Fransa'da iktidar partisi lideri Sarkozy, Türkiye'yi Avrupa Birliği'nde istemediğini yineledi."Türkiye eğer Avrupalı olmuş olsaydı 1963'ten bu yana Avrupa'nın içinde olmuş olurdu"diyen geleceğin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy şöyle devam etti:"Hizbullah'la, Kürt sorunuyla ve komşularıyla arasında sorunlar yaşayan Türkiye Avrupa için büyük sorun teşkil edecektir.İsrail ve Lübnan bile Türkiye'ye nazaran daha Avrupalı görünmekte.Din ya da belli etnik temel açısından değil , Türkiye'yi istemiyor olmamızın ana nedeni sosyal ve kültürel yapısından kaynaklanmakta."İster katılırsınız ister katılmaz.İster eleştirirsiniz ister tasvip edersiriz.Sarkozy'nin aylardır üzerinde durduğu konu , Avrupa'nın yıllarca oyalayarak koyduğu tanı bu.Sarkozy'nin, Fransa'nın, Avrupa'nın Türkiye algılaması böyle.Türkiye Rum tarafına şirin görünerek, Yunanistan'a ılımlı yaklaşarak, Fransa ve Almanya'ya rüşvet vererek Avrupalı kimliğine bürünemez.Avrupa ve Avrupalı'nın beynindeki Türkiye düşüncesi kolay silinecek türden değil.Türkiye yıllardan beri ekonomik ve sosyal sorunlarla debelenmekte olan ve içinde bulunduğu kaostan bir türlü sıyrılamayan bir ülke imajı çizmekte.Sorunlar yumağının kendileri üzerine bir çığ gibi büyüyerek düşmesini istemeyen Avrupa'ya bu açıdan hak vermek gerek.Avrupalı siyasiler her ne kadar Türkiye'nin kendi aralarında istenmeme gerekçesini dine indirgemeseler de, gerek din gerek se nüfus bu ülkeleri endişelendirmekte.Sarkozy'nin değil, herhangi bir Avrupa ülkesinin vatandaşı yerine koyun kendinizi ve şu sorulara cevap verin:"Sosyal dokusu yıpranmakta olan , işsizliği giderek tırmanan, darbe söylentileri kulaktan kulağa potansiyel öngörü olarak gezmeye devam eden, kültürel değerlerini yitirmeye başlayan, dini referanslarını bir türlü bulamayan, komşularıyla sorunları hergeçen gün büyüyen, Avrupalı olmaktan çok Amerika'ya bağımlı görünen, nüfusu hergeçen gün hızla artan ve artan nüfusa iş ve aş temin edemeyen kocaman bir ülkeyi siz kendi ekonomik ve sosyal yapınıza monte edebilir misiniz?""Kendi ekonominizi düzlüğe çıkarmak için çabalarken, emeklinize maaş, gencinize iş bulma gayreti gösterirken kendi elinizdeki maddi imkanları ve sosyal avantajları başka bir ülkeyle paylaşmak ister miydiniz?""Günden güne paranızın değeri düşerken, satınalma gücünüz erirken, gençliğiniz tükenirken başka ve yeni kuşakları sahiplenebilir misiniz?"Fransa, Almanya ve İngiltere ve Hollanda'da Avrupa Birliği'nin ileriye dönük açılımları ve sorunları masaya yatırılmaya çalışılırken Avrupalı siyasiler yeni sorunlar istememekteler.Hele hele bu ülke Türkiye olunca...Mevcut tereddütler ve itirazlar yapılıp, endişeler ve beklentiler sıralanırken Avrupa düşmanlığı ya da Milliyetçi söylemlere bürünmek ayrı bir anlam taşımaz.İstenmeyen yeri zorla istemek ve ikibüklüm kalmak değil.Başı dik ve sağlam bir duruşla hareket etmek gerekmez mi?Türkiye'nin geleceği, sadece Avrupa'da veya Türkiye'nin ulusal onuru alternatifsiz olarak Avrupalı siyasilerin ukala tavırlarında olamaz.Avrupa Birliği yolunda Türk siyasiler bizi bugünlere getirirken çok hata işlediler.Hatadan dönmek hata değil, gerçekleri görebilme yetisidir.Bu yol yol olmadığı gibi, alınan tavır da akılla örtüşmüyor.Türkiye'yi sanık sandalyesine bağımlı kılanlar utansın.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005