Hümanizm, evrimcilik, mistisizm... felsefî akımlardır. Taraftarları vardır veya yoktur. Bizi ilgilendiren cihet, her üçünün de felsefî birer akım oluşlarıdır. Mevlâna'nın hayatına bakalım. Devrinde şöhret olan felsefecilerle yakınlığı var mıdır, yok mudur? Veya çevresi, yetiştiği ortam felsefî akımlara ne kadar yakındır? Bu perspektif ile olaya yaklaştığımız zaman mezkûr iddiaların geçersizliği bir defa daha doğrulanmış olacaktır:
1. Mevlâna, Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Sultanu'l-Ulemâ lakabıyla anılan Bahaeddin Veled Hazretleri'dir. Bahaeddin Veled, âlim, kâmil, fazıl bir şahıstır. Mutasavvıftır. Harikulade halleri ve kerametleri vardır. Felsefeciler ile diyaloğuna gelince... Bahaeddin Veled Hazretleri'nin hayatı Yunan felsefesinin tesiri altında kalan özellikle Fahreddin-i Râzî ile mücadele ederek geçmiştir. O zamanlar Sultan ailesi Râzî'nin felsefî görüşleriyle oturum yaparlardı. Bunun karşılığında ise Sultanu'l-Ulema, onların yanlış yolda olduğunu her defasında vurgular, halka durumu izah eder, felsefecilerin yoluna girmemelerini temin edirdi. Bu sebepten Râzî ve sarayla arası açılmış, Horasan'ı yani Belh'i aile efradı ve birkaç müridi ile beraber terk etmiştir. Kısacası Hz. Mevlâna'nın yetiştiği ocak, felsefe ile mücadele verilen bir ocaktır. 2. Sultanu'l-Ulemâ, Nişabur'a geldiği zaman yine kendi gibi âlim, fazıl olan Feridüddin Attar Hazretleri ile görüşmüş ve sohbet yapmışlardır. Onun Esrarname adlı eseri Mevlâna'nın gördüğü rüya üzerine yine Mevlâna'ya hediye edilmiştir. Mevlâna'nın yetişmesinde büyük fonksiyonu, olan bu eserdir denilebilir. Esrarname, İslâm'ın mânevî cihetinden, Cenab-ı Hakk'ın hikmetlerinden, insan-ı kâmilin vasıflarından bahseden bir eserdir. Babasından sonra, yerine bıraktığı Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Mevlâna'yı yetiştiren ikinci şahıstır. Ondan, daha ziyade fıkıh ve tasavvuf öğrenmiştir. Riyazet, çile, zikir, tefekkür bu zatın yoludur. Mevlâna'nın Halep ve Şam tahsilleri esnasında felsefecilerle uzaktan ve yakından teması dahi olmamıştır. Sadrettin-i Konevî (ks) ile olan mânevî yakınlığı ve sohbetleri tamamen tasavufî sahada olmuştur.
Son şeyhi, onun vuslattaki mürşidi Şems-i Tebrizî Hazretleri'ne gelince... Zaten onun akıl sahasında hiç işi yoktu. Devamlı aklın verasında uğraşırdı. Şu anda istismar edilen sözlerin yaşandığı dönem, Şems'in Mevlâna'yı da aklın verâsına ittiği dönemdir. Ki bu dönemdeki gerek Şems'e, gerekse Mevlâna'ya siz filozofsunuz demek karayı ak göstermek kadar zor bir olaydır.
1. Mevlâna, Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Sultanu'l-Ulemâ lakabıyla anılan Bahaeddin Veled Hazretleri'dir. Bahaeddin Veled, âlim, kâmil, fazıl bir şahıstır. Mutasavvıftır. Harikulade halleri ve kerametleri vardır. Felsefeciler ile diyaloğuna gelince... Bahaeddin Veled Hazretleri'nin hayatı Yunan felsefesinin tesiri altında kalan özellikle Fahreddin-i Râzî ile mücadele ederek geçmiştir. O zamanlar Sultan ailesi Râzî'nin felsefî görüşleriyle oturum yaparlardı. Bunun karşılığında ise Sultanu'l-Ulema, onların yanlış yolda olduğunu her defasında vurgular, halka durumu izah eder, felsefecilerin yoluna girmemelerini temin edirdi. Bu sebepten Râzî ve sarayla arası açılmış, Horasan'ı yani Belh'i aile efradı ve birkaç müridi ile beraber terk etmiştir. Kısacası Hz. Mevlâna'nın yetiştiği ocak, felsefe ile mücadele verilen bir ocaktır. 2. Sultanu'l-Ulemâ, Nişabur'a geldiği zaman yine kendi gibi âlim, fazıl olan Feridüddin Attar Hazretleri ile görüşmüş ve sohbet yapmışlardır. Onun Esrarname adlı eseri Mevlâna'nın gördüğü rüya üzerine yine Mevlâna'ya hediye edilmiştir. Mevlâna'nın yetişmesinde büyük fonksiyonu, olan bu eserdir denilebilir. Esrarname, İslâm'ın mânevî cihetinden, Cenab-ı Hakk'ın hikmetlerinden, insan-ı kâmilin vasıflarından bahseden bir eserdir. Babasından sonra, yerine bıraktığı Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Mevlâna'yı yetiştiren ikinci şahıstır. Ondan, daha ziyade fıkıh ve tasavvuf öğrenmiştir. Riyazet, çile, zikir, tefekkür bu zatın yoludur. Mevlâna'nın Halep ve Şam tahsilleri esnasında felsefecilerle uzaktan ve yakından teması dahi olmamıştır. Sadrettin-i Konevî (ks) ile olan mânevî yakınlığı ve sohbetleri tamamen tasavufî sahada olmuştur.
Son şeyhi, onun vuslattaki mürşidi Şems-i Tebrizî Hazretleri'ne gelince... Zaten onun akıl sahasında hiç işi yoktu. Devamlı aklın verasında uğraşırdı. Şu anda istismar edilen sözlerin yaşandığı dönem, Şems'in Mevlâna'yı da aklın verâsına ittiği dönemdir. Ki bu dönemdeki gerek Şems'e, gerekse Mevlâna'ya siz filozofsunuz demek karayı ak göstermek kadar zor bir olaydır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.