Prof. Dr. Haydar Baş kimdir?
Prof. Dr. Haydar Baş, ayağında demir çarık Yunus misali ülkemizin her köşesine giderek bir ve beraber olmanın şartlarını, bütün ayrılıkları ve fitneleri bertaraf edecek çözümleri il il, ilçe ilçe köy köy gezerek anlatan tek liderdir. O, birlik ve beraberliğin sembol ismidir
14.01.2019 00:00:00
Üç kıtaya yayılmış geniş topraklara sahip Osmanlı Devleti…
Türklerin kurduğu en güçlü devlet…
6 asırlık bir hükümranlıktan sonra yıkılmaktan kurtulamadı…
Neden?
Çünkü devleti yönetenler, milyonlarca kilometre tutan toprakların bahşettiği zenginlikleri kullanıp devleti ekonomik bir güç haline getiremediler. Çünkü devleti yönetenler, zamanın getirdiği gelişmelere ayak uyduramadılar. Çünkü devleti yönetenler, küresel anlamda süper güç olma hedefiyle stratejik plan yapan devletlere karşı etkili siyaset üretemediler. Osmanlı'yı çökertme projesi adım adım ilerledi. Can alıcı darbe dinî ve milli değerleri hedef aldı. Mezhep ve ırk farklılıklarını kaşıyarak millet olma bilincini ortadan kaldırdılar. Ve devlet her alanda zayıfladı, gittikçe küçüldü. Koca Çınar onların gözünde artık hasta adamdı ve işgaller başladı.
'Bağımsızlık benim karakterimdir'
Padişah ve yönetici kadro teslim olmuştu, millet teslim olmuştu; kurtuluşu, mandada görüyorlardı. Aslında bu topyekûn yok oluştu.
Böyle bir ahval ve şeraitte ülkenin ufkunda adeta güneş misali doğan cihad müslümanı Mustafa Kemal Atatürk, 'bağımsızlık benim karakterimdir' şiarıyla kutlu bir yola çıktı. Liderliğini yaptığı milli mücadelenin parolasını 'ya istiklal ya ölüm' olarak belirledi. Yedi düvele karşı verilen bu şanlı mücadelenin sonunda, sermayesi ve silahı sadece ve sadece imanı ve istiklal hedefi olan Türk milleti, Gazi'nin önderliğinde millet olma vasfını tekrar kazandı. Çünkü ona göre bu millet aynı ana ve babadan olma özbeöz kardeşti.
General Tawnshend, 24 Temmuz 1922 tarihinde Akşehir'de bir görüşme esnasında, Mustafa Kemal'e, "Siz Napolyon'a benziyorsunuz" demişti. Bu benzetmeden hoşlanmayan Gazi şu tarihî cevabı vermişti: "Napolyon, arkasına bir sürü muhtelif milliyetteki insanı toplayarak macera aramaya çıktı. Ve bunun içindir ki yarı yolda kaldı. Ben bir anadan, bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanımı kurtarmak davası yolundayım. Ve muhakkak muvaffak olacağım."
Oldu da…
Evet, askerî savaş kazanılmıştı ama asıl savaş şimdi başlıyordu. Çünkü Gazi biliyordu ki; eğitim ve ekonomi alanlarında başarılarla taçlandırılmayan savaş kazanılmış sayılmazdı. Aynı anda başlatılan eğitim ve iktisat seferberliği sayesinde millet olma bilincini elbise gibi kuşanmış Türk milleti, dâhi Mustafa Kemal önderliğinde akıllara durgunluk verecek kadar kısa bir sürede inanılmaz atılımlara imza attı. Harf inkılabıyla birlikte Osmanlı döneminde yerlerde sürünen okuma yazma oranı çok yüksek bir seviyeye ulaştı. Ve kısa sürede yetiştirilen nitelikli kadrolarla her sahada devrim niteliğinde işler başarıldı.
