Siyasi dönüşümlerin gölgesinde belirsizlik
2025’in son günleri, Trump’ın kitlesel sınır dışı hamlesinden Fas’taki bina çöküşlerine kadar insan hayatını hiçe sayan kararlarla dolu. Siyaset de doğa da aynı mesajı veriyor: Güç sahipleri sorumsuz, halk ise savunmasız
10.12.2025 16:21:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





2025 yılının son günlerine yaklaşırken, dünya gündemi bir kez daha siyasi çalkantılar ve ekonomik krizlerle sarsılıyor.
Aralık ayının ortasında, ABD'de Donald Trump'ın ikinci dönemi etkilerini göstermeye başladı. Özellikle göçmenlik politikalarındaki radikal değişiklikler, toplumda derin bölünmeler yaratıyor. Trump yönetimi, U.S. Citizenship and Immigration Services'ı (USCIS) yeniden yapılandırarak kitlesel geri göndermelere zemin hazırlıyor. Bu hamle, insani hakları hiçe sayan bir yaklaşım olarak eleştiriliyor. Zira, milyonlarca göçmenin hayatı tehlikeye atılırken, bu politikaların arkasında yatan motivasyonun ekonomik sömürü ve ırkçı ayrımcılık olduğu aşikar.
Miami belediye başkanlığı seçiminde Demokrat Eileen Higgins'in Trump destekli Cumhuriyetçi rakibini yenmesi, bu baskıya karşı bir direniş sinyali verse de, genel tablo karamsar. Higgins'in zaferi, yerel düzeyde umut verse de, federal politikaların baskınlığı altında ezilebilir. Bu durum, demokrasinin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor; seçimler kazanılıyor ama sistematik baskılar devam ediyor.
Öte yandan, Senato'da Affordable Care Act (Obamacare) sübvansiyonlarının üç yıl uzatılması tartışması, sağlık sistemindeki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne seriyor. Cumhuriyetçiler'in karşı çıktığı bu uzatma, düşük gelirli aileler için hayati öneme sahip. Ancak, bu tartışma bile partizan siyasetin kurbanı oluyor.
Sağlık hizmetlerine erişim, bir hak olmaktan çıkıp siyasi bir koz haline geliyor. Bu eleştiri, sadece ABD ile sınırlı değil; küresel ölçekte benzer sorunlar yaşanıyor. Ukrayna'nın gaz ithalatı için ihtiyaç duyduğu 1 milyar dolarlık fon, savaşın yarattığı ekonomik yıkımın bir yansıması. Rusya'nın devam eden işgali altında, Ukrayna'nın enerji krizi, Avrupa'nın enerji bağımlılığını da sorgulatıyor. Batı'nın vaat ettiği yardımlar gecikirken, sıradan insanlar soğuk kış aylarında mağdur oluyor. Bu, uluslararası dayanışmanın ne kadar yüzeysel olduğunu kanıtlıyor; büyük güçler kendi çıkarlarını korurken, küçük uluslar eziliyor.
Küresel felaketlerin acı gerçeği
Doğal ve insan kaynaklı felaketler, 2025 gündeminin en karanlık yüzünü oluşturuyor. Fas'ın Fez kentinde iki binanın çökmesi sonucu 20'den fazla kişinin ölümü, yapılaşma politikalarındaki ihmalleri bir kez daha ifşa ediyor. Bu tür olaylar, gelişmekte olan ülkelerde sıkça görülüyor ve genellikle yoksulluk, yolsuzluk ve denetimsiz inşaatın sonucu.
Hükümetlerin önlem almaması, sadece bir ihmal değil, sistematik bir suç. Benzer şekilde, iklim değişikliğinin tetiklediği felaketler artarken, dünya liderleri COP toplantılarında boş vaatlerle zaman harcıyor. Fez'deki trajedi, küresel ısınmanın dolaylı etkilerini de hatırlatıyor; eski yapılar, artan yağışlar ve deprem riskleri altında daha savunmasız hale geliyor.
Ekonomik açıdan bakıldığında, spor dünyasındaki gelişmeler bile gündemi etkiliyor. NBA yıldızı Giannis Antetokounmpo'nun Milwaukee Bucks'taki ticaret söylentileri, spor endüstrisinin ticari yüzünü eleştiriye açıyor. Sporcular, milyon dolarlık kontratlara rağmen birer meta gibi alınıp satılıyor. Bu, kapitalizmin her alana sızmasını gösteriyor; başarılar kutlanırken, insan unsuru göz ardı ediliyor.
Georgia'daki enerji tartışmaları da benzer bir eleştiri getiriyor: Georgia Power'ın Public Service Commission analizlerini reddetmesi, kurumsal gücün halk denetimini nasıl engellediğini ortaya koyuyor. Fulton County Savcısı Fani Willis'in soruşturmaları ise, adalet sistemindeki siyasi müdahaleleri sorgulatıyor.
