Resûlullah'ı kelime-i tevhidden çıkaranlara 'Müslüman' diyenler, Resûlullah'tan ayrılmayan Mustafa Kemal Atatürk'e 'kâfir' diyerek hem dünyalarını hem ahretlerini mahvettiler. Bazıları bunu sonunda kabul etti, bazıları hala duymak istemiyor. Düşünün ki kanserin 4. evresine gelmiş bir hasta var. Ve başında da hastalığının belirtileri meydana çıkmaya başladığı andan itibaren yanından ayrılmayan; 'tedavin elimde, bana güven ve beni kabul et' diyen bir de doktor?
İşte tıpkı bu misaldeki gibi, Türk milletinin de doktoru Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Peki, O ne diyor? "Atatürk'ün başının üzerinde İmam Ali (a.s.)'ın eli var."
Bu tespite şaşıranlar olabilir! Buyurun birlikte takip ederek cevabı kendimiz bulalım:
"Memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet başlamıştı. Ankara bir kurtuluş burcu ve Mustafa Kemal'in adı bir bayrak olmuştu. Antep, mücadele günlerinin acı bir devresiydi. Memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekûn bir vuzuh kazanmıştı. İşte O zaman ilkokulun ihtiyari sınıfındaydım. Bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. Din dersleri muallimi Hafız Halil Efendi'nin konuşacağını söylediler. Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil Efendi kürsüye çıktı. Titrek fakat heyecanlı bir sesle:
"Din kardeşlerim, sizi Şeyh Sunusî Hazretlerinin bir tebşiri için buraya topladım" dedi ve şu vakayı anlattı:
"Şeyh Sunusî Hazretleri bir gece Peygamberimizi rüyasında görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol elini uzatmış, buna şaşıran ve mahzun olan Şeyh, Peygambere hitaben:
"Ya Resûlullah niçin sağ elinizi vermediniz?" diye sual edince şu cevabı almış:
"Sağ elimi Ankara'da Mustafa Kemal'e uzattım."
Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendi'nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. Gözleri dolu doluydu; hitabesi kalabalığı etkilemişti. Birden gür ve imanlı bir sesle:
"Ey ahali, Mustafa Kemal muzaffer olacak, Peygamber Efendimizin sağ eli onun elindedir. Buna iman edin (inanın)!" diye haykırdı ve kürsüden indi.
Sonradan öğrendiğime göre, Merhum Hafız Halil Efendi bu rüyayı camide vaaz etmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamıştır." (Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, s. 153-155)
"İstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebe'lerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara'dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri'ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonu'ndaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin'e şöyle dedi:
"Acele olarak Fevzi Paşa'yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle."
Ali Metin, Fevzi Paşa'yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk'ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa Atatürk'ün yanına girince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:
"Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver" diyor.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa'ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hacı Bayrâm-ı Velî'ye diyor ki:
"Mustafa'ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak."
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizi, Hacı Bayrâm-ı Velî'ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, 'Mustafa Kemal' ve 'Mustafa Fevzi'dir. (Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.160-161)
Resûlullah buyuruyor: "Müjde olsun ya Ali! Senin hayatın ve ölümün benimle birliktedir". (Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi, s. 248)
Prof. Dr. Haydar Baş yine doğru demiş, vesselam?
İşte tıpkı bu misaldeki gibi, Türk milletinin de doktoru Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Peki, O ne diyor? "Atatürk'ün başının üzerinde İmam Ali (a.s.)'ın eli var."
Bu tespite şaşıranlar olabilir! Buyurun birlikte takip ederek cevabı kendimiz bulalım:
"Memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet başlamıştı. Ankara bir kurtuluş burcu ve Mustafa Kemal'in adı bir bayrak olmuştu. Antep, mücadele günlerinin acı bir devresiydi. Memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekûn bir vuzuh kazanmıştı. İşte O zaman ilkokulun ihtiyari sınıfındaydım. Bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. Din dersleri muallimi Hafız Halil Efendi'nin konuşacağını söylediler. Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil Efendi kürsüye çıktı. Titrek fakat heyecanlı bir sesle:
"Din kardeşlerim, sizi Şeyh Sunusî Hazretlerinin bir tebşiri için buraya topladım" dedi ve şu vakayı anlattı:
"Şeyh Sunusî Hazretleri bir gece Peygamberimizi rüyasında görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol elini uzatmış, buna şaşıran ve mahzun olan Şeyh, Peygambere hitaben:
"Ya Resûlullah niçin sağ elinizi vermediniz?" diye sual edince şu cevabı almış:
"Sağ elimi Ankara'da Mustafa Kemal'e uzattım."
Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendi'nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. Gözleri dolu doluydu; hitabesi kalabalığı etkilemişti. Birden gür ve imanlı bir sesle:
"Ey ahali, Mustafa Kemal muzaffer olacak, Peygamber Efendimizin sağ eli onun elindedir. Buna iman edin (inanın)!" diye haykırdı ve kürsüden indi.
Sonradan öğrendiğime göre, Merhum Hafız Halil Efendi bu rüyayı camide vaaz etmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamıştır." (Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, s. 153-155)
"İstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebe'lerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara'dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri'ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonu'ndaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin'e şöyle dedi:
"Acele olarak Fevzi Paşa'yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle."
Ali Metin, Fevzi Paşa'yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk'ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa Atatürk'ün yanına girince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:
"Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver" diyor.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa'ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hacı Bayrâm-ı Velî'ye diyor ki:
"Mustafa'ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak."
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizi, Hacı Bayrâm-ı Velî'ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, 'Mustafa Kemal' ve 'Mustafa Fevzi'dir. (Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.160-161)
Resûlullah buyuruyor: "Müjde olsun ya Ali! Senin hayatın ve ölümün benimle birliktedir". (Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi, s. 248)
Prof. Dr. Haydar Baş yine doğru demiş, vesselam?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Haydar AKYAVUZ / diğer yazıları
- ‘Biz korkuyu Kerbela'da bıraktık’ / 30.05.2020
- Anneler Günü’nde Ebe Anne / 12.05.2020
- O bir davetçiydi / 10.05.2020
- Kardeşlerim / 27.04.2020
- Amerika kaybedecek! / 10.01.2020
- Röportaj: CHP İl Gençlik Başkanı Ali Rıza Tufan / 21.12.2018
- Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) / 18.12.2018
- Şıkşıkiye Hutbesi / 27.10.2018
- Kahrolsun bazı şeyler / 04.05.2018
- Üniversiteme dokunma / 29.04.2018
- Anneler Günü’nde Ebe Anne / 12.05.2020
- O bir davetçiydi / 10.05.2020
- Kardeşlerim / 27.04.2020
- Amerika kaybedecek! / 10.01.2020
- Röportaj: CHP İl Gençlik Başkanı Ali Rıza Tufan / 21.12.2018
- Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) / 18.12.2018
- Şıkşıkiye Hutbesi / 27.10.2018
- Kahrolsun bazı şeyler / 04.05.2018
- Üniversiteme dokunma / 29.04.2018