Tabii ki bu sahaların başında iktisat geliyordu. İktisat kongrelerinde belirlenen yol haritaları takip edilerek; tarım, madencilik ve sanayi kollarında başlatılan kalkınma hamlesi muhteşem sonuçlar verdi. Ülkenin geneli bir şantiye alanına dönüşmüştü. Millet el ele omuz omuza, durup dinlenmeden Ata'nın belirlediği hedefi yakalamak için çalışıyordu. Bu çalışma tabii ki meyvelerini veriyordu.
Uçak fabrikası dâhil, her alanda üretim yapan tesisler arda arda kuruldu.
Yıkımı yaşayan vatan; şimdi de büyümeyi, refahı ve huzuru yaşıyordu.
Atatürk'ün 'yurtta sulh cihanda sulh' sözü bir ütopya değildi. Ehl-i Beyt soylu Atatürk, Oğuz Kağan'ın hedefini kendisine pusula yapmıştı. O çok iyi biliyordu ki; güçlü bir Türk devleti yakın coğrafya başta olmak üzere, bütün dünyaya yüksek adalet anlayışıyla kol kanat gerecek, neticede sulhün sağlayıcısı ve sigortası olacaktı. Gece gündüz bütün gayreti bunu gerçekleştirmek içindi.
Mustafa Kemal Atatürk'ten sonrası
Fakat olmadı, ölüm onu bizden ayırdı. 57 yıllık ömre sığdırdığı başarılar, nicelerinin rüyalarında dahi göremeyeceği şeylerdi. O düşmanları dâhil herkesi derinden etkiledi. Evet, savaş meydanlarında dize getirdiği düşmanları dahi ona olan hayranlıklarını gizleyemediler.
O yaptığı büyük işlerle dünyanın dengelerini değiştiren adamdı. Sömürgecilerin bütün hesaplarını alt üst eden adam…
Milli mücadele esnasında Türkiye'den ağır darbe alan sömürgeci devletler, Türkiye'nin kısa sürede gerçekleştirdiği büyümeden tabii ki rahatsızdı ve özellikle bölgesinde rol model ülke konumuna gelmesinden ciddi endişe duyuyorlardı. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki; özellikle ekonomik bir güç haline gelmiş örnek bir Türkiye, altı ve üstü zenginliklerle dolu coğrafyanın sömürülmesine asla müsaade etmeyecekti. O nedenle Atatürk'ün vefatı en çok onları sevindirdi, iştahları tekrar kabardı ve o çirkin hesaplarını sahneye koyma cesaretine yeniden kavuştular.
Maalesef Gazi'nin ölümünden sonra zaman, Türkiye'nin aleyhine işlemeye başladı. O'ndan sonra ülke yönetiminde vazife alan yönetici kadroları Atatürk'ün yüksek hedeflerini uygulama idealinden uzaklaşmaya başladılar. Değişen dünya dengelerini özellikle ekonomik anlamda iyi okuyamayan bu kadrolar, Atatürk zamanında süper güç olma arefesinde olan Türkiye cumhuriyeti devletini dışa bağımlı bir ülke konumuna gelmekten kurtaramadılar.
İşin daha da vahim tarafı, bu süreçte sadece Atatürk'ün ideallerinden uzaklaşılmadı, Ata'yı hedef alan bir zihniyet türedi ve işi, Peygambere (s.a.v.) dayanan soyuna hakarete vardıracak raddeye kadar getirdi. Bu planlı, programlı ve dış destekli çirkin propaganda maalesef karşılık buldu ve onu, yok olmaktan kurtaran atasıyla-milleti arasında mesafe gittikçe açıldı. Bu vefasızlığın bedeli ise çok ağır oldu.
Nitekim günümüz manzarasına bakıldığında; ekonomik anlamda gücü elinde bulunduran ülkeler karşısında varlık gösteremeyen, milli bir ekonomisi olmayan, yerli üretimi olmayan, cumhuriyetin bütün kazanımlarını tek tek elinden çıkaran, açlık ve fakirlik sınırında yaşayan milyonların hayat mücadelesi verdiği bir ülke konumunda artık Türkiye…
Bu gidiş nereye!
