Dünkü yazımızda Ortadoğu'da İsrail'in şiddeti tırmandıran politikasından bahsetmiş ve kendi insanlarının dahi İsrail'in terörist faaliyetlerini kınadığını ifade etmiştik.
Bugün meseleyi bir de tarihi perspektiften değerlendirmekte fayda vardır: Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren Yahudilerin Filistin ve civarından ısrarla toprak talep ettikleri malumdur. Sultan Abdülhamit'in Filistin'den toprak satışını kesin olarak yasaklaması, bu bölgedeki arazilerin büyük kısmını devletleştirmesi geri kalanını da kendi özel mülkiyetine alması neticesi bu emellerin önüne geçildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Filistin ve civarı BM kararıyla İngiltere'nin himayesine bırakıldı. Bu tarihten sonra Yahudilere toprak satışı hızlandı. O dönemde Filistin halkı ileriyi hesap etmeden, oldukça yüksek fiyatlarla topraklarını satmakta bir mahsur görmemiştir. Ancak bugün bu davranışın faturasını torunları ödemekte ve kendi ülkelerinde "mülteci" muamelesi görmektedirler. Yahudi yerleşim yerlerine her gün bir yenisi eklenirken, Filistin kontrolündeki bölgeler İsrail saldırılarına maruz kalmakta, Filistin köylerine füze saldırıları düzenlemekte ve topyekün Filistin halkı göçe zorlanmaktadır. İsrail, uyguladığı devlet terörüyle Filistinlileri "ölmek veya göç etmek" gibi iki tercihten birini seçmeye zorlamaktadır. Bu manzara karşısında Filistin halkı dedelerinin "basiretsiz"liğinin cezasını çekiyorlar demek yanlış olmaz.
Bu hakikatler ışığında, Güneydoğumuz üzerindeki hesap ve gayeleri de göz önüne alarak milletçe, gelecek neslimizin ve torunlarımızın kendi topraklarında huzur ve barış içinde yaşamaları için üzerimize büyük görevler düştüğünü unutmamalıyız. İsrail'in Manavgat suyunun kullanım hakkını talep etmesi henüz hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Ulusal güvenliğin tartışmaya açıldığı bir ortamda bazı düşündürücü gelişmeleri de hesaba katarak, vatanımıza sahip çıkmamız ve bu konuda kılı kırk yaran bir hassasiyet içinde olmamız zaruridir.
Bugün meseleyi bir de tarihi perspektiften değerlendirmekte fayda vardır: Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren Yahudilerin Filistin ve civarından ısrarla toprak talep ettikleri malumdur. Sultan Abdülhamit'in Filistin'den toprak satışını kesin olarak yasaklaması, bu bölgedeki arazilerin büyük kısmını devletleştirmesi geri kalanını da kendi özel mülkiyetine alması neticesi bu emellerin önüne geçildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Filistin ve civarı BM kararıyla İngiltere'nin himayesine bırakıldı. Bu tarihten sonra Yahudilere toprak satışı hızlandı. O dönemde Filistin halkı ileriyi hesap etmeden, oldukça yüksek fiyatlarla topraklarını satmakta bir mahsur görmemiştir. Ancak bugün bu davranışın faturasını torunları ödemekte ve kendi ülkelerinde "mülteci" muamelesi görmektedirler. Yahudi yerleşim yerlerine her gün bir yenisi eklenirken, Filistin kontrolündeki bölgeler İsrail saldırılarına maruz kalmakta, Filistin köylerine füze saldırıları düzenlemekte ve topyekün Filistin halkı göçe zorlanmaktadır. İsrail, uyguladığı devlet terörüyle Filistinlileri "ölmek veya göç etmek" gibi iki tercihten birini seçmeye zorlamaktadır. Bu manzara karşısında Filistin halkı dedelerinin "basiretsiz"liğinin cezasını çekiyorlar demek yanlış olmaz.
Bu hakikatler ışığında, Güneydoğumuz üzerindeki hesap ve gayeleri de göz önüne alarak milletçe, gelecek neslimizin ve torunlarımızın kendi topraklarında huzur ve barış içinde yaşamaları için üzerimize büyük görevler düştüğünü unutmamalıyız. İsrail'in Manavgat suyunun kullanım hakkını talep etmesi henüz hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Ulusal güvenliğin tartışmaya açıldığı bir ortamda bazı düşündürücü gelişmeleri de hesaba katarak, vatanımıza sahip çıkmamız ve bu konuda kılı kırk yaran bir hassasiyet içinde olmamız zaruridir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Sosyal devlet olmak zorundayız / 23.05.2025
- Sosyal adaleti sağlamak şarttır / 22.05.2025
- İdarecide olması gereken vasıflar / 21.05.2025
- Tam bağımsızlığın esasları / 20.05.2025
- Tam bağımsızlığın ilk adımı / 19.05.2025
- Tarih tekerrür mü ediyor? / 18.05.2025
- Türklerin İslam’la şereflenmesi Ehl-i Beyt iledir / 17.05.2025
- Milli Ekonomi Modeli'ne sahip çıkmak / 16.05.2025
- Milli Ekonomi Modeli’nde devletin gelir kalemleri / 15.05.2025
- Kapitalizm çökmüştür, kurtuluş Milli Ekonomi Modeli'ndedir / 14.05.2025
- Sosyal adaleti sağlamak şarttır / 22.05.2025
- İdarecide olması gereken vasıflar / 21.05.2025
- Tam bağımsızlığın esasları / 20.05.2025
- Tam bağımsızlığın ilk adımı / 19.05.2025
- Tarih tekerrür mü ediyor? / 18.05.2025
- Türklerin İslam’la şereflenmesi Ehl-i Beyt iledir / 17.05.2025
- Milli Ekonomi Modeli'ne sahip çıkmak / 16.05.2025
- Milli Ekonomi Modeli’nde devletin gelir kalemleri / 15.05.2025
- Kapitalizm çökmüştür, kurtuluş Milli Ekonomi Modeli'ndedir / 14.05.2025