Türkiye kendisini üzerinde bulunduğu coğrafyada ABD'nin stratejik ortağı olarak tanımlıyor ; ama ABD'nin asıl stratejik ortağı İsrail.
Başta Ortadoğu ve hinterlandı konumundaki Kafkaslar ve Asya olmak üzere geniş bir etki alanının tam göbeğinde yeralan İsrail'e ABD Türkiye'den daha çok değer veriyor.
Bunu görmemek için kör olmak gerek. Emperyal niyetleri ve menfaatleri için bu coğrafyada İsrail'i çok iyi kullanan ABD, attığı stratejik adımlarda Türkiye'yi de sol koluna takmış durumda.
Sağ kol İsrail, sol Türkiye.
Arap dünyasının Türkiye'ye zaman zaman muhalefet yapmalarının hatta KKTC'yi tanımak istememelerinin temelinde de bu yatıyor.
Ortadoğu'daki Arap devletleri İsrail'in en büyük düşmanı. Suriye, İran, Irak, Kuveyt, Yemen, Lübnan, Suudi Arabistan..ve diğerleri
İsrail'in 1948'lerde kurulduğundan bu yana işgal ettiği topraklardan çıkmasını talep eden Araplar İsrail'le üç kez savaştılar ve her defasında da toprak yitirdiler.
1967'de, 1973'te ve 1983'lerde komşu ülke topraklarını işgal etmiş olan İsrail'e ne Birleşmiş Milletler sesini çıkarabilmiş, ne de ABD yönetimi engel olabilmiştir.
Günümüzde de değişen bir şey yok. İsrail hemen her gün Filistin'e vuruyor, Lübnan ve Suriye sınırlarını tırmalıyor, dünya jandarması ABD ise hiçbir müdahalede bulunmuyor.
ABD'ye sırtını dayayan İsrail de şiddet eylemlerine ivme veriyor.
Türkiye bu durumda ne yapıyor?
Türkiye 1980'lere kadar Ortadoğu'da Filistin'e daha yakın bir politika uyguluyor, İsrail'e mesafeli davranıyordu. Ancak 1985'lerden sonra bu politika bırakıldı. Günümüze kadar gelen bu dış politik değişiklikte her iki ülkeye de eşit mesafede yaklaşılıyor.
Resmi politika bu. Ama uygulamada durum İsrail'in lehine görünüyor.Filistin'in talepleri Türkiye tarafından cılız değerlendirilmeye tabi tutulurken, İsrail ile stratejik adımlar atılıyor. Askeri ve ekonomik alanlarda İsrail ile samimi bir hava yaşanıyor. Ortadoğu'daki şiddet döngüsü zaman zaman mevcut atmosferi gerse de ılımlı hava devam ediyor. Bu havada katalizör görevini de ABD üsleniyor.
ABD-İsrail-Türkiye üçlüsü de doğal olarak bölge ülkelerinin tepkisini alıyor.
ABD yönetimi Irak'ı işgal ettikten sonra İsrail'e Türkiye'den daha çok değer veriyor.
İsrail'in en büyük belası Saddam çökertildikten sonra İran ve Suriye de elimine edilerek İsrail'in korkuları ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Irak'ı işgal ederek Kafkasya koridoruna oturmak isteyen ABD, İsrail'i de yanına alara Uzak Asya koridorunu açmak niyetinde.
Dünya petrol rezervinin yüzde 70'ine sahip olmasına rağmen bunun yüzde 3 kadarını kullanabilen Ortadoğu'da ABD'nin attığı adımlar İsrail'e alan kazandırıyor. İsrail Arz'ı Mev'ud idealine her geçen gün daha da yaklaşıyor.
ABD'nin açtığı yolda ilerlemeye çalışan İsrail,bir şekilde sıkıştığı bölgeden çıkarak Anadolu kapılarına kadar dayanmak istiyor.
ABD'nin dümensuyuna giden Türkiye ise Kuzey Irak'ın statüsünün ne olacağına saplanmış bekliyor. Herkesin bir ideali olmalı.
