Ecyad Kalesi'nin yıkılışından sonra, gerek Türkiye'de gerekse Arap aleminde bir tartışma başladı. Tartışmanın konusu Osmanlı. Bazıları, Osmanlı Arapları sömürdü iddiasında. Bu, Batılıların, özellikle de İngilizlerin yalanıdır. Ne yazık ki, bazı Araplar da, bu yalana inanmış ve asırlarca kendilerine hizmet etmiş Osmanlı'ya, haksız yere düşman olmuşlar. Osmanlı eserlerine düşmanlığın kaynağı da bu yalana dayanmaktadır.
Basından öğrendiğimize ve Arap aleminde seyahat edenlerin söylediğine göre, Arapların bazıları bu sömürü yalanını seslendirenlere şu soruyu soruyorlarmış: "Osmanlı'nın devrinde sömürelecek neyimiz vardı? Petrolümüz mü, yoksa altınınız mı?". Cevap elbette yok, olamaz da. Çünkü o devirde petrol henüz bulunmamıştı. Dahası, gayrimüslimleri sömürmeyen Osmanlı, Müslüman Arapları mı sömürecekti ? O devirde Araplar yiyecek ekmeğe bile muhtaçtı. Osmanlı'nın gönderdiği sürre alayları olmasaydı, belki de açlıktan ölürlerdi.
Bu gerçeği bazılarının itiraf etmesi, bilmesi ve söylemesi bizleri memnun ediyor. Dileriz, bu kişilerin sayısı çoğalır ve bu düşünceler Arap devletlerinin siyasetine yansır. İşte o zaman bütün problemler kendiliğinden çözülür. Aynı hatalar, Türk tarafında da göze çarpıyor. Örneğin Arap deyince, bazıları hemen Şerif Hüseyin'i hatırlıyor. Şimdi soralım: "Neden Şeyh Sunusi değil de, Şerif Hüseyin hatırlanıyor?" Şeyh Sunusi, İstiklâl Savaşı boyunca Atatürk'ün yanında kalmış, Türk milletinden maddi ve manevi desteğini esirgememiştir. İstiklâl Savaşı bittikten sonra, ülkesine dönmek isteyen Şeyh Sunusi'yi Atatürk, Adana'ya kadar uğurlamıştır. Bu tarihi gerçekleri bilmek, dostumuzu ve düşmanımızı iyi tanımak zorundayız. Aksi halde, dostu düşman, düşmanı da dost belleriz.
Türk ve Arap dostluğunun dini ve tarihi temelleri vardır. Bu gerçek dostluğu terk etmenin, yerine sahte dostlar edinmenin vebali büyüktür ve sonu felakettir. "Sahte dostlar" diyoruz, zira bazıları Arapların değil, petrolünün ve parasının dostudurlar. Bunlar yok olunca, ortalıkta dostluktan zerre kadar eser kalmayacaktır. Bu söylenenlerin doğru olduğunu zaman gösterecektir. Halen Global Enerji Araştırmalar Başkanlığı görevini yürüten Suudi Arabistan'ın 1970'li yıllardaki petrol Bakanı Şeyh Zeki Yamani, bu konuda şöyle diyor: "30 yıl içinde büyük miktarda petrolümüz olacak ama, hiç alıcımız kalmayacak. Petrol toprakta bırakılacak. Nasıl taş devri, taşın bolluğuna rağmen sona erdiyse, petrol asrı da, petrolün bulunmasına rağmen bitecektir" Şeyh Zeki Yamani'ye göre, petrolün yerini yeni enerji kaynakları alacaktır. Kimilerine göre, bugünkü petrol harcamaları baz alınırsa, dünyada 35 yıllık petrol rezervi kalmıştır. 35 yıl sonra dünyada petrol kalmaycaktır. Demek ki, öyle veya böyle petrol gelirleri mutlaka birgün bitecektir. İşte o zaman, Arap alemi, sahte dostlarından hiçbirisini yanında ve yakınında bulamayacaktır.
İsterseniz, yine Şeyh Zeki Yamani'yi dinleyelim: "1970'li yıllarda petrolden çok büyük paralar elde ettik. 5 milyar dolarlık ihaleleri 10 milyar dolara verdik. Halkımızı tembelliğe alıştırdık. Petrol asrı bitince, bu halkın durumu ne olacak? Bu beni derin derin düşündürüyor". Görünen o ki, Araplar, Osmanlı'ya yaptığı ihanetin cezasını nasıl çekmişlerse, petrol nimetine gösterdikleri nankörlüğün de cezasını çekeceklerdir. Nitekim bunun belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Suudi Arabistan, topraklarında 50 bin Amerikan askerini besliyor ve maaşını ödüyor. Bundan dolayı Suudi Arabistan'da fert başına düşen milli gelir 28 bin dolar iken, şimdi 7 bin dolara düşmüştür. Osmanlılar, o toprakları hangi şartlarda, kimlere karşı koruyordu? Onu hatırlatmanın işte tam zamanı. Merhum Prof. Dr. Erol Güngör diyor ki: "Fahrettin Paşa'nın ordusu çekirge yiyip çarık kemirerek Peygamber'in memleketini müdafaa etti". Bu şartlar altında, Peygamber'in memleketi diyerek o toprakları savunan Osmanlı'nın tarihi kalesini yıkan, "beni korusun" diye Amerikan askerini konuşlandıran, Suudilerin durumu içler acısıdır. Fakat onlar bu acıyı henüz hissetmiyorlar. Çünkü petrol gelirleri buna engel oluyor. Bu gelirler kesilince, acı hissedilecek ama, iş işten gecmiş olacaktır.
