençleri önce korkuttu, ardından da küfür etti.

Hayrete düşen gençlerden biri neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, bu kez de şahısların saldırısına uğradı.

Bu anlar, şahısların yanında bulunan kişi tarafından saniye saniye kayda alındı.

İnceleme başlatan İzmit İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği ekipler, olaya karıştığı tespit edilen E.D., B.E.A., A.F.O. ve B.T.I'yı gözaltına aldı.

Şahısların emniyetteki işlemleri sürüyor.

Muğla'da patlayan doğal gaz hattı ekipleri alarma geçirdi

Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi girişinde iş makinesi ile yapılan kanal açma çalışmasında kepçenin doğal gaz hattını patlatması sonrası bölgeye ve hastaneye giriş ve çıkışlar kapatıldı.
30.04.2024 13:14:00
İhlas Haber Ajansı
Muğla'da patlayan doğal gaz hattı ekipleri alarma geçirdi
Muğla'da patlayan doğal gaz hattı ekipleri alarma geçirdi
Edinilen bilgiye göre, bugün öğlen saatlerinde 500 yataklı Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin girişinde devam eden kanal açma çalışmaları sırasında kepçe doğal gaz hattına zarar verdi.

Olayın ardından 112 Acil Çağrı Merkezi'ne bilgi verilmesi üzerine olay yerine doğal gaz dağıtım firması ve çok sayıda polis ekibi yönlendirildi.

Bölgeye gelen trafik ekipleri güvenlik amacıyla hastaneye ulaşım sağlayan yoların tamamını trafiğe kapatırken, ulaşımda yoğunluk yaşandı.

Doğal gaz dağıtım firmasının hattı tamamen kesmesi sonrası yol trafiğe açılırken, trafik normale döndü.

Doğal gaz hattının onarımı için çalışmaların devam ettiği öğrenildi.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.