(dünden devam…)
Köln Üniversitesi'ni duyunca, "Koronavirüs aşını bulan aynı üniversite mezunu Prof. Dr. Uğur Şahin ile tanışıklığınız var mı?" diye sordum.
Aynı fakültede okuduklarını ve Uğur hocanın kendisinden üç sınıf önde olduğunu sözlerine ekledi. Ancak o dönemlerden beri okuduğu bazı yabancı makalelerde bir Türk olunca Uğur Şahin'i tanıdığını belirtti.
Söz Uğur Şahin'e gelince "Almanya'da bir Türk bilim insanının başarılı olabilmesi beraberinde zorluklar getiriyor mu?" diye sordum.
İçinden derin bir nefes çekerek, öfkeli insanın bakışları belirdi yüzünde. İçinde kabaran öfke ses tonuna da yansımıştı: "35 yıl Almanya'da kaldım. Kim ne derse desin Almanlar ırkçı bir millet Hüseyin Bey. Yıllar geçse de bu asla değişmez. Türklere karşı bakış açıları hep olumsuz. Şöyle düşünüyorlar. Bu Türkler 5 ya da 10 yıl çalışır ülkelerine geri dönerler. Diğer milletlerden herkesi kendilerine entegre ettiler. Ancak bizleri asla... Çünkü doku uyuşmazlığımız var onlarla aramızda.
Biz Müslüman bir milletiz. Bizi hep ikinci sınıf vatandaş olarak görürler. Kendi dinlerinden olan milletlere davrandıkları gibi bizlere davranmıyorlar. Bakın ben akademik kariyerimi bırakarak ülkeme geldim. Almanya'da 60 kalp merkezi var. Bunlardan 30'u kilisenin kontrolünde. Eğer bu merkezlere bölüm başkanı olacaksanız atamanızı kilise onaylıyor. Bir sağlık merkezine başkan olmak için dosya sundum. Aradıkları özelliklerin fazlası vardı bende.
Almanya'da o döneme kadar 3 bin hastayı kalp ameliyatı yaptım. Bu inanılmaz bir rakam. Dosyamı inceleyip bana bir mail attılar. Senin dinin nedir? Diye… Oysaki ben bir hekimim, bir cerrahım. Hastanın dini/ dili/rengi beni hiç ilgilendirmez. Ameliyat eder sağlığına kavuştururum. Ancak orası öyle değil. Irkçı yaklaşımlar maalesef bilimin önüne geçiyor.
İşte kariyerimi düşünerek 2008 yılında ülkeme döndüm. Kısa süre İstanbul'da görev yaptım. Oradan memleketim Eskişehir'e geldim. Şimdi kendi topraklarımda kendi vatanımda kendi hemşerilerime hizmet veriyorum. Akrabalarımı ameliyat yapıyorum. Benim tekniğimle (Kalbi hiç bir pompaya bağlamadan mevcut halinde) hasta birkaç gün içinde bypass ameliyatı sonrasında normal hayatına geri dönüyor. Ancak diğer yöntemlerde hastalar aylarca evlerinden çıkamıyorlar" Dedi.
Selami Beyin ses tonundan çok sözlerinin anlamı derindi. Bizzat yaşadığı gerçekler Almanların Türklere bakış açısını ve gerçek yüzünü göstermesi açısından…
Sohbet koyulaştıkça laf lafı açtı. Babası Hacı Ali Doğan'ı çok andı. Bugün varlığını muhtaç olduğu babasının öğütlerini hiç unutmadan kariyerine devam ediyor Selami hoca.
Şu cümlelerini aklından hiç çıkarmıyor. İyi bir hekim olabileceğini ama iyi bir insan olması yönündeki tavsiyelerini: "Oğlum… Hep önüne bak. Milletin işiyle uğraşma. Dürüst ol. Hak yeme. Karşına gelen her hastaya annen ve baban gözüyle bak. Biz sana emek verdik, eğittik, ekmeğini kazandın. İnsanlara faydalı ol hep…"
Toplumsal değerlerin erozyona uğradığı dünyamızda, bir babanın evladına öğütlediği erdemli, dürüst, çalışkan, vatansever, geleneklerine bağlı bir birey olması her şeyin üzerinde! Baba yüreği işte…
Selami Bey, Almanya'da tıp fakültesinden sonra akademik kariyerine hiç ara vermeden devam etti. İki yıl Amerika'da kaldı. Hep çalıştı. Çalıştığının da karşılığını aldı hayattan. Yıllar sonra emek verdiği hayallerine kavuşup uzman cerrah olduğunda ameliyat ettiği kalpleri fethetmeyi başardı.
Birbirinden başarılı kalp ameliyatlarında uyguladığı kalbi hiçbir pompaya bağlamadan mevcut haliyle bypass ameliyatı yapması onu diğer meslektaşlarından farklı kılan en önemli özelliği oldu.
Bu şekilde yaptığı binlerce kalp ameliyatı…
Bu anları anlatırken adeta o günleri tekrar yaşıyordu. Konuşurken yaşadıkları ve de gördükleri zihninde öylesine yer etmiş olacak ki ara sıra derinlere daldığını hissettim.
Sohbetimizin sonlarına doğru "Neden Türkiye'ye döndünüz?" diye sorunca tuhaf ve acı bir tebessümle başını sallayıp yumuşak ve naif bir ses tonuyla: "Kariyerimin zirvesindeyim. Farklı tekniklerle, kalbi hiç durdurmadan bypass ameliyatı yapıyorum. Hastalar hem yoğun bakım ortamında hem de hastane ortamında fazla kalmadan taburcu oluyorlar ve normal yaşamlarına kısa sürede dönüyorlar. Bunu herkes görüyordu Almanya'da. Türk olmam nedeniyle akademik kariyerimde endişeler duymaya başladım. Kalp cerrahisinin özel şartları beni zorlamaya başladı. Bir de ikinci sınıf vatandaşlık muamelesi nedeniyle ayrılmam gerektiğini düşündüm. 2007 yılında doçent oldum. Kongrelerde Almanya'ya gelen Türk cerrahı meslektaşlarımla görüşüyordum. Prof. Dr. Bir gün Sönmez, Doç. Dr. Haldun Karagöz gibi kıymetli hocalarla... Bana ülkeme dönmek için ilham verdiler. Ve döndüm. İstanbul'da 2 ay onlarla birlikte ameliyatlara girerek onları izledim. Kalp cerrahisinde Almanya'dan geri olmadığımızı fark ettim. Sonrasında 2008 yılında Eskişehir'e gelerek güzel memleketimde çalışmaya başladım."
(devam edecek…)
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024