Tarımın stratejik bir sektör olduğunu, hele hele küresel ısınma ile birlikte bu önemin daha da arttığını her platformdan duyuyoruz. Bunu duyuyor ve biliyoruz da bunun için ne yapıyoruz? Hangi adımları atıyoruz? Hangi önlemleri alıyor veya hangi politikaları uyguluyoruz ? Veya yaptığımız şeyler ne kadar yeterli? Bizi nereye taşıdı?
Bizim ne yaptığımıza da gireceğiz ancak bazı ülkeler, bunun çoktan farkına varmış ve tarım politikalarında çok ciddi hamleler yapıyor. Bunlardan birisi de bizim tarımsal ürün anlamında önemli bir partnerimiz olan Rusya.
Tarımsal emtialarda önemli bir üretici konumundaki Rusya, oyunun kurallarını değiştirecek hamleler yapıyor. Çok değil, 2000'lere gelene kadar çoğu alanda net ithalatçı pozisyonda olan Rusya, 20 yılda önemli adımlar attı. Rakamlar da bunu teyit ediyor.
Geçen yıl, 30.7 milyar dolarlık tarımsal ihracat ve 29.7 milyar dolarlık ithalat rakamı ile tarımda dış ticaret fazlası verdi. Takdir edersiniz bu, bir yılda da olmadı. İhracatın önemli bir kısmı, tarım hammaddesi olan tahıl grubuna ait. İşin güzel tarafı, sadece tahılda değil, tarımın her alanında ciddi atılımlar yapılmış. Hatta ve hatta, helal ürün sertifikaları ile, Müslüman ülkelere, hayvansal ürünlerle de ihraç ediliyor. Tüm bunlara ek olarak, katma değeri yüksek tarımsal-hayvansal ürünlerle de işe tamamen ticari baktıklarını görüyoruz. Farklı dünya ülkelerine "tarım ataşeleri" atayarak, bağlantılarını da güçlendireceklermiş.
Peki, soru şu: Rusya'nın tarım ve hayvancılıktaki bu politikaları bizi nasıl etkileyecek? Alacağımız dersler var mıdır?
Yazının başında kısaca ifade etmeye çalıştım. Tarımsal ürün anlamında Rusya, bizim önemli bir partnerimiz. Dünyanın önde gelen buğday üreticisi konumundaki Rusya, bizim de en önemli buğday tedarikçimiz. Rusya'dan buğdayı alıp, buğdaya dayalı ürünler (makarna gibi) üretip, ihraç ediyoruz. Dolayısı ile tarım ürünleri ihracatımız, Rusya'nın politikaları ile direkt ilgili. Buğday en önemli kalem olduğundan buğday örneğini verdim. Diğerlerinde de karşılıklı bağımlılıklarımız söz konusu.
"Bir zamanlar kendi kendimize yeten bir tarım ülkesi idik" ifadesini eskiden çokça duymuşuzdur. Geldiğimiz nokta çok iç açıcı değil. Gerek AB uğruna daha az desteklediğimiz ve bilerek-bilmeyerek kente göç ettirdiğimiz-eden tarım köylüsü, gerekse yetersiz tarım yatırımları ve politikaları bizi ne yazık ki tarımda ithalatçı ülke durumuna getirdi. Tabii ki bu noktaya bir günde gelmedik.
Bazı şeylere kârlılık-maliyet penceresinden bakmamalıyız. Tom ve Jerry isimli çizgi filmi hatırlarsınız. Tom (kedi), gördüğü her şeyi, Jerry (fare)'ye yoruyordu. Tom'un Jerry'ye bakış açısı gibi, tarım ve hayvancılığa da, kârlılık penceresinden bakamayız. Evet, tarım ve hayvancılığa verilecek devlet destekleri ve yatırım teşvikleri, belki kısa vadede maliyetli olabilir. Kapitalist bakış açısı ile doğrudur. Ancak uzun vadede, işin gerçek rengi ortaya çıkar. Daha, olayın bağımlılık-bağımsızlık boyutlarına, sosyo-kültürel (göç ve işsizlik), sağlık (GDO ve tohum gibi) ve küresel ısınma (maliyet artışları ve üretim düşüşleri) boyutlarına girmiyorum. Girersek, çıkamayız.
Demem o ki, tarım ve hayvancılığı stratejik bir sektör olarak görmedikçe; uzun vadeli politikalar uygulamadıkça, birileri yürür, biz bakakalırız.
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021