Resulullah, Fatıma b. Esed’in mezarını kazıp kabre uzandı
Bir ara Mekke’de büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterdi
12.12.2025 00:19:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bir ara Mekke'de büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterdi.
O sırada Peygamberin amcası Ebu Tâlib ailesi kalabalık olduğu için geçim sıkıntısı çekiyordu.
Peygamberimiz diğer amcası Abbas'a, "Ebu Tâlib'in yükünü azaltmak için oğullarından birini evimize götürüp, bakımını üstlenelim" teklifinde bulundu.
Abbas, Haşimoğulları'nın zenginlerindendi. Birlikte Ebu Tâlib'in yanına gidip konuyu açtılar. Ebu Tâlib bu teklifi kabul etti.
Sonuçta; Abbas Câfer'i, Hz. Muhammed de Ali'yi alıp evlerine götürdüler.
İslam Peygamberi, Hz. Ali'yi himayesine aldıktan sonra "Ben Muhammed, Allah'ın Benim için seçtiğini, seçtim" buyurdu.
Resulüllah, dedesi Abdulmuttalib'in vefatından sonra Ebu Tâlib'in evinde büyüdüğünden, onun evlatlarından birisini yetiştirmek suretiyle amcasının ve Esed kızı Fâtımâ'nın zahmetini telafi etmek istiyordu.
Resulüllah ve Fâtımâ b. Esed
Peygamberimiz Fâtımâ bint-i Esed'e, "Annemden sonraki annem" der kendisini çok severdi. O, Peygamber'in annesi konumundaydı.
Fâtımâ bint-i Esed şöyle diyor: "Abdulmuttalib vefat edince, Ebu Tâlib Resulüllah'ın koruyuculuğunu üstlendi. Ben Resulüllah'a bakıyordum, O ise beni anne diye çağırıyordu."
Fâtımâ bint-i Esed, Peygamberi kendi evinde büyütmüştü. Vefat ettiğinde Resulüllah yanına geldi, başucunda oturdu ve şöyle buyurdu:
"Allah sana rahmet etsin anneciğim! Sen, öz annemden sonraki annemdin. Aç kalır Beni doyururdun. Çıplak kalır, beni giydirirdin. Güzel yiyeceklerden kendini yoksun bırakır onları Bana yedirirdin. Bunu yaparken ahiret sevabını ve Allah rızasını isterdin."
Ardından açık olan gözlerini kapattı, sonra üç kere su ile yıkamalarını emretti. Kâfur karışımlı su döküleceği sırada Peygamberimiz, kendi eliyle suyu döktü. Sonra gömleğini çıkarıp ona giydirdi. Ve kefeni de onun üzerine sardı.
Resulüllah'ın azatlısı Zeyd'in oğlu Usame'yi, Ebu Eyyub el-Ensari'yi, Ömer b. Hattab'ı ve zenci bir köleyi çağırarak mezarını kazmalarını emretti.
Mezarın lahit kısmına gelince burayı Peygamberimiz kendi elleriyle kazdı. Toprağını çıkardı. Resulüllah kabre girdi. Ve kabrin içine uzandı. Ardındın şöyle dedi:
"Dirilten ve öldüren Allah'tır. Daima diri ve ölümsüz olan yine Allah'tır. Allah'ım! Peygamberin ve önceki peygamberlerin hakkı için annem Fâtımâ bint-i Esed b. Haşim'i bağışla. Ona kendini savunacağı kanıtları telkin et, gireceği yeri geniş kıl. Çünkü Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin."
Resulüllah, Abbas ve Ebu Bekir birlikte onu kabre koydular.
Orada bulunanlar dediler ki: "Bundan önce kimse için yapmadığın bir uygulamayı gerçekleştirdin. Bunun sebebi nedir?"
Buyurdu ki: "Ona gömleğimi giydirdim ki, cennet giysilerinden giysin. Kabrine uzandım ki, kabrin sıkıştırması ona hafif gelsin.
O, Ebu Tâlib'den sonra Allah'ın kulları arasında Bana karşı en iyi davranan kimseydi. Allah ikisinden de razı olsun ve onlara rahmet etsin."
Ayrıca Fâtımâ bint-i Esed'in faziletlerini ve Peygamberimizin onun hakkındaki sözlerini şu müellifler eserlerine aktarmıştır: İbn- i Asakir, İbn Esir, Et-Taberi, Şeblenci, Muhammed b. Talha, İbn Sebbağ El-Belazuri.
