Madem ki şiir, sözün en kestirme biçimidir, en etkili şeklidir, o halde derdi irşad olanlar sözün bu etkili biçimini niçin kullanmasınlar?
Yazılı basında kullanılması gerektiği gibi sözlü irşad mekanları olan cami kürsülerinde cemaate vaaz eden vaiz efendiler de sözün bu en kestirme biçimini sıkça kullanmalıdırlar.
Bizden önceki kuşaklarda kullanılmış mıdır bilemiyoruz ama sanki şu yaşadığımız yıllar içinde camide, kürsüde, minberde şiir okunması yadırganmaktadır.
İstanbul Fatih'te küçük ama tarihi bir camide kıldığım son Cuma namazına ezandan tam yarım saat önce gittim ve gerçekten bir şeyler öğrenmek, hafızaya bir şeyler almak niyetiyle kürsüdeki vaizi dikkatle dinledim ve namaz çıkışında kendi kendime sordum; "yarım saatlik vaazdan ne kaldı aklımda?"
Hiçbir şey kalmamıştı.
Yarım saat boyunca kürsüdeki meslektaşımız hiç olmazsa ilaç niyetine bir ayet okumadı, bir hadis okumadı hele şiir hiç okumadı ama yarım saati doldurdu.
İrşad maksadı ile halkın önüne geçen, kürsüye ve minbere çıkan hatip arkadaşlarımızın bu hayati soruyu kendilerine sormaları lazım; "bu sohbetimde cemaatin kulağına küpe olacak ne var?"
Geriye doğru zihnimizi yokluyoruz, otuz yıl evvel dinlediğimiz bir vaizin anlattığı bir konuyu mimikleriyle, hatta ses tonu ile beraber hatırlayabiliyoruz.
Zihinlerde iz bırakan, muhataplara yön ve yol tayin eden sohbetler bekliyoruz hocalarımızdan ki bu işi için şiir biçilmiş kaftandır.
Mesela Erzurumlu aşık Ruhani'nin ölçü dolu, öğüt ve nasihat dolu şu şiirini alıp rahatlıkla bir saat konuşabilirsiniz:
"Başım sana birkaç sözüm var
Sakın fosilleşme taş olma başım
Sağ iken arama eşilmiş mezar
Canlı cendek olma naş olma başım
Gösterişe gelme ahmaktır derler
Yardan uçururlar üsten gülerler
Paslı hançer ile beynin delerler
Körpe kabak gibi yaş olma başım
Namerdin eline olursan kına
Bozarlar silahın koyarlar kına
Yalancıya vurguncuya çapkına
Yiyilme yem olma aş olma başım
Sabun ile çıkmaz namusun kiri
Bu bir meşhur sözdür öteden beri
Takar parmağına kalleşin biri
Rastgele yüzüğe kaş olma başım
Kiminin zevk dolu dünyası ayrı
Kiminin çileden delinmiş böğrü
Doğruya doğru de eğriye eğri
Doğru bak doğru gör şaş olma başım
Şahlan ki zemine velvele düşe
Nehirler köpüre denizler taşa
Bir gün de yaşarsan herifçe yaşa
Yamyama çakala eş olma başım
Aşık Ruhani'de bir arzu yatar
Gün gelir korkağın gemisi batar
Cesura cebbara ayak ol yeter
Yüreksiz gövdeye baş olma başım."
Yazılı basında kullanılması gerektiği gibi sözlü irşad mekanları olan cami kürsülerinde cemaate vaaz eden vaiz efendiler de sözün bu en kestirme biçimini sıkça kullanmalıdırlar.
Bizden önceki kuşaklarda kullanılmış mıdır bilemiyoruz ama sanki şu yaşadığımız yıllar içinde camide, kürsüde, minberde şiir okunması yadırganmaktadır.
İstanbul Fatih'te küçük ama tarihi bir camide kıldığım son Cuma namazına ezandan tam yarım saat önce gittim ve gerçekten bir şeyler öğrenmek, hafızaya bir şeyler almak niyetiyle kürsüdeki vaizi dikkatle dinledim ve namaz çıkışında kendi kendime sordum; "yarım saatlik vaazdan ne kaldı aklımda?"
Hiçbir şey kalmamıştı.
Yarım saat boyunca kürsüdeki meslektaşımız hiç olmazsa ilaç niyetine bir ayet okumadı, bir hadis okumadı hele şiir hiç okumadı ama yarım saati doldurdu.
İrşad maksadı ile halkın önüne geçen, kürsüye ve minbere çıkan hatip arkadaşlarımızın bu hayati soruyu kendilerine sormaları lazım; "bu sohbetimde cemaatin kulağına küpe olacak ne var?"
Geriye doğru zihnimizi yokluyoruz, otuz yıl evvel dinlediğimiz bir vaizin anlattığı bir konuyu mimikleriyle, hatta ses tonu ile beraber hatırlayabiliyoruz.
Zihinlerde iz bırakan, muhataplara yön ve yol tayin eden sohbetler bekliyoruz hocalarımızdan ki bu işi için şiir biçilmiş kaftandır.
Mesela Erzurumlu aşık Ruhani'nin ölçü dolu, öğüt ve nasihat dolu şu şiirini alıp rahatlıkla bir saat konuşabilirsiniz:
"Başım sana birkaç sözüm var
Sakın fosilleşme taş olma başım
Sağ iken arama eşilmiş mezar
Canlı cendek olma naş olma başım
Gösterişe gelme ahmaktır derler
Yardan uçururlar üsten gülerler
Paslı hançer ile beynin delerler
Körpe kabak gibi yaş olma başım
Namerdin eline olursan kına
Bozarlar silahın koyarlar kına
Yalancıya vurguncuya çapkına
Yiyilme yem olma aş olma başım
Sabun ile çıkmaz namusun kiri
Bu bir meşhur sözdür öteden beri
Takar parmağına kalleşin biri
Rastgele yüzüğe kaş olma başım
Kiminin zevk dolu dünyası ayrı
Kiminin çileden delinmiş böğrü
Doğruya doğru de eğriye eğri
Doğru bak doğru gör şaş olma başım
Şahlan ki zemine velvele düşe
Nehirler köpüre denizler taşa
Bir gün de yaşarsan herifçe yaşa
Yamyama çakala eş olma başım
Aşık Ruhani'de bir arzu yatar
Gün gelir korkağın gemisi batar
Cesura cebbara ayak ol yeter
Yüreksiz gövdeye baş olma başım."
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024