Tıpkı rüzgarsız kalan ve artık denizde özgürce yüzemeyen bir gemi misali, insan da zaman zaman hayatta nefessiz kalır, daralır ve adım atamayacak biçare duruma düşer. Sıkıntılar, problemler, dertler, kederler, üst üste yığılır ve insanın gönlündeki hayat ağacı kuruyuverir. Yapılmak istenen tüm işler ters gidince, ümitler eriyip gider ümitsizlik ateşinde. Ve ruh, bu zaman diliminde artık bir rüzgar bekler, kendisini özgürlüğün en güzel ülkesine götürebilecek bir rüzgar. Mevzubahis olan dert ve kederler insanoğlu nefes alıp verdikçe yanından ayrılmayacak bir gerçektir belki de. Ancak, bu sancılı dönemlerde gemiyi yürütebilecek rüzgarın yönünü bulabilmek her kaptanın vazgeçemeyeceği görevi olmalıdır. Evet eğer rüzgar esmiyor, gemi yürümüyorsa artık küreklere sarılma zamanıdır. Beklediğimiz iyilikleri göremiyorsak bizlerin iyilik yapma zamanıdır, bizlere tebessüm edilmiyorsa tebessüm etme anıdır, doğruluk zordaysa ve çırpınıyorsa dürüst olma vaktidir. Velhasıl kaybettiğimiz, aradığımız, özlediğimiz güzellikler çevremizde yaşanmıyorsa bu hadiseleri bizler yaşamalı ve yaşatmaya çabalamalıyız. Unutulmamalıdır ki çevremizdeki insanların eksilerinin fazla olması artılarının yok denecek kadar az olması, bizlerinde bu güzellikleri tam manasıyla yudumlayamadığı anlamına gelir. Bu realiteyi de gözönüne alarak karşımızdakilerden beklediğimiz güzel davranışları önce biz vermeyi denemeliyiz en azından bu işe niyet etmeliyiz. Geminin yürümesi için her insan, kendini sorumlu bir kaptan olarak görmeli ve kollarındaki güç nispetinde küreklere asılmalı.
Cesur ÇAÇA