Bu duruma düşmeden Arap aleminin uyanmasını temenni ediyoruz.
Basından öğrendiğimize ve Arap aleminde seyahat edenlerin söylediğine göre, Arapların bazıları bu sömürü yalanını seslendirenlere şu soruyu soruyorlarmış: "Osmanlı'nın devrinde sömürelecek neyimiz vardı? Petrolümüz mü, yoksa altınınız mı?". Cevap elbette yok, olamaz da. Çünkü o devirde petrol henüz bulunmamıştı. Dahası, gayrimüslimleri sömürmeyen Osmanlı, Müslüman Arapları mı sömürecekti ? O devirde Araplar yiyecek ekmeğe bile muhtaçtı. Osmanlı'nın gönderdiği sürre alayları olmasaydı, belki de açlıktan ölürlerdi.
Bu gerçeği bazılarının itiraf etmesi, bilmesi ve söylemesi bizleri memnun ediyor. Dileriz, bu kişilerin sayısı çoğalır ve bu düşünceler Arap devletlerinin siyasetine yansır. İşte o zaman bütün problemler kendiliğinden çözülür. Aynı hatalar, Türk tarafında da göze çarpıyor. Örneğin Arap deyince, bazıları hemen Şerif Hüseyin'i hatırlıyor. Şimdi soralım: "Neden Şeyh Sunusi değil de, Şerif Hüseyin hatırlanıyor?" Şeyh Sunusi, İstiklâl Savaşı boyunca Atatürk'ün yanında kalmış, Türk milletinden maddi ve manevi desteğini esirgememiştir. İstiklâl Savaşı bittikten sonra, ülkesine dönmek isteyen Şeyh Sunusi'yi Atatürk, Adana'ya kadar uğurlamıştır. Bu tarihi gerçekleri bilmek, dostumuzu ve düşmanımızı iyi tanımak zorundayız. Aksi halde, dostu düşman, düşmanı da dost belleriz.
Türk ve Arap dostluğunun dini ve tarihi temelleri vardır. Bu gerçek dostluğu terk etmenin, yerine sahte dostlar edinmenin vebali büyüktür ve sonu felakettir. "Sahte dostlar" diyoruz, zira bazıları Arapların değil, petrolünün ve parasının dostudurlar. Bunlar yok olunca, ortalıkta dostluktan zerre kadar eser kalmayacaktır. Bu söylenenlerin doğru olduğunu zaman gösterecektir. Halen Global Enerji Araştırmalar Başkanlığı görevini yürüten Suudi Arabistan'ın 1970'li yıllardaki petrol Bakanı Şeyh Zeki Yamani, bu konuda şöyle diyor: "30 yıl içinde büyük miktarda petrolümüz olacak ama, hiç alıcımız kalmayacak. Petrol toprakta bırakılacak. Nasıl taş devri, taşın bolluğuna rağmen sona erdiyse, petrol asrı da, petrolün bulunmasına rağmen bitecektir" Şeyh Zeki Yamani'ye göre, petrolün yerini yeni enerji kaynakları alacaktır. Kimilerine göre, bugünkü petrol harcamaları baz alınırsa, dünyada 35 yıllık petrol rezervi kalmıştır. 35 yıl sonra dünyada petrol kalmaycaktır. Demek ki, öyle veya böyle petrol gelirleri mutlaka birgün bitecektir. İşte o zaman, Arap alemi, sahte dostlarından hiçbirisini yanında ve yakınında bulamayacaktır.
İsterseniz, yine Şeyh Zeki Yamani'yi dinleyelim: "1970'li yıllarda petrolden çok büyük paralar elde ettik. 5 milyar dolarlık ihaleleri 10 milyar dolara verdik. Halkımızı tembelliğe alıştırdık. Petrol asrı bitince, bu halkın durumu ne olacak? Bu beni derin derin düşündürüyor". Görünen o ki, Araplar, Osmanlı'ya yaptığı ihanetin cezasını nasıl çekmişlerse, petrol nimetine gösterdikleri nankörlüğün de cezasını çekeceklerdir. Nitekim bunun belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Suudi Arabistan, topraklarında 50 bin Amerikan askerini besliyor ve maaşını ödüyor. Bundan dolayı Suudi Arabistan'da fert başına düşen milli gelir 28 bin dolar iken, şimdi 7 bin dolara düşmüştür. Osmanlılar, o toprakları hangi şartlarda, kimlere karşı koruyordu? Onu hatırlatmanın işte tam zamanı. Merhum Prof. Dr. Erol Güngör diyor ki: "Fahrettin Paşa'nın ordusu çekirge yiyip çarık kemirerek Peygamber'in memleketini müdafaa etti". Bu şartlar altında, Peygamber'in memleketi diyerek o toprakları savunan Osmanlı'nın tarihi kalesini yıkan, "beni korusun" diye Amerikan askerini konuşlandıran, Suudilerin durumu içler acısıdır. Fakat onlar bu acıyı henüz hissetmiyorlar. Çünkü petrol gelirleri buna engel oluyor. Bu gelirler kesilince, acı hissedilecek ama, iş işten gecmiş olacaktır.
Bu duruma düşmeden Arap aleminin uyanmasını temenni ediyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018