Yüksek Seçim Kurulu, önceki gün AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliği adaylık başvurusunu, Erdoğan'ın 312. maddeden ceza almış olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Bu karar gereğince Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olma hayali kursağında kalmış oldu. Kararın doğruluğu veya yanlışlığını tartışmak ne kadar abesle iştigal etmekse, kararı veren bağımsız Türk yargısının verdiği karara güvenmeyip, başbakanı olmayı hayal ettiğiniz Türkiye'yi Avrupa'ya şikayet etmek de o kadar abestir.
Türkiye'nin son 5 yılına damgasını vuran negatif gelişme, asker- millet kaynaşmasını ortadan kaldırma girişimleri sonucu ortaya çıkan gerginlik ortamıdır. Nitekim Türkiye bu gerginlik ortamının olumsuz sonuçlarını zaman zaman önemli oranlarda gerek iç siyasette gerek dış siyasette yaşadı. Çok şükür ki, Türkiye, tabiatına uygun olmayan bu gerginliği son birkaç yıldır üzerinden atmış görünüyor. Bu noktada, yani asker-millet kaynaşmasında
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr.
Haydar Baş'ın yoğun gayretlerini unutmak mümkün değil. Çünkü her sohbetinde, her demecinde asker-millet, devlet-millet kaynaşmasının hayati önemini vurgulayan Baş, netice olarak önemli bir aşama kaydetmiş ve bu gerginlik ortamını esnetmeyi bilmiştir.
Bu gerginlik ortamını okudukları şiirlerle, verdikleri demeçlerle, yaptıkları konuşmalarla tesis eden aktörlerin, Türkiye'ye verdikleri zararın bilincine varmamışçasına yeniden siyaset sahnesine çıkma girişiminde bulunduklarını ibretle izliyoruz. Aldıkları siyaset yasağı cezasını ve bu cezanın neden verildiğinin şuuruna bir türlü varmak istemeyen gerginlik müsebbibleri, Türk yargısına hiçbir zaman güvenmedikleri için "hukukun arkasından dolanma" geleneklerini bu son gelişmelerde de gösterdiler. Milletvekili olamayacaklarını bile bile, topluma farklı tahrik mesajları yollamak adına aday oldular. Sonra da Türk yargısının verdiği karara saygı göstermeyip bizi Avrupa'ya şikayet ettiler. Türkiye'yi, birkaç yıldır girdiği sükun ortamından sürüklemek istedikleri gerginlik ortamına doğru adım adım sürüklemeye çalışıyorlar.
Son olarak Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk'un Tayyip Erdoğan hakkında verilen "milletvekili olamaz" kararıyla ilgili olarak yaptığı, "Şeriatın kestiği parmak acımaz" yorumu gerçekten çok anlamlıydı. Çünkü Asparuk Paşa'nın kullandığı argüman, gerginlik müsebbiblerinin daha önce istismar etmekten çekinmedikleri önemli bir "değer yargısının" argümanıydı. Paşa aynı anda iki mesaj birden veriyordu.
Tayyip Erdoğan'ın Asparuk Paşa'ya verdiği cevap, 5 yıl öncesinde atılan gerginlik tohumlarına çok benziyordu. Erdoğan, Cumhur Asparuk'a cevaben: "Sağlam parmak acır, hele hele bu bir de haksızsa, çok daha fazlasıyla acır. Ne diyorum bakın; kesildiği zaman acır. Acımaz diyenler onu önce kendi şahıslarında bir deneyiversinler" diyordu. Erdoğan'ın yaklaşık bir buçuk yıldır taktığı "askerle sorunum yok" maskesi bir anda düşüveriyor ve yine orduyu cephe alan gerçek yüz görünüyordu. Erdoğan'ın unuttuğu bir şey daha vardı; şeriat zaten çürük parmağı kesmez. Şeriat, bir daha aynı suçu işlemeyesin diye sağlam parmağı keser.
Erdoğan bahaneyi de buldu ki sormayın
Az kalsın unutuyordum, Tayyip Erdoğan ve kurmayları YSK'nın verdiği son karardan sonra oturup düşünmüşler ve bu kararı nasıl istismar ederiz diye kafa patlatmışlar. Sonuçta şu karara varmışlar: Tayyip Erdoğan bütün mitinglere katılacak ama konuşmayacak, kurmayları da seçmene şu mesajı verecek, 'Erdoğan'ı siz konuşturun' yani bize oy verin. YSK kararının Erdoğan için en sevindirici tarafı da bu olsa gerek. Çünkü, Erdoğan bugüne kadar çıktığı bütün televizyon programlarında, katıldığı bütün mitinglerde, kısacası konuştuğu bütün platformlarda bir tek proje bile sunamadı. Sunacağı bir tek projesi dahi yok da ondan. Bu yeni strateji de Erdoğan için bulunmaz bir fırsat niteliğinde. Artık Erdoğan meydanlarda konuşmayarak bu açığını da kapattığını sanıyor ama yanılıyor. Çünkü millet herşeyi net olarak görüyor.