Bir çıkış yolumuz yok mu?
Aslında çıkış yolumuz tabii ki var ve ülkenin geldiği nokta çaresizlikten kaynaklanmıyor. Tam tersine çareye sırt dönmesinden kaynaklanıyor
Çözüm İnsanı
Siyaset, eğitim, medya, ekonomi bilimi, ticaret, sanayi ve kültür gibi pek çok sahada yaklaşık yarım asırdır yaptığı çalışmalarla ülkenin bütün sorunlarına çözüm üretmiş bir şahsiyet var aramızda.
Muhteşem Bir Eğitimci
Büyük bir özenle yetiştirdiği öğrencilerine vatan, devlet, bayrak ve Atatürk sevgisini aşılamış muhteşem bir eğitimci var aramızda. Öyle ki; o kadro, yıllardır aldıkları bu yüksek terbiyeyle vatan topraklarının her karışında birlik ve beraberliğin sembolü olarak gece-gündüz çalışmaya devam ediyorlar.
Vazife Adamı
Yazılı, görsel ve işitsel yayın dünyamıza kazandırdığı güzide kurumlarla; devletimizi, milletimizi ayakta tutan değerlerin korunması için her türlü emeği ortaya koyan bir vazife adamı var aramızda.
Öyle ki; o kurumlar ticari bütün kaygılardan uzak, sadece ülkenin menfaatlerine kilitlenmiş bir yayıncılık anlayışıyla, milletimize yol göstermeye, moral vermeye, doğru bilgilendirmeye devam ediyorlar.
Birlik ve beraberliğin kalesi
Ayağında demir çarık Yunus misali ülkemizin her köşesine giderek bir ve beraber olmanın şartlarını, bütün ayrılıkları ve fitneleri bertaraf edecek çözümleri il il, ilçe ilçe köy köy gezerek birlik konferanslarında anlatan birlik ve beraberliğin sembol ismi var aramızda…
Öyle ki; yıllardır bu çalışma aralıksız devam ediyor ve artık birlik programlarını sadece O değil, yetiştirdiği mümtaz kadro da mukaddes bir görev bilinciyle icra ediyor.
Öngörülü lider
Yakın geçmişte ülkemizde, kanaat önderi sayılanların, medya mensuplarının, ülkeyi idare edenlerin ve milletin büyük çoğunluğunun gaflet ettiği Dinlerarası Diyalog gibi; hem inancımızı hem de devlet ve vatanımızı hedef alan yıkım faaliyetini en başında fark eden ve onunla, büyük bedeller ödeyerek mücadele eden feraset sahibi bir şahsiyet var aramızda.
Öyle ki; onun ikazlarını dinlememenin, ona sırt çevirmenin ağır bedelini 15 Temmuz'da milletçe ödedik.
Alevi-Sünni Kardeşliğinin Mimarı
Yazdığı Ehl-i Beyt külliyatı ve hâmiliğini yaptığı uluslararası Ehl-i Beyt sempozyumlarıyla, asırlardır İslam coğrafyasını kasıp kavuran Şii-Sünni ayrılığını bitirecek çözümü ortaya koyan dirayetli bir gönül adamı var aramızda…
Öyle ki; bu muhteşem külliyat ve sempozyumlar sayesinde, Allah'ın sevmemizi emrettiği Ehl-i Beyt'in tevhidin merkezi olduğunu öğrendik. Yine öğrendik ki; Ehl-i Beyt çatısı altında toplandığımızda Şii-Sünni ayrılığı yok, Alevi-Sünni ayrılığı yok. Hepimiz müslümanız, biriz, beraberiz ve kardeşiz.
