‘Seçkin kullarımı ondan saklamam’
Tuhef'ul Ukul adlı eserde, İmam Sâdık'ın (a.s), bir konuşmasında şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"Allah'ı kalbî tevehhümler aracılığı ile tanıdığını zanneden kimse müşriktir. Allah'ı mana ile değil de sadece isimle tanıdığını zanneden kimse, Allah'a yanlış isnatta bulunduğunu itiraf etmiş olur. Çünkü isimler hadistir; sonradan meydana gelmiştir. (Allah'ın künhü ise, kadimdir). İsme ve manaya kulluk ettiğini zanneden kimse, Allah'a ortak karar kılmıştır. Allah'a sıfatla ibadet edildiğini (idrakle değil) zanneden kimse yaptığı kulluğu gaib olan bir şeye havale etmiş olur. (Çünkü gayb olan bir şeyi tanımak istediklerinde onu sıfatı vasıtasıyla tanırlar, idrak vasıtasıyla değil). Mevsufu sıfata izafe ettiğini sanan kimse, büyük olanı küçültmüş olur. Ve Allah'ı hakkı ile takdir edememişlerdir"
Sözlerinin burasında dinleyenlerden biri İmam'a (a.s.), "Peki, tevhide ulaşmanın yolu nasıldır?" diye sordu.
İmam (a.s.) bu soruya, "Araştırma kapısı açıktır ve çıkış yolunu aramak da mümkündür. Hazır olan varlığı tanımak, onun sıfatlarından önce olur. Ama gaib olanın sıfatlarını tanımak, zatından önce olur" cevabını verdi.
İmam'a, "Hazır olan varlık sıfatlarından önce nasıl tanınabilir?" diye soruldu.
İmam, bu soruya şu karşılığı verdi: "Onu tanır ve bilgisini edinirsin. Nefsini onun aracılığı ile tanırsın. Kendini kendinle ve kendi vücudunla tanıyamazsın. Bilirsin ki, nefsinde ne varsa O'nun içindir ve O'nun aracılığı iledir. Tıpkı kardeşlerinin Hz. Yusuf'a (a.s), 'Sen Yusuf olmalısın' demeleri gibi, Hz. Yusuf (a.s) da onlara, 'Evet ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir' karşılığını verdi. Görülüyor ki, kardeşleri Yusuf Peygamberi başkası aracılığı ile değil, kendisi aracılığı ile tanıdılar. Ayrıca onu kalplerinin vehimlerine dayanarak ispat etmeye de kalkışmadılar."
Bihar'ul-Envar adlı eserde, İrşad-i Deylemi'den nakledilen bir kutsi hadiste şöyle deniyor: "Kim Benim rızama uygun ameller yaparsa, şu üç hasleti onun ayrılmaz özellikleri kılarım: Ona içine cehaletin karışmadığı bir şükür, unutkanlıkla karışık olmayan bir zikir ve yaratıklarımın sevgisini Benim sevgime tercih etmeyeceği bir sevgi öğretirim.
O Beni sevince, Ben de onu severim. Kalbinin gözünü celalime açarım. Seçkin kullarımı ondan saklamam. Gecenin zifiri karanlıklarında ve gündüzün aydınlığında onunla fısıldaşırım. Böylece yaratıklarla konuşmaz ve insanlarla düşüp kalkmaz olur. Benim ve meleklerimin konuşmalarını işitmesini sağlarım. Yaratıklarımdan gizlediğim sırlarımı ona açarım. Ona hayâ elbisesi giydiririm de bütün yaratıklar kendisinden hayâ eder. Yeryüzünde affedilmiş olarak gezer.
Kalbini geniş ve basiretli kılarım. Cennetin ve cehennemin hiçbir yanını ondan saklamam. Kıyamet günü insanların karşılaşacakları şiddet ve dehşet hakkında, cahilleri, âlimleri, zenginleri ve fakirleri nelerden hesaba çekeceğim konusunda ona marifet veririm. Onu mezarında uyuttuktan sonra kendisini sorguya çekecek olan Münker ve Nekir adlı melekleri yanına indiririm. O ölüm acısını, kabir ve lahit karanlığını ve matla korkusunu (yeniden dirilme) görmez ve yaşamaz. Sonra terazisini kurar, defterini açıp inceler ve amel defterini sağ yanından veririm, o da onu açılmış bir şekilde okur. Sonra onunla arama tercüman koymam. İşte beni sevenlerin sıfatları bunlardır. Ey Ahmed! Çaban bir olsun (düşünce konun tek olsun) Dilinin, konuştuklarının konusu tek olsun. Bedenini canlı tut, hiç gaflete düşmesin. Kim Benden gafil olursa, onun hangi vadide helak olduğunu umursamam." (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).