Garantör ülkeler olarak Yunanistan ve Türkiye, Annan Planı'nın referanslarını içlerine sindiremezler ise referanduma sunacaklar.
Güney Kıbrıs Rumları ve Kuzey Kıbrıs Türkü'nün New York'ta aldığı öteleme kararı Atina ve Ankara'nın kozlarını paylaşmasına neden olacak.
Beraberlik bozulmadığı takdirde uzatma bölümünde altın gole benzer bir uygulamayla boşluklar BM Genel Sekreteri Annan tarafından doldurulacak.
Maçta düdüğü çalan ve süreyi tayin eden hakem konumundaki Annan, sahadan galip çıkan tek taraf olacak gibi görünüyor.
Üyeliği çoktan garantilemiş olan Rumlar ise olumlu dışsallıktan en fazla yararlanan taraf olacak.
"Sahaya çıktık ve oynadık'' demekten başka sığınacak gerekçesi kalmayan Türkiye'nin, mevcut kazanımları (tabi olacaksa)halka takdim etmesi gerekecek.
Takvimler 21 Nisan'a dayandığı zaman doğrudan demokrasinin en etkili yöntemi olan Referandum tarafların önüne gelecek.
Birkaç cümleden virgüllerle uzatmalı bir metinle halka "Birleşik Kıbrıs''ı isteyip istemediği sorulacak.
Top bu kez iki ülke halkına atılmış olacak.
"Annan ne derse kabulümüz'' sürecinden "Halk ne derse odur''a geçiliyor.
Teknik ayrıntıları dışişleri bakanlığı mensuplarınca dahi tartışma konusu edilen Annan Planı'nın halka şirin metinlerle sunularak Referanduma götürülmesi ne derece doğru olacaktır?
"Kritik uluslararası sorunların çözümünde katiyen fikrinin sorulması gerekmeyen tek merci halktır.
Çünkü halklar genelde fikrinin sorulduğu konu hakkında tamamen yanlış bilgilere sahiptir.
Halk kesiminin çeşitli katmanlarının fikir bildirmeleri istenilen konu hakkındaki kısıtlı bilgileri sadece kendi çıkarları olarak gördükleri kısa vadeli şeylerle belirlenir.
Ve hemen her durumda halkın doğru diye bildiği ile ulus-devletin çıkarları tamamen zıttır.
Özetle bu dünyanın çeşitli liderleri tarihin kritik dönemlerinde atacakları adım konusunda halkın fikrini sormuş olsalardı bugün büyük ihtimalle 'büyük' diye bildiğimiz insanlar tarihe yenilmişler olarak geçmiş olacaklardı.
Kıbrıs sorununun nihai çözümünde referanduma gidilmesi gerekecekmiş.
Popstar seçer gibi Kıbrıs meselesi çözülmez.'' diyen Serdar Turgut da Akşam'daki Kıbrıs'ı popstar seçer gibi mi çözeceğiz başlıklı yazısında bu ikileme dikkat çekiyor.
Referandumlarda halk ile iktidar arasındaki tıkanıklık açılır gibi görünse de, yeni ve sorunlu bir süreçle de karşılaşıldığı oluyor.
Bölücübaşı Öcalan'ın yakalanmasından sonra Türk hükümetinin Referandum konusunda yaşadığı ikilem hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
İktidarın menfaatleri ile halkın beklentileri ne derece örtüşmüştü?
Bölücübaşının idamı ortada kalmadı mı?
PKK sorunu ve Güneydoğu bizim için ne derece bir öncelik ise, Kıbrıs da o derece öncelikli ve asli bir konu.
Halkın onayına PKK için gidilmedi, Kıbrıs için gidiliyor.
Referandumun sihirli kutusundan sevimli bir tavşan da çıkabilir pandoranın kutusu da açılmış olabilir.
Güney Kıbrıs Rumları ve Kuzey Kıbrıs Türkü'nün New York'ta aldığı öteleme kararı Atina ve Ankara'nın kozlarını paylaşmasına neden olacak.
Beraberlik bozulmadığı takdirde uzatma bölümünde altın gole benzer bir uygulamayla boşluklar BM Genel Sekreteri Annan tarafından doldurulacak.
Maçta düdüğü çalan ve süreyi tayin eden hakem konumundaki Annan, sahadan galip çıkan tek taraf olacak gibi görünüyor.
Üyeliği çoktan garantilemiş olan Rumlar ise olumlu dışsallıktan en fazla yararlanan taraf olacak.
"Sahaya çıktık ve oynadık'' demekten başka sığınacak gerekçesi kalmayan Türkiye'nin, mevcut kazanımları (tabi olacaksa)halka takdim etmesi gerekecek.
Takvimler 21 Nisan'a dayandığı zaman doğrudan demokrasinin en etkili yöntemi olan Referandum tarafların önüne gelecek.
Birkaç cümleden virgüllerle uzatmalı bir metinle halka "Birleşik Kıbrıs''ı isteyip istemediği sorulacak.
Top bu kez iki ülke halkına atılmış olacak.
"Annan ne derse kabulümüz'' sürecinden "Halk ne derse odur''a geçiliyor.
Teknik ayrıntıları dışişleri bakanlığı mensuplarınca dahi tartışma konusu edilen Annan Planı'nın halka şirin metinlerle sunularak Referanduma götürülmesi ne derece doğru olacaktır?
"Kritik uluslararası sorunların çözümünde katiyen fikrinin sorulması gerekmeyen tek merci halktır.
Çünkü halklar genelde fikrinin sorulduğu konu hakkında tamamen yanlış bilgilere sahiptir.
Halk kesiminin çeşitli katmanlarının fikir bildirmeleri istenilen konu hakkındaki kısıtlı bilgileri sadece kendi çıkarları olarak gördükleri kısa vadeli şeylerle belirlenir.
Ve hemen her durumda halkın doğru diye bildiği ile ulus-devletin çıkarları tamamen zıttır.
Özetle bu dünyanın çeşitli liderleri tarihin kritik dönemlerinde atacakları adım konusunda halkın fikrini sormuş olsalardı bugün büyük ihtimalle 'büyük' diye bildiğimiz insanlar tarihe yenilmişler olarak geçmiş olacaklardı.
Kıbrıs sorununun nihai çözümünde referanduma gidilmesi gerekecekmiş.
Popstar seçer gibi Kıbrıs meselesi çözülmez.'' diyen Serdar Turgut da Akşam'daki Kıbrıs'ı popstar seçer gibi mi çözeceğiz başlıklı yazısında bu ikileme dikkat çekiyor.
Referandumlarda halk ile iktidar arasındaki tıkanıklık açılır gibi görünse de, yeni ve sorunlu bir süreçle de karşılaşıldığı oluyor.
Bölücübaşı Öcalan'ın yakalanmasından sonra Türk hükümetinin Referandum konusunda yaşadığı ikilem hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
İktidarın menfaatleri ile halkın beklentileri ne derece örtüşmüştü?
Bölücübaşının idamı ortada kalmadı mı?
PKK sorunu ve Güneydoğu bizim için ne derece bir öncelik ise, Kıbrıs da o derece öncelikli ve asli bir konu.
Halkın onayına PKK için gidilmedi, Kıbrıs için gidiliyor.
Referandumun sihirli kutusundan sevimli bir tavşan da çıkabilir pandoranın kutusu da açılmış olabilir.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005