Fikir dünyamızı şekillendiren ilim adamı
Akaid, fıkıh, tasavvuf, siyaset, tarih gibi alanlarda telif ettiği başvuru kaynağı niteliğindeki eserlerle, kültür dünyamızı aydınlatan bir ilim adamı var aramızda…
Öyle ki; milletimiz o eserler sayesinde dinî ve milli değerlerimizi eksiksiz ve sağlam bir şekilde kaynağından öğreniyor. Ve milleti bâtıl fikirlerle yoldan çıkarmak isteyen odakların bütün oyunları bu eserler sayesinde boşa çıkıyor.
Ekonomi Dehası
2005 yılında uluslararası bir kongreyle dünyaya deklare ettiği Milli Ekonomi Modeli'yle, kapitalizm ve sosyalizmi sessiz bir devrimle tarihe gömen bir ekonomi dehası var aramızda…
Öyle ki; o tarihten sonra dünyanın bütün dengeleri değişti. Ard arda gelen uluslararası kongrelerle dünyaya mâl olan Milli Ekonomi Modeli, kapitalizmin cenderesinde perişan olan ülkelere can simidi oldu. Özellikle Rusya'nın O'nu Duma'ya davet edip, bizzat Putin'in ağzından Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacaklarını dünyaya ilan etmesi, küresel çaptaki kurulu düzenin artık devam etmeyeceğinin ilk sinyaliydi.
Evet, Rusya artık Milli Ekonomi Modeli'ni uyguluyordu. Rusya'nın öncülüğünde Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın oluşturduğu ve nüfus olarak 4 milyara tekabül eden güç birliği BRICS, Milli Ekonomi Modeli'ni uyguluyordu. Ve ardından BRICS, Milli Ekonomi Modeli'nin en önemli kuralı milli paralarla ticareti hayata geçiriyordu.
Milli Paralarla Ticaret sadece BRICS'in gündeminde kalmadı, Avrupa da kervana dâhil oldu. Avrupa'nın ünlü ekonomistleri, devlet yöneticileri uluslararası toplantılarda biraraya geliyor, milli paralarla ticareti konuşuyordu.
Bütün bu gelişmeler, dünyadaki mevcut düzenin artık sonunun geldiğini gösteriyordu. O, keşfettiği ve insanlığın hizmetine sunduğu iktisadî sistemle geleceği inşa ediyordu.
Vefalı türk
Yazdığı Hoş Geldin Atatürk eseriyle, bütün vatan sathında onun himayesinde düzenlenen 'Atatürk Vatandır' programlarıyla; 'dinsiz Atatürk' iftirasını milletin gönlünden silen; milleti, kurtarıcısı dindar Atatürk'le buluşturan vefalı bir Türk var aramızda…
Öyle ki; artık Türk Milleti duasına Atatürk'ü katıyor, onu hayırla yâd ediyor ve her fırsatta ona minnet duygularını arz ediyor. Anıtkabir hiç olmadığı kadar dolup taşıyor ve o ziyaretlerde O'nun yönlendirmesiyle herkes Ata'nın huzuruna abdest alarak çıkıyor.
Ve herkes biliyor ki; Atatürk vatandır, Atatürk devlettir, Atatürk millettir, Atatürk bayraktır, Atatürk birleştirici harçtır.
Atatürk, her köşesi işgal edilmiş vatan sathında yaşayan her bir ferdi tek bir insanmış gibi kabul ederek, çoku, farklıyı nasıl BİR yaptıysa, O da aynısını yaptı; bütün farklılıkları silip attı ve bizi bütün engellemelere rağmen BİR yaptı. Nasıl Atatürk birleştirici harçsa, O da birleştirici harçtır.
O aramızda, içimizde; eğitimci, ekonomi dehası, vazife adamı, çözüm insanı, birlik ve beraberliğin sembol ismi, gönül adamı, ilim adamı, vefalı Türk aramızda, Prof. Dr. Haydar Baş aramızda...
Haydi şimdi ayağa kalk Türkiyem,
Çare var!
Çare; bir ve beraber olmakta!
