Seçim kampanyaları, siyasetçilerin söylemleri ve seçmenlerin oyları, milletlerin siyasi ve ahlâki seviyelerini ortaya koyan göstergelerdir. Ülkemizde yapılan son seçimde, bu göstergelerin, ne yazık ki, olumsuz seyrettiğine şahit olduk. Özellikle ahlâki değerlere çok az riayet edilmiştir. Hâlbuki siyaset ve ahlâk, birbirinden ayrılmaz iki kavramdır. Hiçbir siyasi konu yoktur ki, ahlâktan ayrı düşünülsün.
Ahlâkın asıl amacı, sosyal düzenin sağlıklı ve doğru bir şekilde işlemesini sağlamaktır. Siyaset de aynı amaç için yapıldığına göre, siyaset ve ahlâk aynı amaçta birleşmektedir. O nedenle siyaset ve ahlâkı birbirinden ayıranlar, siyasette başarılı olamaz ve millete hizmet edemezler.
Bir başka deyişle, ahlâksız siyasetle, millete yarar değil, ancak ve ancak zarar verilir. Dahası, böyle bir ayırımı yapıp siyaseti kötüleyenler ve ondan uzak durmayı erdem kabul edenler, kötüler tarafından idare edilmeye mahkûm olurlar.
Aslında siyasetçilerin, haliyle idarecilerin ahlâklı davranması, milletin de ahlâklı davranmasına vesile olurlar. Bunun aksi de söz konusudur. Nitekim çok kere kötülük yapanlar, idarecileri örnek göstererek kendilerini savunmaktadırlar.
Siyaset ve ahlâkın yozlaşması, sosyal çöküşlerin ana nedenidir. Birinin yozlaşması bir diğerini de etkilemektedir. Onun için her ikisini birlikte değerlendirmek kaçınılmazdır.
İnsanları hayvanlardan ayıran en önemli özellik, insanların sosyal bir düzen içerisinde yaşamalarıdır. Bir insanın sosyal düzenden koparak tek başına yaşaması mümkün değildir. O bakımdan insanların, sosyal düzeni ayakta tutan siyasi ve ahlaki kurallara uyma zorunlulukları vardır.
Ahlâkın yaptırıcı ve düzenleyici gücü, asla ve asla göz ardı edilemez. Bundan dolayıdır ki, siyasetçiler, kanunları milletlerin ahlâkına dayandırmaya özen gösterirler. Böyle yapmazlarsa milletler, kanunlara saygı duymazlar ve fırsat buldukça da onları ihlâl ederler. Daha doğrusu ahlâki değerler, kanunlar dâhil, bütün sosyal değerlerin üstündedir.
Bazı İslâm âlimleri de ahlâk ilmini siyasetin bir parçası olarak değerlendirmiş ve şöyle demişlerdir: "İyi bir siyaset, siyasetçinin ahlâki meziyetlerine gelir dayanır." Bu anlayış, siyasetçiler için yazılan siyasetnamelerde de bariz bir biçimde görülmektedir. Öyle ki, siyasetnameler, aynı zamanda ahlâki öğütleri içeren ahlâk kitapları olarak kaleme alınmışlardır.
Ülkemizde en çok şikâyet edilen konulardan biri yolsuzluk ve rüşvettir. Bu sosyal hastalığın da temel nedeni ahlâki yozlaşmadır. Milletler, belli makamlara sahip olanlardan ahlâken bir olgunlaşma beklerler. Bunu göremeyince de, geleceğe ümitle bakamazlar.
Maalesef, son seçim, milletimizi böyle bir ümitsizliğe ve moral bozukluğuna sevk etmiştir. Bu olumsuzluklar, yapılacak bir sonraki seçimde mutlaka giderilmelidir. Aksi halde sosyal çöküntü hızlanacaktır.
Ahlâkın asıl amacı, sosyal düzenin sağlıklı ve doğru bir şekilde işlemesini sağlamaktır. Siyaset de aynı amaç için yapıldığına göre, siyaset ve ahlâk aynı amaçta birleşmektedir. O nedenle siyaset ve ahlâkı birbirinden ayıranlar, siyasette başarılı olamaz ve millete hizmet edemezler.
Bir başka deyişle, ahlâksız siyasetle, millete yarar değil, ancak ve ancak zarar verilir. Dahası, böyle bir ayırımı yapıp siyaseti kötüleyenler ve ondan uzak durmayı erdem kabul edenler, kötüler tarafından idare edilmeye mahkûm olurlar.
Aslında siyasetçilerin, haliyle idarecilerin ahlâklı davranması, milletin de ahlâklı davranmasına vesile olurlar. Bunun aksi de söz konusudur. Nitekim çok kere kötülük yapanlar, idarecileri örnek göstererek kendilerini savunmaktadırlar.
Siyaset ve ahlâkın yozlaşması, sosyal çöküşlerin ana nedenidir. Birinin yozlaşması bir diğerini de etkilemektedir. Onun için her ikisini birlikte değerlendirmek kaçınılmazdır.
İnsanları hayvanlardan ayıran en önemli özellik, insanların sosyal bir düzen içerisinde yaşamalarıdır. Bir insanın sosyal düzenden koparak tek başına yaşaması mümkün değildir. O bakımdan insanların, sosyal düzeni ayakta tutan siyasi ve ahlaki kurallara uyma zorunlulukları vardır.
Ahlâkın yaptırıcı ve düzenleyici gücü, asla ve asla göz ardı edilemez. Bundan dolayıdır ki, siyasetçiler, kanunları milletlerin ahlâkına dayandırmaya özen gösterirler. Böyle yapmazlarsa milletler, kanunlara saygı duymazlar ve fırsat buldukça da onları ihlâl ederler. Daha doğrusu ahlâki değerler, kanunlar dâhil, bütün sosyal değerlerin üstündedir.
Bazı İslâm âlimleri de ahlâk ilmini siyasetin bir parçası olarak değerlendirmiş ve şöyle demişlerdir: "İyi bir siyaset, siyasetçinin ahlâki meziyetlerine gelir dayanır." Bu anlayış, siyasetçiler için yazılan siyasetnamelerde de bariz bir biçimde görülmektedir. Öyle ki, siyasetnameler, aynı zamanda ahlâki öğütleri içeren ahlâk kitapları olarak kaleme alınmışlardır.
Ülkemizde en çok şikâyet edilen konulardan biri yolsuzluk ve rüşvettir. Bu sosyal hastalığın da temel nedeni ahlâki yozlaşmadır. Milletler, belli makamlara sahip olanlardan ahlâken bir olgunlaşma beklerler. Bunu göremeyince de, geleceğe ümitle bakamazlar.
Maalesef, son seçim, milletimizi böyle bir ümitsizliğe ve moral bozukluğuna sevk etmiştir. Bu olumsuzluklar, yapılacak bir sonraki seçimde mutlaka giderilmelidir. Aksi halde sosyal çöküntü hızlanacaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018