İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in Venedik ve Cenevizlilere bahşettiği ticari imtiyazlar ile Kanuni Sultan Süleyman'ın başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerine tanıdığı Kapitülasyon haklar neticesinde sömürülen bir ülke durumuna düştük. Hâlbuki İmparatorluk demek, hukuki anlamda halkları ve küçük devletleri sömüren devlet demektir. Devlet yapısı bunu gösterse dahi Osmanlı İmparatorluğu, dünya tarihinde sömürülen tek imparatorluktur. Bu nedenle ticari imtiyaz sahibi devletlerin tüccarları ve araştırmacıları Osmanlı ülkesini karış, karış gezerek kendileri için yarayışlı olacak kaynakların yerlerini öğrendiler. Osmanlı yöneticileri, bilim adamları ve tüccarları ülkemiz topraklarında, Evliya Çelebi hariç hiç kimse Avrupalılar gibi bir araştırma yapmamışlardır. Yalnız vergi almasını bilmişlerdir. Ayrıca Devletin de, Tanzimat dönemine kadar bu konularda ekonomik bir araştırma ve eğitim politikası olmamıştır. Gerek Asya'da ve gerekse Avrupa'da çok geniş topraklarımızı kısa zamanda kaybetmemizin temel sebebi de budur.Petrol Avrupalılar tarafından kullanılmaya başlanınca, Avrupalı araştırmacılar Ülkemize gelerek petrol yataklarını araştırıp bulmuşlar. Bu kaynakları işletmek için diplomatik ilişkiler kurmuşlardır. Bu konuda Sanayileşmiş Avrupa Büyük devletleri ile ekonomik anlaşmalar yapılmıştır. Osmanlı ile bu tip anlaşmalar yaparak Ülkemiz kaynaklarını kullanmaya başlamış olan devletler, emperyalist amaçlara dayanarak Ülkemiz topraklarına saldıran başta Rusya olmak üzere devletlere karşı Paris ve Berlin Konferanslarında ülkemiz topraklarının bütünlüğünü garanti altına almışlardır.XX. yüzyılın ilk yıllarında Avrupa Büyük Devletleri Bab-ı Ali'den petrol imtiyazları alabilmek için birbirleri ile yarışmışlardır. Bu konuda İngiliz Büyük Elçiliği Hariciye Nazırlığına bir dilekçe vermiştir. 28 Aralık 1912 yılında verilen bu dilekçenin içerisindeki istekler şöyledir:""(İngiltere) Krallık Büyük Elçiliği, hükümetinden aldığı yönergeye uyarak Osmanlı İmparatorluk Hükümetine bildirir ki, Bay D'Arsi ile imparatorluk hükümeti arasında yapılmış olan müzakereler birçok yıl sürmüş olmasına, bu müzakereleri idare etmek üzere İstanbul'da özel bir mümessil bulundurmak gibi sebepler dolayısıyla bu Bay birçok masraflara katlanmak zorunda kalmış bulunmasına ve 1909 da Meclis-i Vükela ile onun arasında yapılan müzakerelerde istenilen imtiyazın kendisine ita olunacağına dair verilmiş olan Vaat ve teminata bakarak (İngiliz) Krallık hükümeti Bağdat ve Musul vilayetlerindeki petrol kaynakları imtiyazının Bay D'Arsi'den başkasına verilemeyeceğini ümit etmek ister."" Yani Dünya Denizler Egemeni İngiltere Krallığı bu dilekçe ile, Osmanlı Hükümetini resmen benim adamıma vermeye mecbursun demektedir. Osmanlı Hükümeti, yukarıdaki dilekçede görüldüğü gibi yapılan baskılar sonucunda Musul ve Bağdat bölgelerindeki petrol yatakları için müzakereler 21 Mayıs 1913 başlatılır. Müzakerelerin başlaması ile beraber İstanbul'daki İngiliz Büyük Elçiliği, İngiliz Dışişleri Bakanlığına şu teli çeker:"" Sizin Bağdat ve Basra petrol imtiyazları hakkındaki serzenişlerinizin burada resmi çevrelerde bazı tesirler icra ettiğini öğrendim. Hakkı Paşa üzerinde baskıda bulunmak iyi olacağa benziyor."" Dışişleri Bakanlığı; İstanbul Büyük Elçiliğinin uyarısı üzerine, Irak Petrol Kuyuları üzerinde İngiliz denetimin sağlanması için Hakkı Paşa'ya şu önerinin 23 Mayıs 1913 te verilmesini ister: "Kırallık Hükümeti (Osmanlı) gümrük artışına razı olmak için ileri sürmüş olduğu kesin şartlara bu cinsten yeni bir nokta eklemeyi istemez. Fakat vakit geçirmeksizin, Irak petrol kuyuları üzerinde İngiliz Denetimini kurmak ve ayrıntılar hususunda İngiltere'nin olurunu elde etmek üzere önlem alınması için Osmanlı Hükümetine güvenilmektedir."