Apaydınlık bir gelecek için,
Müreffeh bir ülke için,
Onurlu bir hayat için,
Huzurlu yarınlar için
El ele omuz omuza
Tek yürek tek bilek
Türkiye'yi kainat devleti yapmak için
Var mısın?
OKAN EGESEL
Türklerin kurduğu en güçlü devlet…
6 asırlık bir hükümranlıktan sonra yıkılmaktan kurtulamadı…
Neden?
Çünkü devleti yönetenler, milyonlarca kilometre tutan toprakların bahşettiği zenginlikleri kullanıp devleti ekonomik bir güç haline getiremediler. Çünkü devleti yönetenler, zamanın getirdiği gelişmelere ayak uyduramadılar. Çünkü devleti yönetenler, küresel anlamda süper güç olma hedefiyle stratejik plan yapan devletlere karşı etkili siyaset üretemediler. Osmanlı'yı çökertme projesi adım adım ilerledi. Can alıcı darbe dinî ve milli değerleri hedef aldı. Mezhep ve ırk farklılıklarını kaşıyarak millet olma bilincini ortadan kaldırdılar. Ve devlet her alanda zayıfladı, gittikçe küçüldü. Koca Çınar onların gözünde artık hasta adamdı ve işgaller başladı.
'Bağımsızlık benim karakterimdir'
Padişah ve yönetici kadro teslim olmuştu, millet teslim olmuştu; kurtuluşu, mandada görüyorlardı. Aslında bu topyekûn yok oluştu.
Böyle bir ahval ve şeraitte ülkenin ufkunda adeta güneş misali doğan cihad müslümanı Mustafa Kemal Atatürk, 'bağımsızlık benim karakterimdir' şiarıyla kutlu bir yola çıktı. Liderliğini yaptığı milli mücadelenin parolasını 'ya istiklal ya ölüm' olarak belirledi. Yedi düvele karşı verilen bu şanlı mücadelenin sonunda, sermayesi ve silahı sadece ve sadece imanı ve istiklal hedefi olan Türk milleti, Gazi'nin önderliğinde millet olma vasfını tekrar kazandı. Çünkü ona göre bu millet aynı ana ve babadan olma özbeöz kardeşti.
General Tawnshend, 24 Temmuz 1922 tarihinde Akşehir'de bir görüşme esnasında, Mustafa Kemal'e, "Siz Napolyon'a benziyorsunuz" demişti. Bu benzetmeden hoşlanmayan Gazi şu tarihî cevabı vermişti: "Napolyon, arkasına bir sürü muhtelif milliyetteki insanı toplayarak macera aramaya çıktı. Ve bunun içindir ki yarı yolda kaldı. Ben bir anadan, bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanımı kurtarmak davası yolundayım. Ve muhakkak muvaffak olacağım."
Oldu da…
Evet, askerî savaş kazanılmıştı ama asıl savaş şimdi başlıyordu. Çünkü Gazi biliyordu ki; eğitim ve ekonomi alanlarında başarılarla taçlandırılmayan savaş kazanılmış sayılmazdı. Aynı anda başlatılan eğitim ve iktisat seferberliği sayesinde millet olma bilincini elbise gibi kuşanmış Türk milleti, dâhi Mustafa Kemal önderliğinde akıllara durgunluk verecek kadar kısa bir sürede inanılmaz atılımlara imza attı. Harf inkılabıyla birlikte Osmanlı döneminde yerlerde sürünen okuma yazma oranı çok yüksek bir seviyeye ulaştı. Ve kısa sürede yetiştirilen nitelikli kadrolarla her sahada devrim niteliğinde işler başarıldı.
Tabii ki bu sahaların başında iktisat geliyordu. İktisat kongrelerinde belirlenen yol haritaları takip edilerek; tarım, madencilik ve sanayi kollarında başlatılan kalkınma hamlesi muhteşem sonuçlar verdi. Ülkenin geneli bir şantiye alanına dönüşmüştü. Millet el ele omuz omuza, durup dinlenmeden Ata'nın belirlediği hedefi yakalamak için çalışıyordu. Bu çalışma tabii ki meyvelerini veriyordu.
