Peygamberin tebliğ ettiklerini bilmek gerek
Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu tasdik ettikten sonra, tebliğ ettiklerini de bilmek gerekir ki o da Allah'a ve Rasûlü'ne itaat eden kimseye cennet, isyan edene ise cehennem olduğunu bilmektir
30.09.2019 00:00:00
İmam Gazali Hazretleri İhya'da şöyle buyuruyor: Sûfîlerin farz-ı ayn olan ilmin, düşmanın (şeytanın) vesvesesini ve meleğin ilhamını bilip ayırt etmek olduğunu söylemeleri de doğrudur. Ancak onların böyle söylemeleri ümmetin bütün fertleri için geçerli değildir. Bu ölçü sadece bu yola gönül vermiş insanlar için bir şarttır.
İnsan çoğu zaman şerre neden olan riya ve hasetten kurtulamadığı için, insanı helâke sürükleyen hususları, muhtaç olduğu miktarda bilmesi kişiye farzdır. Bu kadarının bilinmesi bir Müslüman için nasıl farz olmaz? Oysa Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
İnsanoğlunu şu üç şey helâk eder: Kendisine boyun eğilen cimrilik, arkasından gidilen heva (arzular), kişinin kendisini beğenmesi.
Bu helâk edici özelliklerden insanların kendilerini kurtarmaları pek o kadar kolay değildir.
İleride haklarında tafsilat vereceğimiz kalbin halleri, kibir, ucûb ve benzeri çirkin sıfatlar yukarıda sözü edilen üç helâk edici sebebe bağlıdırlar. Bunları kalpten söküp atmak ise farz-ı ayn'dır. Sökülüp atılmaları da ancak hallerini bilmek, sebeplerini yerine getirmekle olur. Sebep ve müsebbibi bilinmediği takdirde bunu yapmak imkân dahilinde olmadığı içindir ki sebep ve illeti mutlaka bilmek gerekir.
Halk, helâk edici vasıflar arasında zikrettiğimiz bu farz-ı aynların çoğunu, ne yazık ki faydasız şeylerle meşgul oldukları için terk etmek durumuna düşmüşlerdir.
Müslüman olan bir kimseye imandan sonra cennete, cehenneme, haşre ve ölümden sonra dirilmeye imanın öğretilmesi gerekir. Çünkü bunlara inanmayan insan kelime-i şehadet'i tamamlamamış olur.
Ayrıca Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu tasdik ettikten sonra, tebliğ ettiklerini de bilmek gerekir ki o da Allah'a ve Rasûlü'ne itaat eden kimseye cennet, isyan edene ise cehennem olduğunu bilmektir.
Şu söylediklerimiz üzerinde düşünüldüğü takdirde doğru yolun bu olduğunda şüphe kalmaz ve gayet iyi bilinir ki, gece ve gündüzün akıntılarına kapılıp giden her kul, ibadetlerinde ve muamelelerinde yeni yeni ortaya çıkan hâdiselerden uzak değildir. Kendisine yeni farzlar terettüb eder ve az da olsa ortaya çıkan her yeni hâdiseyi sorup öğrenmesi gerekir. Meydana gelmesi muhtemel hâdiseleri de sorup öğrenmesi ve bu hususta acele davranması gerekir.
Hz. Peygarnber'in İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslümana farzdır' hadisindeki ilim kelimesi ile Müslümanlara farz olan amelin ilmini bilmek kasdedildiğine göre, bu ilmin öğreniminin tedricî bir vasıf taşıdığı ve vâcib olmasının vakte bağlı olduğu açıklık kazanmış demektir.
OKAN EGESEL