Hz. Peygamber, Hz. Hatice ile evlenmesine ve eşiyle beraber ayrı bir eve taşınmasına rağmen amcası Ebu Tâlib'in evine sık sık giderdi.
Hz. Ali'yi göğsüne alır, sever, uyuyacağı zaman beşiğini sallardı. Bütün bunlar Hz. Ali'ye verdiği değerin ve O'na gösterdiği özenin işaretleriydi.
Resulüllah, Hz. Ali'yi kendi himayesine aldıktan sonra da O'nunla yakından ilgilendi. Emirü'l-mü'minin böylece Hz. Peygamber'in evinde büyüdü, O'nun tarafından yetiştirildi.
Hz. Ali çocukluk yıllarını anlatırken şöyle der: "Çocukluğum Resulüllah'ın evinde geçti. Beni O büyüttü. Beni şefkatle kucağına alır, bağrına basar, lokmayı çiğneyip ağzıma koyardı.
Onun o güzelim kokusu elvan elvan ruhumu okşardı. Sözlerimde yalana, davranışlarımda bir kusur ve cahilliğe asla rastlamadı.
Yüce Allah, gece-gündüz O'nunla birlikte olup dünyanın yücelikleri ve iyilikleri konusunda O'nu eğitmesi için süt çağından hemen sonra büyük melekleri Resulüllah'ın yanına verdi. Ben de tıpkı süt çağındaki bir bebek gibi Peygamber'e uymakta ve O'nu izlemekteydim.
Her gün yeni şeyler öğretiyordu Bana, O'nun yaptıklarını yap- mamı emrediyordu. Her yıl Hira Dağı'na çıkar bu anlarında Benden başka hiç kimse görmezdi O'nu…
İslam henüz hiçbir eve girmemişken, sadece Resulüllah'la Hatice'nin Müslüman olduğu zaman Ben üçüncü Müslüman'dım.
Vahiy ve peygamberlik nurunu görebiliyor, peygamberliğin koku- sunun alabiliyordum." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali eseri sh: 204)
O sırada Peygamberin amcası Ebu Tâlib ailesi kalabalık olduğu için geçim sıkıntısı çekiyordu.
Peygamberimiz diğer amcası Abbas'a, "Ebu Tâlib'in yükünü azaltmak için oğullarından birini evimize götürüp, bakımını üstlenelim" teklifinde bulundu.
Abbas, Haşimoğulları'nın zenginlerindendi. Birlikte Ebu Tâlib'in yanına gidip konuyu açtılar. Ebu Tâlib bu teklifi kabul etti.
Sonuçta; Abbas Câfer'i, Hz. Muhammed de Ali'yi alıp evlerine götürdüler.
İslam Peygamberi, Hz. Ali'yi himayesine aldıktan sonra "Ben Muhammed, Allah'ın Benim için seçtiğini, seçtim" buyurdu.
Resulüllah, dedesi Abdulmuttalib'in vefatından sonra Ebu Tâlib'in evinde büyüdüğünden, onun evlatlarından birisini yetiştirmek suretiyle amcasının ve Esed kızı Fâtımâ'nın zahmetini telafi etmek istiyordu.
Resulüllah ve Fâtımâ b. Esed
Peygamberimiz Fâtımâ bint-i Esed'e, "Annemden sonraki annem" der kendisini çok severdi. O, Peygamber'in annesi konumundaydı.
Fâtımâ bint-i Esed şöyle diyor: "Abdulmuttalib vefat edince, Ebu Tâlib Resulüllah'ın koruyuculuğunu üstlendi. Ben Resulüllah'a bakıyordum, O ise beni anne diye çağırıyordu."
Fâtımâ bint-i Esed, Peygamberi kendi evinde büyütmüştü. Vefat ettiğinde Resulüllah yanına geldi, başucunda oturdu ve şöyle buyurdu:
"Allah sana rahmet etsin anneciğim! Sen, öz annemden sonraki annemdin. Aç kalır Beni doyururdun. Çıplak kalır, beni giydirirdin. Güzel yiyeceklerden kendini yoksun bırakır onları Bana yedirirdin. Bunu yaparken ahiret sevabını ve Allah rızasını isterdin."