Uçak fabrikası dâhil, her alanda üretim yapan tesisler arda arda kuruldu.
Yıkımı yaşayan vatan; şimdi de büyümeyi, refahı ve huzuru yaşıyordu.
Atatürk'ün 'yurtta sulh cihanda sulh' sözü bir ütopya değildi. Ehl-i Beyt soylu Atatürk, Oğuz Kağan'ın hedefini kendisine pusula yapmıştı. O çok iyi biliyordu ki; güçlü bir Türk devleti yakın coğrafya başta olmak üzere, bütün dünyaya yüksek adalet anlayışıyla kol kanat gerecek, neticede sulhün sağlayıcısı ve sigortası olacaktı. Gece gündüz bütün gayreti bunu gerçekleştirmek içindi.
Mustafa Kemal Atatürk'ten sonrası
Fakat olmadı, ölüm onu bizden ayırdı. 57 yıllık ömre sığdırdığı başarılar, nicelerinin rüyalarında dahi göremeyeceği şeylerdi. O düşmanları dâhil herkesi derinden etkiledi. Evet, savaş meydanlarında dize getirdiği düşmanları dahi ona olan hayranlıklarını gizleyemediler.
O yaptığı büyük işlerle dünyanın dengelerini değiştiren adamdı. Sömürgecilerin bütün hesaplarını alt üst eden adam…
Milli mücadele esnasında Türkiye'den ağır darbe alan sömürgeci devletler, Türkiye'nin kısa sürede gerçekleştirdiği büyümeden tabii ki rahatsızdı ve özellikle bölgesinde rol model ülke konumuna gelmesinden ciddi endişe duyuyorlardı. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki; özellikle ekonomik bir güç haline gelmiş örnek bir Türkiye, altı ve üstü zenginliklerle dolu coğrafyanın sömürülmesine asla müsaade etmeyecekti. O nedenle Atatürk'ün vefatı en çok onları sevindirdi, iştahları tekrar kabardı ve o çirkin hesaplarını sahneye koyma cesaretine yeniden kavuştular.
Maalesef Gazi'nin ölümünden sonra zaman, Türkiye'nin aleyhine işlemeye başladı. O'ndan sonra ülke yönetiminde vazife alan yönetici kadroları Atatürk'ün yüksek hedeflerini uygulama idealinden uzaklaşmaya başladılar. Değişen dünya dengelerini özellikle ekonomik anlamda iyi okuyamayan bu kadrolar, Atatürk zamanında süper güç olma arefesinde olan Türkiye cumhuriyeti devletini dışa bağımlı bir ülke konumuna gelmekten kurtaramadılar.
İşin daha da vahim tarafı, bu süreçte sadece Atatürk'ün ideallerinden uzaklaşılmadı, Ata'yı hedef alan bir zihniyet türedi ve işi, Peygambere (s.a.v.) dayanan soyuna hakarete vardıracak raddeye kadar getirdi. Bu planlı, programlı ve dış destekli çirkin propaganda maalesef karşılık buldu ve onu, yok olmaktan kurtaran atasıyla-milleti arasında mesafe gittikçe açıldı. Bu vefasızlığın bedeli ise çok ağır oldu.
Nitekim günümüz manzarasına bakıldığında; ekonomik anlamda gücü elinde bulunduran ülkeler karşısında varlık gösteremeyen, milli bir ekonomisi olmayan, yerli üretimi olmayan, cumhuriyetin bütün kazanımlarını tek tek elinden çıkaran, açlık ve fakirlik sınırında yaşayan milyonların hayat mücadelesi verdiği bir ülke konumunda artık Türkiye…
Bu gidiş nereye!
Bir çıkış yolumuz yok mu?