İsrail'in ideali Türkiye'ninkinden çok daha fazla.
Başta Ortadoğu ve hinterlandı konumundaki Kafkaslar ve Asya olmak üzere geniş bir etki alanının tam göbeğinde yeralan İsrail'e ABD Türkiye'den daha çok değer veriyor.
Bunu görmemek için kör olmak gerek. Emperyal niyetleri ve menfaatleri için bu coğrafyada İsrail'i çok iyi kullanan ABD, attığı stratejik adımlarda Türkiye'yi de sol koluna takmış durumda.
Sağ kol İsrail, sol Türkiye.
Arap dünyasının Türkiye'ye zaman zaman muhalefet yapmalarının hatta KKTC'yi tanımak istememelerinin temelinde de bu yatıyor.
Ortadoğu'daki Arap devletleri İsrail'in en büyük düşmanı. Suriye, İran, Irak, Kuveyt, Yemen, Lübnan, Suudi Arabistan..ve diğerleri
İsrail'in 1948'lerde kurulduğundan bu yana işgal ettiği topraklardan çıkmasını talep eden Araplar İsrail'le üç kez savaştılar ve her defasında da toprak yitirdiler.
1967'de, 1973'te ve 1983'lerde komşu ülke topraklarını işgal etmiş olan İsrail'e ne Birleşmiş Milletler sesini çıkarabilmiş, ne de ABD yönetimi engel olabilmiştir.
Günümüzde de değişen bir şey yok. İsrail hemen her gün Filistin'e vuruyor, Lübnan ve Suriye sınırlarını tırmalıyor, dünya jandarması ABD ise hiçbir müdahalede bulunmuyor.
ABD'ye sırtını dayayan İsrail de şiddet eylemlerine ivme veriyor.
Türkiye bu durumda ne yapıyor?
Türkiye 1980'lere kadar Ortadoğu'da Filistin'e daha yakın bir politika uyguluyor, İsrail'e mesafeli davranıyordu. Ancak 1985'lerden sonra bu politika bırakıldı. Günümüze kadar gelen bu dış politik değişiklikte her iki ülkeye de eşit mesafede yaklaşılıyor.
Resmi politika bu. Ama uygulamada durum İsrail'in lehine görünüyor.Filistin'in talepleri Türkiye tarafından cılız değerlendirilmeye tabi tutulurken, İsrail ile stratejik adımlar atılıyor. Askeri ve ekonomik alanlarda İsrail ile samimi bir hava yaşanıyor. Ortadoğu'daki şiddet döngüsü zaman zaman mevcut atmosferi gerse de ılımlı hava devam ediyor. Bu havada katalizör görevini de ABD üsleniyor.
ABD-İsrail-Türkiye üçlüsü de doğal olarak bölge ülkelerinin tepkisini alıyor.
ABD yönetimi Irak'ı işgal ettikten sonra İsrail'e Türkiye'den daha çok değer veriyor.
İsrail'in en büyük belası Saddam çökertildikten sonra İran ve Suriye de elimine edilerek İsrail'in korkuları ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Irak'ı işgal ederek Kafkasya koridoruna oturmak isteyen ABD, İsrail'i de yanına alara Uzak Asya koridorunu açmak niyetinde.
Dünya petrol rezervinin yüzde 70'ine sahip olmasına rağmen bunun yüzde 3 kadarını kullanabilen Ortadoğu'da ABD'nin attığı adımlar İsrail'e alan kazandırıyor. İsrail Arz'ı Mev'ud idealine her geçen gün daha da yaklaşıyor.
ABD'nin açtığı yolda ilerlemeye çalışan İsrail,bir şekilde sıkıştığı bölgeden çıkarak Anadolu kapılarına kadar dayanmak istiyor.
ABD'nin dümensuyuna giden Türkiye ise Kuzey Irak'ın statüsünün ne olacağına saplanmış bekliyor. Herkesin bir ideali olmalı.
İsrail'in ideali Türkiye'ninkinden çok daha fazla.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005