Sonuç olarak, 2025 son ayında gündem, umut verici gelişmelerden ziyade eleştiriye açık krizlerle dolu. Siyasi liderler kendi gündemlerini dayatırken, halkın gerçek sorunları göz ardı ediliyor. Bu döngü kırılmadıkça, gelecek yıllar daha da karanlık olabilir.
Aralık ayının ortasında, ABD'de Donald Trump'ın ikinci dönemi etkilerini göstermeye başladı. Özellikle göçmenlik politikalarındaki radikal değişiklikler, toplumda derin bölünmeler yaratıyor. Trump yönetimi, U.S. Citizenship and Immigration Services'ı (USCIS) yeniden yapılandırarak kitlesel geri göndermelere zemin hazırlıyor. Bu hamle, insani hakları hiçe sayan bir yaklaşım olarak eleştiriliyor. Zira, milyonlarca göçmenin hayatı tehlikeye atılırken, bu politikaların arkasında yatan motivasyonun ekonomik sömürü ve ırkçı ayrımcılık olduğu aşikar.
Miami belediye başkanlığı seçiminde Demokrat Eileen Higgins'in Trump destekli Cumhuriyetçi rakibini yenmesi, bu baskıya karşı bir direniş sinyali verse de, genel tablo karamsar. Higgins'in zaferi, yerel düzeyde umut verse de, federal politikaların baskınlığı altında ezilebilir. Bu durum, demokrasinin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor; seçimler kazanılıyor ama sistematik baskılar devam ediyor.
Öte yandan, Senato'da Affordable Care Act (Obamacare) sübvansiyonlarının üç yıl uzatılması tartışması, sağlık sistemindeki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne seriyor. Cumhuriyetçiler'in karşı çıktığı bu uzatma, düşük gelirli aileler için hayati öneme sahip. Ancak, bu tartışma bile partizan siyasetin kurbanı oluyor.
Sağlık hizmetlerine erişim, bir hak olmaktan çıkıp siyasi bir koz haline geliyor. Bu eleştiri, sadece ABD ile sınırlı değil; küresel ölçekte benzer sorunlar yaşanıyor. Ukrayna'nın gaz ithalatı için ihtiyaç duyduğu 1 milyar dolarlık fon, savaşın yarattığı ekonomik yıkımın bir yansıması. Rusya'nın devam eden işgali altında, Ukrayna'nın enerji krizi, Avrupa'nın enerji bağımlılığını da sorgulatıyor. Batı'nın vaat ettiği yardımlar gecikirken, sıradan insanlar soğuk kış aylarında mağdur oluyor. Bu, uluslararası dayanışmanın ne kadar yüzeysel olduğunu kanıtlıyor; büyük güçler kendi çıkarlarını korurken, küçük uluslar eziliyor.
Küresel felaketlerin acı gerçeği
Doğal ve insan kaynaklı felaketler, 2025 gündeminin en karanlık yüzünü oluşturuyor. Fas'ın Fez kentinde iki binanın çökmesi sonucu 20'den fazla kişinin ölümü, yapılaşma politikalarındaki ihmalleri bir kez daha ifşa ediyor. Bu tür olaylar, gelişmekte olan ülkelerde sıkça görülüyor ve genellikle yoksulluk, yolsuzluk ve denetimsiz inşaatın sonucu.
Hükümetlerin önlem almaması, sadece bir ihmal değil, sistematik bir suç. Benzer şekilde, iklim değişikliğinin tetiklediği felaketler artarken, dünya liderleri COP toplantılarında boş vaatlerle zaman harcıyor. Fez'deki trajedi, küresel ısınmanın dolaylı etkilerini de hatırlatıyor; eski yapılar, artan yağışlar ve deprem riskleri altında daha savunmasız hale geliyor.
Ekonomik açıdan bakıldığında, spor dünyasındaki gelişmeler bile gündemi etkiliyor. NBA yıldızı Giannis Antetokounmpo'nun Milwaukee Bucks'taki ticaret söylentileri, spor endüstrisinin ticari yüzünü eleştiriye açıyor. Sporcular, milyon dolarlık kontratlara rağmen birer meta gibi alınıp satılıyor. Bu, kapitalizmin her alana sızmasını gösteriyor; başarılar kutlanırken, insan unsuru göz ardı ediliyor.
Georgia'daki enerji tartışmaları da benzer bir eleştiri getiriyor: Georgia Power'ın Public Service Commission analizlerini reddetmesi, kurumsal gücün halk denetimini nasıl engellediğini ortaya koyuyor. Fulton County Savcısı Fani Willis'in soruşturmaları ise, adalet sistemindeki siyasi müdahaleleri sorgulatıyor.
Sonuç olarak, 2025 son ayında gündem, umut verici gelişmelerden ziyade eleştiriye açık krizlerle dolu. Siyasi liderler kendi gündemlerini dayatırken, halkın gerçek sorunları göz ardı ediliyor. Bu döngü kırılmadıkça, gelecek yıllar daha da karanlık olabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
















































































