Osmanlı döneminden başlayalım… Ama önce "siyasi cinayet" kavramını açalım. Özellikle Türkiye'de yakın tarihte işlenen faili meçhul cinayetlerde siyasal amaç baskın olduğundan bunlara siyasi cinayet demek uygun olacaktır.
Osmanlı demiştik ya; Osmanlı döneminde siyasal cinayetler sık kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. İktidar için "Kardeş katli" son derece kabul gören bir uygulama olarak bilinmektedir. Kardeş katlinde, öldürülen şehzadelerin kanlarının akıtılmaması esastır. Bu nedenle boğarak öldürme yöntemi kullanılmıştır. Tahta çıkan padişahın, kendi kardeşlerini, şehzadeleri öldürmeleri doğal görülmüştür. İktidar savaşında onlarca vezir, komutan bir gecede sorgusuz, sualsiz öldürülmüştür. Öldürülenlerin bugün bile kim tarafından, nerede ve niçin öldürüldükleri, nasıl ortadan kaldırıldıkları halen bilinememektedir.
Osmanlı'nın son dönemlerinde, padişahtan iktidarın alınması ile İttihat ve Terakki, Teşkilatı Mahsusa eliyle muhaliflere yönelik acımasız yöntemler uygulanmıştır. İttihat ve Terakki Fırkası, siyasi cinayetler işlemek için Fedailer Cemiyeti'ni kurmuş ve birçok cinayet bu örgüt tarafından işlenmiş ve muhalifler yok edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile birlikte siyasi cinayet ve "faili meçhul" cinayetler değişik yöntemlerle aynen devam etmiştir. Bugün bile tam anlamıyla aydınlatılmamış olan faili meçhul siyasi cinayetler kayda geçmiştir.
Yakın tarihimizde 12 Eylül öncesi ve sonrasında işlenen siyasi cinayetlerin büyük sayılara ulaştığını ve siyasal muhalefete karşı bir yöntem olarak uygulandığını ifade etmek gerekir.
1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul/Taksim Meydanında 1 Mayıs İşçi Bayramı için toplanan insanlarımızın üzerine ateş açılması sonucu 35 kişi öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmıştır. 1 Mayıs 1977 katliamı, o tarihe kadar yapılmış en büyük "faili meçhul" cinayet kabul edilmektedir.
12 Eylül Askeri Darbesi ile birlikte, sokak ortasından, evinden, işyerinden gözaltına alınıp işkence odalarına / hanelerine götürülüp işkence ile öldürme veya gözaltında kayıp olayları sık şekilde başvurulan esaslı bir yöntem olarak karşımıza çıkmıştır.
1990 yılından başlayarak "faili meçhul" cinayetler, gözaltında kayıplar, infazlar ve işkence uygulamalarının alabildiğine yaygınlaştığı, Türkiye tarihinin en karanlık ve acılı yıllarıdır.
Yaşam hakkı ihlalleri yaygınlaşmış, yargılı-yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, faili meçhuller…
Muammer Aksoy (1 Şubat 1990), Çetin Emeç (7 Mart 1990), Bahriye Üçok (6 Ekim 1990), Turan Dursun (4 Eylül 1990), Uğur Mumcu (24 Ocak 1993), Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999)…
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) raporlarına göre, Cumhuriyet tarihi boyunca öldürülen gazeteci sayısından çok daha fazlası sadece 1992 yılında (13 gazeteci) öldürülmüştür.
1990'lı yıllarda ve sonrasında işlenen suçların ve gerçeklerin bir gün mutlaka açığa çıkacağına inanıyoruz. İşlenen siyasal cinayetlerin failleri ortaya çıkarılmadıkça ve bunu üreten mekanizma ortadan kaldırılmadığı sürece demokrasi ve hukuk devleti iddialarının boş söylemler olmaktan öteye gitmeyeceğini özellikle belirtmemiz gerekir.