Aslında çıkış yolumuz tabii ki var ve ülkenin geldiği nokta çaresizlikten kaynaklanmıyor. Tam tersine çareye sırt dönmesinden kaynaklanıyor
Çözüm İnsanı
Siyaset, eğitim, medya, ekonomi bilimi, ticaret, sanayi ve kültür gibi pek çok sahada yaklaşık yarım asırdır yaptığı çalışmalarla ülkenin bütün sorunlarına çözüm üretmiş bir şahsiyet var aramızda.
Muhteşem Bir Eğitimci
Büyük bir özenle yetiştirdiği öğrencilerine vatan, devlet, bayrak ve Atatürk sevgisini aşılamış muhteşem bir eğitimci var aramızda. Öyle ki; o kadro, yıllardır aldıkları bu yüksek terbiyeyle vatan topraklarının her karışında birlik ve beraberliğin sembolü olarak gece-gündüz çalışmaya devam ediyorlar.
Vazife Adamı
Yazılı, görsel ve işitsel yayın dünyamıza kazandırdığı güzide kurumlarla; devletimizi, milletimizi ayakta tutan değerlerin korunması için her türlü emeği ortaya koyan bir vazife adamı var aramızda.
Öyle ki; o kurumlar ticari bütün kaygılardan uzak, sadece ülkenin menfaatlerine kilitlenmiş bir yayıncılık anlayışıyla, milletimize yol göstermeye, moral vermeye, doğru bilgilendirmeye devam ediyorlar.
Birlik ve beraberliğin kalesi
Ayağında demir çarık Yunus misali ülkemizin her köşesine giderek bir ve beraber olmanın şartlarını, bütün ayrılıkları ve fitneleri bertaraf edecek çözümleri il il, ilçe ilçe köy köy gezerek birlik konferanslarında anlatan birlik ve beraberliğin sembol ismi var aramızda…
Öyle ki; yıllardır bu çalışma aralıksız devam ediyor ve artık birlik programlarını sadece O değil, yetiştirdiği mümtaz kadro da mukaddes bir görev bilinciyle icra ediyor.
Öngörülü lider
Yakın geçmişte ülkemizde, kanaat önderi sayılanların, medya mensuplarının, ülkeyi idare edenlerin ve milletin büyük çoğunluğunun gaflet ettiği Dinlerarası Diyalog gibi; hem inancımızı hem de devlet ve vatanımızı hedef alan yıkım faaliyetini en başında fark eden ve onunla, büyük bedeller ödeyerek mücadele eden feraset sahibi bir şahsiyet var aramızda.
Öyle ki; onun ikazlarını dinlememenin, ona sırt çevirmenin ağır bedelini 15 Temmuz'da milletçe ödedik.
Alevi-Sünni Kardeşliğinin Mimarı
Yazdığı Ehl-i Beyt külliyatı ve hâmiliğini yaptığı uluslararası Ehl-i Beyt sempozyumlarıyla, asırlardır İslam coğrafyasını kasıp kavuran Şii-Sünni ayrılığını bitirecek çözümü ortaya koyan dirayetli bir gönül adamı var aramızda…
Öyle ki; bu muhteşem külliyat ve sempozyumlar sayesinde, Allah'ın sevmemizi emrettiği Ehl-i Beyt'in tevhidin merkezi olduğunu öğrendik. Yine öğrendik ki; Ehl-i Beyt çatısı altında toplandığımızda Şii-Sünni ayrılığı yok, Alevi-Sünni ayrılığı yok. Hepimiz müslümanız, biriz, beraberiz ve kardeşiz.
Fikir dünyamızı şekillendiren ilim adamı
Akaid, fıkıh, tasavvuf, siyaset, tarih gibi alanlarda telif ettiği başvuru kaynağı niteliğindeki eserlerle, kültür dünyamızı aydınlatan bir ilim adamı var aramızda…
Öyle ki; milletimiz o eserler sayesinde dinî ve milli değerlerimizi eksiksiz ve sağlam bir şekilde kaynağından öğreniyor. Ve milleti bâtıl fikirlerle yoldan çıkarmak isteyen odakların bütün oyunları bu eserler sayesinde boşa çıkıyor.