Ardından açık olan gözlerini kapattı, sonra üç kere su ile yıkamalarını emretti. Kâfur karışımlı su döküleceği sırada Peygamberimiz, kendi eliyle suyu döktü. Sonra gömleğini çıkarıp ona giydirdi. Ve kefeni de onun üzerine sardı.
Resulüllah'ın azatlısı Zeyd'in oğlu Usame'yi, Ebu Eyyub el-Ensari'yi, Ömer b. Hattab'ı ve zenci bir köleyi çağırarak mezarını kazmalarını emretti.
Mezarın lahit kısmına gelince burayı Peygamberimiz kendi elleriyle kazdı. Toprağını çıkardı. Resulüllah kabre girdi. Ve kabrin içine uzandı. Ardındın şöyle dedi:
"Dirilten ve öldüren Allah'tır. Daima diri ve ölümsüz olan yine Allah'tır. Allah'ım! Peygamberin ve önceki peygamberlerin hakkı için annem Fâtımâ bint-i Esed b. Haşim'i bağışla. Ona kendini savunacağı kanıtları telkin et, gireceği yeri geniş kıl. Çünkü Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin."
Resulüllah, Abbas ve Ebu Bekir birlikte onu kabre koydular.
Orada bulunanlar dediler ki: "Bundan önce kimse için yapmadığın bir uygulamayı gerçekleştirdin. Bunun sebebi nedir?"
Buyurdu ki: "Ona gömleğimi giydirdim ki, cennet giysilerinden giysin. Kabrine uzandım ki, kabrin sıkıştırması ona hafif gelsin.
O, Ebu Tâlib'den sonra Allah'ın kulları arasında Bana karşı en iyi davranan kimseydi. Allah ikisinden de razı olsun ve onlara rahmet etsin."
Ayrıca Fâtımâ bint-i Esed'in faziletlerini ve Peygamberimizin onun hakkındaki sözlerini şu müellifler eserlerine aktarmıştır: İbn- i Asakir, İbn Esir, Et-Taberi, Şeblenci, Muhammed b. Talha, İbn Sebbağ El-Belazuri.
Hz. Peygamber, Hz. Hatice ile evlenmesine ve eşiyle beraber ayrı bir eve taşınmasına rağmen amcası Ebu Tâlib'in evine sık sık giderdi.
Hz. Ali'yi göğsüne alır, sever, uyuyacağı zaman beşiğini sallardı. Bütün bunlar Hz. Ali'ye verdiği değerin ve O'na gösterdiği özenin işaretleriydi.
Resulüllah, Hz. Ali'yi kendi himayesine aldıktan sonra da O'nunla yakından ilgilendi. Emirü'l-mü'minin böylece Hz. Peygamber'in evinde büyüdü, O'nun tarafından yetiştirildi.
Hz. Ali çocukluk yıllarını anlatırken şöyle der: "Çocukluğum Resulüllah'ın evinde geçti. Beni O büyüttü. Beni şefkatle kucağına alır, bağrına basar, lokmayı çiğneyip ağzıma koyardı.
Onun o güzelim kokusu elvan elvan ruhumu okşardı. Sözlerimde yalana, davranışlarımda bir kusur ve cahilliğe asla rastlamadı.
Yüce Allah, gece-gündüz O'nunla birlikte olup dünyanın yücelikleri ve iyilikleri konusunda O'nu eğitmesi için süt çağından hemen sonra büyük melekleri Resulüllah'ın yanına verdi. Ben de tıpkı süt çağındaki bir bebek gibi Peygamber'e uymakta ve O'nu izlemekteydim.
Her gün yeni şeyler öğretiyordu Bana, O'nun yaptıklarını yap- mamı emrediyordu. Her yıl Hira Dağı'na çıkar bu anlarında Benden başka hiç kimse görmezdi O'nu…
İslam henüz hiçbir eve girmemişken, sadece Resulüllah'la Hatice'nin Müslüman olduğu zaman Ben üçüncü Müslüman'dım.
Vahiy ve peygamberlik nurunu görebiliyor, peygamberliğin koku- sunun alabiliyordum." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali eseri sh: 204)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.














































