Ekonomi Dehası
2005 yılında uluslararası bir kongreyle dünyaya deklare ettiği Milli Ekonomi Modeli'yle, kapitalizm ve sosyalizmi sessiz bir devrimle tarihe gömen bir ekonomi dehası var aramızda…
Öyle ki; o tarihten sonra dünyanın bütün dengeleri değişti. Ard arda gelen uluslararası kongrelerle dünyaya mâl olan Milli Ekonomi Modeli, kapitalizmin cenderesinde perişan olan ülkelere can simidi oldu. Özellikle Rusya'nın O'nu Duma'ya davet edip, bizzat Putin'in ağzından Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacaklarını dünyaya ilan etmesi, küresel çaptaki kurulu düzenin artık devam etmeyeceğinin ilk sinyaliydi.
Evet, Rusya artık Milli Ekonomi Modeli'ni uyguluyordu. Rusya'nın öncülüğünde Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın oluşturduğu ve nüfus olarak 4 milyara tekabül eden güç birliği BRICS, Milli Ekonomi Modeli'ni uyguluyordu. Ve ardından BRICS, Milli Ekonomi Modeli'nin en önemli kuralı milli paralarla ticareti hayata geçiriyordu.
Milli Paralarla Ticaret sadece BRICS'in gündeminde kalmadı, Avrupa da kervana dâhil oldu. Avrupa'nın ünlü ekonomistleri, devlet yöneticileri uluslararası toplantılarda biraraya geliyor, milli paralarla ticareti konuşuyordu.
Bütün bu gelişmeler, dünyadaki mevcut düzenin artık sonunun geldiğini gösteriyordu. O, keşfettiği ve insanlığın hizmetine sunduğu iktisadî sistemle geleceği inşa ediyordu.
Vefalı türk
Yazdığı Hoş Geldin Atatürk eseriyle, bütün vatan sathında onun himayesinde düzenlenen 'Atatürk Vatandır' programlarıyla; 'dinsiz Atatürk' iftirasını milletin gönlünden silen; milleti, kurtarıcısı dindar Atatürk'le buluşturan vefalı bir Türk var aramızda…
Öyle ki; artık Türk Milleti duasına Atatürk'ü katıyor, onu hayırla yâd ediyor ve her fırsatta ona minnet duygularını arz ediyor. Anıtkabir hiç olmadığı kadar dolup taşıyor ve o ziyaretlerde O'nun yönlendirmesiyle herkes Ata'nın huzuruna abdest alarak çıkıyor.
Ve herkes biliyor ki; Atatürk vatandır, Atatürk devlettir, Atatürk millettir, Atatürk bayraktır, Atatürk birleştirici harçtır.
Atatürk, her köşesi işgal edilmiş vatan sathında yaşayan her bir ferdi tek bir insanmış gibi kabul ederek, çoku, farklıyı nasıl BİR yaptıysa, O da aynısını yaptı; bütün farklılıkları silip attı ve bizi bütün engellemelere rağmen BİR yaptı. Nasıl Atatürk birleştirici harçsa, O da birleştirici harçtır.
O aramızda, içimizde; eğitimci, ekonomi dehası, vazife adamı, çözüm insanı, birlik ve beraberliğin sembol ismi, gönül adamı, ilim adamı, vefalı Türk aramızda, Prof. Dr. Haydar Baş aramızda...
Haydi şimdi ayağa kalk Türkiyem,
Çare var!
Çare; bir ve beraber olmakta!
Apaydınlık bir gelecek için,
Müreffeh bir ülke için,
Onurlu bir hayat için,
Huzurlu yarınlar için
El ele omuz omuza
Tek yürek tek bilek
Türkiye'yi kainat devleti yapmak için
Var mısın?
OKAN EGESEL